Ülkücü camianın entelektüel açıdan en birikimli ve tutarlı isimlerinden olan ve dergi yayıncılığı gibi kültürel faaliyetleri de bulunan yıllardır tanıdığım ve takdir ettiğim şahsiyetlerden biri geçenlerde yazdığı bir sosyal medya mesajında, "solculardan iyi devlet adamı olmayacağını" buyurmuş.
Gençliğinde "sıkı solcu" sayılabilecek ve sonrasındaki orta yaş krizinde belli ölçüde "liberal - merkez sağ"a yaklaşmış olmakla birlikte halen kendisini daha çok "merkez sol"da konumlandıran biri olarak, bu genellemeye alınganlık gösterip kendisine şöyle bir cevap yazdım:
"Devletin hassas işlerini mafyaya havale eden sağcılar iyi devlet adamı oluyor; solcular ise ağzıyla kuş tutsa iyi devlet adamı olamıyor galiba!"
Solculardan iyi devlet adamı olmayacağına, çünkü solcuların ülke menfaatlerini yeterince önemsemediğine dair bu "şehir efsanesi" İslamcılar-milliyetçi muhafazakârlar- ülkücüler başta olmak üzere tüm sağ kesimde son derece yerleşik bir inanıştır. Bu nedenle bu konuyu biraz daha derinden irdelemekte yarar var.
Gerek deneysel-gözlemsel açıdan yani "ampirik" metot dikkate alındığında; gerek teorik açıdan bakıldığında, gerekse pratik gerçeklikler ortaya konulduğunda, bu şehir efsanesinin içi boş ve laftan ibaret bir genelleme olduğu rahatça anlaşılabilir.
Deneysel-gözlemsel (ampirik) açıdan bakıldığında; kabaca son 50 yıllık dönemde sol hiçbir zaman Türkiye'de tek başına iktidara gelemedi. Bu nedenle sol kadroların gerçekten iyi "devlet adamlığı" yapıp yapamadığı aslında tam anlamıyla hiç test edilemedi. Solda sayılabilecek partiler birkaç defa sağdaki partilerle koalisyon yapmış olsa da, önemli kademelerdeki önemli bürokratik görevlerde solcular hiçbir zaman etkin konumlara getirilmedi. Getirilenler de hem sayıca hem de süre olarak çok sınırlı kaldı. Son 10 yıla kadar yargı kadroları bunun istisnasıdır sadece.
Bu nedenle gerçek anlamda hiç denenmemesine rağmen, solcuların iyi devlet adamlığı yapamayacağı genellemesi öncelikle ampirik açıdan bilimsel gerçeklikle bağdaşmıyor.
İllüstrasyon: Simon Pemberton
Teorik açıdan bakıldığında da durum farklı değil. Solculuk teorik açıdan devletçiliğe yakındır. Kişisel menfaatlere karşı hep devletin-toplumun menfaatinin üstün olduğunu savunur. Bu bağlamda sağcılık, ideolojik olarak kişinin devlete karşı muhtariyetini, irade özgürlüğünü ve bireyselciliği ön planda tutarken, solculuk ilke olarak tersini yani toplumculuğu ve devletçiliği ön planda tutmaya çalışır.
Bu noktadan bakıldığında da solculuk "genleri" ilke olarak iyi devlet adamı olmaya yani devlet menfaatlerini ön planda tutmaya daha yatkındır.
Gerçi özellikle Türkiye'de solcuların sağcılara göre daha enternasyonalist bakış açısına sahip olduğu söylenebilirse de, daha uluslararası ve küresel bir bakış açısı mutlaka ülke menfaatlerini geri planda tutmayı gerektirmez. Daha enternasyonal bakış açısıyla, ülkenin dünyadaki çağdaş ileri ülkeler seviyesini yakalaması ve diğer ülkelerle yarışması hedefini ön planda tutmak, devletçilik ile bağdaşmayan bir şey değil, bilakis "yurtseverlik" göstergesidir.
Realist bir bakış açısıyla pratik gerçekliklere baktığımızda da durum aynı minvalde.
Solcuların eline bırakılamayacak kadar (!) önemli olan ülkenin önemli sorunlarında ve konularında (güvenlik, adalet, eğitim vs.) geldiğimiz yere baktığımızda, maşallah tarih yazılmış durumda!
Devlet güvenliğine dair hassas işlerin mafyaya havale edilmiş olduğunu bizzat bu müthiş (!) devlet adamlarının kendilerinden öğreniyoruz. Mafyanın alenen kamu önünde işlediği suçlara karşı, "canım idare ediverin; onlar bizim adımıza devlet işleri hallettiği için borçluyuz!" minvalinden mahcubiyet dolu sözler söyleniyor. Ceza kanununda bizim bilmediğimiz ve gizlenmiş şekilde şöyle bir hüküm var galiba: "Bir organize suç örgütü lideri devlet adına bazı hassas işler yaptığı takdirde, cinayetler dahil işlediği diğer tüm suçlardan otomatik olarak aklanmış sayılır."
Adalet işlerinde solcular etkin olursa hukuk devleti ve insan haklarını daha çok gözeteceklerinden, maazallah devlet çöküverecektir! Hukuku gözeten gerçek hakim ve savcılar yerine, yüksek mahkeme kararlarını bile hiçe sayıp hukuk devletini görmezden gelen "iyi devlet adamlığı" (!) yapacakları solculardan bulmak daha zor sonuçta!
Dürüstlük ve ahlaki açıdan ise, özellikle son 10 yılda önlerine serilen devlet nimetlerinden yararlanmada milliyetçi-muhafazakâr "devlet adamları"nın çoğunluğunun ne kadar kötü sınav verdikleri ortada. Solcular iktidara gelse, işin içine para girince çok mu iyi sınav vereceklerini bilmiyorum. Ama sağcılardan daha kötü olmayacaklarına dair iddiaya girerim.
Bu yazıyı solcuların mutlaka sağcılardan daha iyi devlet adamlığı yapacağını kanıtlamak için yazmadım. Sağcıların kendi kendilerini tatmin için ortaya attıkları "solculardan iyi devlet adamı olmayacağı" şehir efsanesinin temelsizliği ve haksızlığını göstermek istedim sadece.
Bu işin sağcısı solcusu olmaz aslında. Tanrı vergisi yetenek ve aileden alınan ahlaki dürüstlükle ilgili. Kaldı ki eskinin kalıplaşmış sağ-sol kamplaşması artık ülkemizde yerini pratikte otokratlar-demokratlar ayırımına bırakmış durumda.
Sonuçta iyi "devlet adamlığı", ülkenin ve toplumun her alanda dünyanın ileri ülkeleri arasına girmesine elinden gelen tüm katkıyı vermekle olur. Ülkenin demokrasi, hukuk ve insan hakları imajını tüm dünya nezdinde yerlerde süründürerek iyi devlet adamlığı yapılmış olmaz. Vatan sevgisi kimsenin tekelinde değildir bu arada.
Hele de sözüm ona 50 yıldır iyi "devlet adamlığı" yaptığını iddia edenlerin ülkeyi getirdiği nokta ortadayken.