Atilla Dorsay

13 Aralık 2013

Geç gelen sevgi

Doğrusu Tuna Kiremitçi gözde romancım sayılmaz. Aslında müzisyenliğini tercih ederim: son albümü Atlas- Selam Yabancı’yı ilgiyle dinliyorum.

 

BU İŞTE BİR YALNIZLIK VAR

 

 

Yönetmen: Hakan ‘Ketche’ Kirvavac

Senaryo: Tuna Kiremitçi’nin romanından Burak Göral

Görüntü: James Gucciardo

Müzik: İskender Paydaş, Tarkan Gözübüyük

Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Özgü Namal, Emin Gürsoy, Gaye Gürsel, Wilma Elles, Müge Boz, Devrim Akın, Turgut Berkes, Ümit Erdim, Merve Ateş, Atiye

Yapım: Fida Film

 

Doğrusu Tuna Kiremitçi gözde romancım sayılmaz. Aslında müzisyenliğini  tercih ederim: son albümü Atlas- Selam Yabancı’yı ilgiyle dinliyorum.

Ama bu kez kendi yönetmek yerine Ketche’ye bıraktığı bir romanının filmi, hiç de fena olmamış. Bunda belki Burak Göral’ın özenli ve zekice yazılmış senaryosunun da katkısı var. Öyle ki klişeleşmiş hemen hiçbir ‘replik’ içermeyen, karakterlere cuk oturan ve nereye gideceğini bilen bir metinle yola çıkılmış. Bu da filme en olumlu biçimde yansımış.


 

Müziği artık bırakmış olan rock gitarcısı Mehmet geçimini özel ders vererek sağlamakta, arada sırada da konserlerde çalmaktadır. Ayrıca eşinden de ayrılmıştır -o vaktiyle Gölcük askeri gazinosunda çalarken seyirciler arasında olan ve sahneden inip babası –ayni zamanda komutanı- olan subaydan herkesin ortasında istediği kız yani!..

Evet, vaktiyle başta bu ilginç sahneyle evliliğe adım atan çift bile zamana direnemeyip ayrılmışlardır. Onları birbirine sadece küçük kızları Ezgi bağlar. Mehmet’in haftada bir gün görüşebildiği dokuz yaşındaki alabildiğine sempatik kızı... Bu arada apartman komşuları ve eski arkadaşları Ayşe de kocasının çekip gitmesiyle şok yaşamaktadır. İki yalnız insan birbirlerine destek olmaya çalışır, hatta birlikte kayıp kocanın peşine düşerken, aşk kapıyı çalar mı? Niye olmasın?

Film hayli özgün ve özgür bir aşk filmi. Kalıplara ve klişelere pek uymuyor, etraflarından dolanıyor. Mehmet’in müzisyenliği filme bir müzik belgeseli havası getiriyor. Bu yanı kimi konser sahneleri, başarılı yan roller ve finale doğru hikâyeye dalıp birkaç konser sahnesinde çıkan şarkıcı Atiye sayesinde pekiştirilmiş.

Ama bu kadarı yeterli olmamış. Keşke bu sahneler biraz daha çok ve kapsamlı olsaydı...Ve keşke rolüne asılmış ve başarmış bir Engin Altan Düzyatan, sahnede rock gitarcısı olarak daha inandırıcı durabilseydi... Üstelik –bu yazarların kabahati, onun değil- gerçek bir müzisyenin sahneden inip özel işlerine dalması görülmüş şey mi? Hem de bir filmde iki kez!..

Ama film yürüyor. Özellikle Özgü Namal’ın özlediğimiz dört dörtük kompozisyonu, hemen tüm yan oyuncuların başarısı. Ki aralarında yaşlanmış müzisyende Emin Gürsoy, müzik hastası zengin çocuğunda Ümit Erdim, küçük kızda Merve Ateş sayılabilir. Ayrıca şarkıcı Atiye’yi de rolüne çok oturmuş buldum. 

Ve de elbette yönetmenin akıcı ve işlek anlatımını kutlamak gerekir. Yer yer çok başarılı sinema bölümleri var. Hemen tüm dış çekimler, iç mekânların kullanımı. Ve de kimi çok özel sahneler: İzmir’in her yanına Ayşe’nin resimlerini ve adını koyarak bir “Ayşe semti” yaratmak... Veya Mehmet’in bestesini ışıklı notalarla gökyüzüne yazılı görmesi gibi... Gerçek bir esine dayalı ve tam bir sinema tadı veren bölümler...

Yine de film her keyfe keder olmayabilir. Keşke biraz daha kısa tutulabilseydi... Ben özellikle gençlerin ve de rock-severlerin seveceğine inanıyorum.