Atilla Dorsay

12 Şubat 2014

Bitmeyen talanın son örnekleri

Bana düzenli olarak tourexpi.com adresinden Türkiye’nin turizm davası üzerine bilgiler gelir. Bunlarda kimi zaman güzel haberler vardır: yeni yatırımlar, turizmde kırılan rekorlar, halkın çabasıyla korunan ve geliştirilen doğal ve tarihsel çevre üzerine...

Bana düzenli olarak tourexpi.com adresinden Türkiye’nin turizm davası üzerine bilgiler gelir. Bunlarda kimi zaman güzel haberler vardır: yeni yatırımlar, turizmde kırılan rekorlar, halkın çabasıyla korunan ve geliştirilen doğal ve tarihsel çevre üzerine...

Ama çoğu zaman kötü haberler oluyor. Yasadışı, kuralsız, mantıksız, doğaya ve tarihe açıkça ihanet anlamı taşıyan projeler. İşte en son gelen bir ‘bülten’de buluşan birbirinden korkunç iki gelişme. Biri İstanbul’dan, öbürü Bodrum’dan...

İstanbul haberi “Mecidiyeköy: Son Kamu Arsasına da Otel ve Rezidans” başlığını taşıyor. Ve semtteki İETT transfer merkezini yapılaşmaya açan İBB- İstanbul Büyükşehir Belediyesi planından ve Türkiye Mimarlar Odası’na bağlı Şehir Plancıları Odası’nın bu planla 2006’dan beri süregelen mücadelesinden söz ediyor. Mahkeme bu itirazı kabul etmiş. Ama yağmacı zihniyet yılar mı? ‘Revize ettiği’ planla yeniden başvurmuş. Bu kez işe olumlu bakan yeni bilirkişi raporuna karşın, henüz karar çıkmamış.

İnsan gerçekten şaşıyor. Bu ne bitmeyen rant tutkusu, kenti betonlaştırmakta bu ne inat!.. O yöre, malum, yoğun bir yapılaşma içeriyor. Ve buna eşit bir yeşil alan yokluğu. Onca işyeri ve büro çalışanının, bir yemek arasında oturup nefes alabileceği en küçük bir park bile yok!...

Ve yıllardır, hep yazdık, her kamu alanının değişim serüveninde, oranın halka açık bir rekreasyon alanı olmasını istedik. İETT garajı için yazdık, Cevahir AVM’si oldu. Karayolları binası için yazdık, örümcek misali Zorlu Center oldu. Ali Sami Yen ve yanıbaşındaki tarihi Likör Fabrikası için yazdık, gökdelenlere açıldı.

Yahu, son kalan bir yeri de illa ranta mı teslim edeceksiniz?  Sizin doyuracak ne çok yandaşınız, ne bitmeyen akraba ve taallukatınız var!...Ve ne doymayan mideleriniz!...O nisbeten küçük alan semt halkına, çoluğu çocuğuyla, erkeği  kadınıyla, emekçisi ve memuruyla Şişli- Mecidiyeköylü’lere ayrılsa...En azından bir ‘depremde buluşma alanı’ olsa...Fena mı olur? Hay Allah cezanızı versin!...

 

Bodrum’un değirmenlerine veda...

Bodrum’dan gelen haberse Değirmenler Burnu mevkiinde inşaatı süren bir turizm sitesinin SİT alanına yapıldığı ve bunun Mavi Yol adlı sivil toplum örgütü tarafından protesto edildiğini bildiriyor.

Alanın haritada ‘günü birlik alan’ olarak görüldüğünü söyleyen hareketin başkanı Filiz Dizdar, "Alınan kararlar Bodrum'da ve ülkemiz kentlerinde yaşam alanlarımızın talanını kolaylaştırmakta ve hatta teşvik etmekte, kentlerimizi kimlik ve özelliklerinin hızla bozulduğu ve yok edildiği bir duruma sürüklemektedir" demiş. Ve Usuluk ve Değirmenler Burnu’ndaki yapıların durdurulması gerektiğini kaydetmiş.

İnşaat sahibi ise gazetecilere "Ben 50 yıldır Bodrum'da yaşıyorum. Burayı kötü gösterecek bir şey yapmam. ‘Değirmenlerin silüeti bozuluyor’ diyorlar, değirmenler zaten yıkılmış durumda. Bizim hukuka aykırı hiçbir şeyimiz yok. Her şeyimiz yasal" diye konuşmuş.   

Nasıl bildik bir söylem, değil mi? Bu haltları yiyenler zaten hep günahsızdır, temizdir, birer örnek vatandaştır. Her yapıp ettikleri yasaldır, doğaldır, hukukidir, iyi niyet yüklüdür. Bodrum’un ünlü yeldeğirmenleri ‘zaten yıkılmıştır’. Tıpkı başka yerlerdeki başka duvarlar, tarihi yapılar, topraktan fışkıran mozaikler veya heykeller gibi. Hepsi eski-püsküdür, at gitsin. Ve yerlerine modern ve gıcır gıcır yapılar gelsin, kasalar, pardon ayakkabı kutuları dolsun!...

Ülkemizin bu yağmacı zihniyetten kurtulması gerekiyor. Bir an önce, acilen...Ki kalanı kurtarabilelim...