Alex Akimoğlu

21 Haziran 2020

'Maskeli flörtleşme' dönemi mi başlıyor?

Pandemi nedeni ile güncel hayatımızın bir parçası haline gelen maskenin tarihçesi çok eskilere dayanıyor ve hijyen teorilerinin evrimine paralel olarak günümüze kadar geliyor

Biz yürürken, kafede, restoranda otururken veya toplu taşıma araçlarında seyahat ederken "birbirimizi süzmeyi" seven bir toplumuz. Avrupalılar ayakta seyahat durumunda bile ellerindeki kitabı okumaya devam ederken, bizler merakla etrafımızdakileri inceler dururuz.

İki insanın birbiri ile göz göze gelmesi iletişim kurmanın en önemli anı aslında. Yine Avrupa'da pek olmayan bir alışkanlıkla, bazen birbirimize gülümser veya selam veririz bu esnada.

Maske takmak, bütün yüzü göremediğimiz için göz ifadesini daha bir anlamlı kılıyor hâli ile. Düşündüm de, teknoloji ile doğmuş Z kuşağının yeni alışkanlığı "maskeli flörtleşme" olabilir mi acaba?

Tarihte, maske geleneği çok eskilere dayanıyor. Antik dönemde anlamı bugünkünden farklı olsa da maske ile yüzü saklama geleneği ilk olarak Mısır medeniyeti gömütlerinde görülüyor.

Gömülen insanın yüzü çok ince bir altın yaprakla kaplanarak yüz şeklinin transferi amaçlanıyordu.

Maske ile yüze gizem verme geleneği ise 16. yüzyılda İtalya'da Comedia dell'Arte ile başlamıştır.

16-18. yüzyıllar arasında Avrupa'ya da yayılan komedya, maskeli karakterleri ile öne çıkan ve kadınların da sahneye çıkmaya başladığı ilk profesyonel tiyatro formu olarak biliniyor.

Daha sonraları Venedik, sofistike maskeler tasarlayarak, Venedik karnavallarının dünyaca tanınmasına ve zengin zümrenin kente akın etmesine neden olmuştu.

Pandemi sürecinde tanıştığımız koruma amaçlı maskenin geçmişi de bir hayli eskilere gidiyor.

Roma İmparatorluğu'nda, kömür madenlerinde çalışan işçilerin toksik buharlardan etkilenmemek amacı ile hayvanların mesane torbasından hazırladıkları maskelerle ağız ve burun bölgesini koruma altına aldıkları biliniyor.

Leonardo da Vinci'nin sefere çıkan gemicilerin olası deniz saldırılarına karşı direnç kazanmaları amacı ile tasarladığı ıslak tuval maskeler de dönemin önemli buluşlarından olsa gerek.

Bilinen en ilginç korunma maskesi ise Fransa Kralı 13. Louis'nin özel doktoru Charles de Lorme imzasını taşıyor. De Lorme, 1619 yılında baş gösteren veba salgınından saray fertlerini korumak amacı ile kuş gagası şeklinde bir maske imal ettirerek tarihe geçiyor.

Hijyen teorilerin evrimine paralel olarak insanların salgın hastalıklardan korunmak amacı ile aldıkları önlemler de değişim gösteriyor.

Hastane ve ameliyathanelerde doktorların ve sağlık çalışanlarının cerrahi maske kullanma zorunluğu ise, 19. yüzyıl sonunda Alman doktor Carl Flügge'nin önerisi ile tıp dünyası tarafından kabul ediliyor.

Covid-19 sayesinde de tanıştığımız, "vazgeçilmez bir aksesuar" haline gelen maske, görünüşe bakılırsa uzun süre hayatımızdan çıkmayacak.

1990'lı yıllarda Japonya'ya yaptığım ilk seyahatte, sokak ve metro istasyonlarına gördüğüm maskeli insan sayısının çokluğu beni ürkütmüştü. Ancak Japonların ve diğer uzak doğu ülkelerinin en ufak bir soğuk algınlığında bile maske takma alışkanlıklarının önemini daha sonra yaptığım seyahatlerde algılamıştım.

Maske bu denli güncelken, ünlü lüks markalarının moda tutkunlarına göz kırpmayacağını düşünmek gerçek dışı olurdu. Louis Vuitton'dan Dior'a, Lacoste'dan Dolce&Gabbana'ya onlarca marka birbirinden ilginç ve hali ile birbirinden pahalı maskeler tasarlıyor. Bir logo uğruna 300-500 doları gözden çıkaran "fashion victimes / moda kurbanları" oranının ise küçümsenmeyecek boyutta olduğu bilinen bir gerçek.