Ekonomik güç, siyasal kapasite ve kültürel hegamonya… Bunlar, evet bazı hikayeleri piyasada daha görünür kılar. Fakat onları benimsemek nihayetinde seyircinin empati yetisini kışkırtmada düğümlenmekte. Anglo-Amerikan sineması, özellikle de alt sınıf hikayeleri anlatırken bunu iyi beceriyor doğrusu. Ortaya çıkan şeyler fakr-u zaruret fotoğraflarından çok, hikmetinden sual olunmayan o halleri yaşama şekilleri oluyor.
Albert Nobbs beş Oscar adaylı yeni bir ‘hizmetli’ anlatısı. Dublin’in gözde otellerinden Morrison’s ‘da yüzelli yıl kadar once geçiyor. Titiz ve başarılı otel çalışanı Nobbs (Glenn Close) çalışma sistemini oturtmuş saygıdeğer birisidir. Bir miktar tuhaf bulunsa da iş arkadaşlarıyla problemsiz rutin günler geçirmektedir. Hatta paragöz ve titiz otel sahibesinin bile güvenini kazanmıştır. Fakat herşey bir gün kendi ritmini yitiriverir. Otelin kıyak müşterileri için düzenlenecek özel parti bir iki ekstra iş gerektirince otele iki geçici işçi çağırılır. Page (Janet McTeer) bir kaç boya işini ve McKenzie (Aaron Johnson) kazan tamiratını üstlenir. Page’in Nobbs’un odasında gecelemesi gerekir ve deyim yerindeyse çanak çömlek patlar.
Bay Nobbs’un gece sırrını korumayı başaramaması mı daha büyük büyük bir krizdir, yoksa sabah ‘sırdaşı’ Page’den duyacakları mı acaip bir fırsattır? Krizlerle dolu hayatımız bize Çinlilerin bu iki hal arasında fark görmediğini hatırlatıp durdu. Peki kadın olduğu ortaya çıkan İrlandalı bir garson bunu nasıl yaşayacak? Tam burada devreye aynı sırdan muzdarip Page girer ve Nobbs’un hayatının esaslarını yeniden tanımlamasına yol açar. Film bundan itibaren başta Nobbs olmak üzere kahramanlarına basit sorular sorarak usul usul ilerler.
Temkinli ve mesafeli Nobbs, yeni bir hayat için kapıları yavaşca aralayacak ‘özel’ adımlar atması gerektiğinin farkındadır. Bir erkek gibi yaşamaktan kaçış yoksa, bu meselenin öbür gerekleri ile yüzleşmekten kaçınılabilir mi? Nobbs’un yanıtı hayır olacak ve yaşamaya mecbur kaldığı zat’ın şimdi rüyalarının peşine düşecektir.
Albert Nobbs, sinemayı otonom kılan tüm has özelliklere sahip, ‘yetenekli’ bir film. Film elbette Six Feet Under, Sopranos gibi işlerde de (bölümsel) imzası olan yönetmen Rodrigo Garcia’nın abartısız, dingin dokunuşları ile büyüyor. Kadınların iş hayatındaki ekstra dezavantajlı hallerini, cinsiyetlerin neden ve nasıl ‘straight’ ya da dolambaçla yaşandığını izliyoruz. Belki de en önemlisi bir insanın kendine bakışı ile ilgili: Bir türün ve bir kitlenin herhangi bir parçası mıyım, sahiciliklerini beslemem gereken özel biri mi? Film hiç de egosantrik sinyaller çakmadan ve başarı fanatizmine girişmeden sorularıyla ilgileniyor.
Söylemeye gerek var mı bilmem, Close Nobbs rolünü tüm o yükleriyle sırtlıyor. Erkeği oynayan kadın oyuncu resitali değil, erkeğe sıkışmış bir kadının gündelik hallerini izliyoruz onda. Ama tüm bu sıradışılık, Janet McTeer’in büyük oyunculuğunda billurlaşıp Nobbs’un fırtınalarını şekillendiren bir basınca dönüşüyor. Sense and Sensibility ve Songcatcher’da da kapsadığı alanı hissettiren yeni Hannah Arendt projesinin kadrosuna dahil bu özel oyuncu filmin yıldızı .
Dublin kokulu didaktik olmayan bir mesel dinlemek için Albert Nobbs ile buluşulur derim.