Mart ayının en ilginç özelliklerinden biri Norveç’in belki bir yüzyılda tüketebileceği gelişmeyi Türkiye’de bizim bir aya sığdırmış olmamızdı. Bunlar birer “gelişme” sayılmayabilirdi gerçi... Lakin mart ayının sonuna geldiğimizde, ayın başında olup bitenler sanki yıllar mesafesinde arkamızda kalmış gibi hissediyorduk. O nedenle Mart ayının sonunda her bir kategorinin “en”lerini belirlemekte epeyce zorlandım. Alın size geride bıraktığımız mart (2014) ayında medyada öne çıkanlara -ve tabii çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış:
TÜRKİYE’DE AYIN İNSANI:
DÜNYADA AYIN İNSANI
AYIN OLAYI
AYIN HABERİ
Ayın haberi, 27 Mart tarihinde YouTube’a “Seçim Güdümü” hesabından sızdırılan bir dinleme kaydı içinde geçen “gerektiğinde bir imkân gibi de değerlendirilmeli bu konjonktürde” cümlesinde “potansiyel olarak” saklıydı. Milli güvenliğimizden sorumlu olmakla yükümlü dört zatın Dışişleri Bakanlığı’nda Suriye ve Süleyman Şah Türbesiyle ilgili görüşmesinde akıllara durgunluk veren epeyce bir cümle sarf edilmişti. Ancak görüşmenin içeriğine yayın yasağı getirildiği için, bu cümlelerin anlamını ana akım medya ile hükümet yanlısı gazete ve televizyonlarda bulma şansımız yoktu. Memleketimizde “haber” haline gelme şansı bulamayan bu “malzeme” “ayın haberi” unvanına Guardian, New York Times, Der Spiegel gibi uluslararası medya organları aracılığıyla uzanmak zorunda kalıyordu. Bu da bizi “extraordinary” bir ülke yapmazsa ne yapıyordu, sorarım size! Ve birileri bu başarılarımızı niye çekemiyordu. Got it?
AYIN MANŞETİ
Posta gazetesinin 20 Mart 2014 tarihli “Milli İrade Tapetaklak” başlıklı haberi mangalda kül bırakmazken göklere çıkardığımız “milli iradenin” yine o iradenin bazı temsilcileri tarafından Meclis kürsüsünden ifade imkânı bulamayışını çok güzel yansıtıyordu. Söz konusu manşetin altında şöyle deniliyordu: “TBMM dün 17 Aralık rüşvet operasyonundan sonra istifa eden 4 eski bakan hakkında savcılığın hazırladığı fezlekelerin görüşülmesi için olağanüstü toplandı. İçinde telefon tapelerinin de bulunduğu fezlekelerin Meclis kürsüsünden okunmasını ve halka duyurulmasını AK Partili vekiller engelledi.”
AYIN HABERCİSİ
Türkiye’nin en iyi yazarı kim? Bilemiyorum. Ama son dönemlerde kulağımıza en iyi haber üfleyen isimlerden birinin Hürriyet Washington Temsilcisi Tolga Tanış olduğu kesin. Tanış’ın gazetesinin ağır topları ve ağır manşetleri arasında fazla bağırıp çağırmadan ABD’den kaleme aldığı ve araştırmacı bir nitelik de taşıyan haber ve yazıları habere susadığımız şu “gerçeğin çölünde” çoğu kez ışıl ışıl parlıyor. Onun 16 Mart 2014 tarihli “Rüşvet Çarkının Merkezi Dubai” ve 23 Mart 2014 tarihli “Eski İran’ın off-shore’u Türkiye” başlıklı yazıları kendisine Mart ayının habercisi dememiz için yeterli bence.
Bu arada, mart ayında bir de ayın video-habercisi varsa, bu, büyük bir emek ve titizlikle hazırladığı Berkin Elvan’ın Cenaze Töreni (11-12 Mart 2014; Okmeydanı-Taksim-Feriköy mezarlığı) konulu video-röportajıyla kesinlikle Fatih Pınar idi.
AYIN TV PROGRAMI
AYIN ÖNGÖRÜSÜ
Mart ayında isabetli bir öngörüye sahip bir diğer isim de KONDA Araştırma şirketi Yönetim Kurulu Başkanı ve yazar Tarhan Erdem oldu. Epey bir zamandır CHP taraftarı seküler kesimde çeşitli eleştirilere maruz kalan ve itibar edilmeyen KONDA’nın 22-23 Mart 2014 tarihinde yaptığı saha çalışmasının sonuç raporu 30 Mart yerel seçimlerinde sandıktan çıkan sonuçla büyük ölçüde örtüşüyordu.
AYIN EN İYİ KÖŞE YAZISI
Mart ayında isabetli değerlendirmeler içeren epeyce yazı yer buldu medyada. Ancak iki tanesinden özellikle bahsetmek gerek. Biri, Orhan Gazi Ertekin’in 16 Mart 2014 tarihli Radikal 2 için kaleme aldığı “Berkin ve Haydutlar” başlıklı yazısı. Şöyle diyordu yazının bir yerinde Ertekin: “Şunu bir kenara yazalım: Masumiyet ve isyan zannedildiğinin tersine daima yan yana oldu.”
Mart’ta anmaya değer yazılardan biri de Taraf gazetesi yazarı Mücahit Bilici’den geldi. Bilici, gazetesinin 5 Mart 2014 tarihli nüshası için kaleme aldığı, “Türkiye’nin Kayıp Anayasası” başlıklı zihin açıcı yazısında şöyle diyordu: “Türkiye bu yüzyıllık kayıp anayasayı bulmak için gerekli zihnî/ tecrübî eğitimden geçiyor, zaman tünelinde postalanmış bu hediyeyi açmak ve o leziz yemeği yemek için gerekli hazırlık ve açlığı tecrübe ediyor.”
AYIN EN EĞLENCELİ KÖŞE YAZISI
“Fener’in Başına Gelen İşlerin Bir Sebebi Var” başlıklı yazısıyla Selahattin Duman, mart ayının belki de en eğlenceli köşe yazısına 11 Mart 2014’te Hürriyet gazetesinde imza attı. Vatan gazetesinden ayrıldıktan 1 yıl sonra Hürriyet’te spor yazıları yazmaya başlayan Selahattin Duman’dan “ne ofsaytı ya, bal gibi goldü abicim” tarzı uzman (!) yazılar zaten beklemiyorduk. Ama o bizi epeyce şaşırttı ve muazzam bir araştırmacı gazetecilik (!) örneği sergileyerek, “paralel devlet ne diye durumdan vazife çıkarıp savcılarını Fener’in üzerine saldı” sorusuna verilebilecek cevap için tarihteki delillerin izini sürdü. Üstelik buldu da. Selahattin Duman’ı ve onun bal tatlısı kalem ve üslûbunu özlemişiz.
Bu arada Selahattin Duman, ilk yazısında Vatan’dan niye ayrıldığını da açıkladı: “Sırf ‘seyrek bıyıklı asabi şahsiyeti’ yatıştırmak, memleketin ruh halini düzeltmek için medya sektörüne giren iyi niyetli bir insanı daha da üzmemek için ona evladından görmediği iyiliği ben yaptım.. Yollarımızı ayırdık..”
Evet, şok, şok, şok!!! :)
AYIN EN UFUK AÇICI FİKİR YAZISI
Mart ayında ufkumuza fikir jimnastiği yaptıracak bir makaleye pek denk gelemedim ben. Muhtemelen günlük olayların, tapelerin, demeçlerin, nefretlerin, öfkelerin insan ufkunu kabuslara mıhlayan lezzetsizliği yüzünden ben görememiş, seçememişimdir, mazur görün.
AYIN MEDYA ANALİZİ
Sadece gazeteci kimliğiyle değil isabetli medya analizlerine yer veren değerlendirmeleriyle de tanıdığımız Doğan Akın, “Demirören’in Sıvı Hali ve Gözyaşı Kirlenmesi” başlıklı yazısıyla mart ayının en önemli medya eleştirilerinden birini kaleme aldı. Bazı medya patronlarının “iktidar mahfillerinden gözyaşıyla ısırık rica eden servetlerinin” kimi imkânsızlıkları satın alamayacağını savunan T24 Genel Yayın Yönetmeni Akın, özellikle bir medya patronunun “bildiğimiz lisanda ağlamadığının” da çok güzel altını çiziyordu.
AYIN KİTABI:
“Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları” (İletişim Yayınları) başlıklı kitabıyla Güney Çeğin ve İbrahim Şirin Mart ayının en iyi kitaplarından birine imza atmış oldular. Devleti, Charles Tilly gibi “parçalanmış tiranlık” olarak tanımlayan Çeğin ve Şirin, iktidarların ürettikleri tehditler üzerinden kendi meşruiyetlerini kurduklarını gösterirken, linç kültürü ve paramiliter yapılanmalara açık siyasal kültürümüzün barındırdığı tehlikelere de işaret ediyorlar.
AYIN DEMECİ:
“Tanrılar aşkına, beni çabuk bu ülkeden çıkarın kimsenin göremeyeceği bir yerde saklanayım, ya da öldürün, denize atın.” (Kral Oidipus, Sofokles) şeklindeki demeç Mart 2014’e “cuk oturabilirdi” belki. Ama Erdoğan Özmen’in yüzlerce yıl öncesinden anımsattığı bu cümle pek “güncel” sayılmazdı. O nedenle gerçek güncele (!) bakmak lazımdı. O yüzden bence ayın demeci, bu ülkenin en az yarısının bir dizinin “sezon finalini” izleme beklentisi içinde olduğu 25 Mart 2014 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan geldi. Ve başkanlık “yüce dinimizin inanç değerlerini ve ahlaki umdelerini aşındırmaya yönelik her tür ifrat ve tefrit karşısında vatandaşlarımızı doğru bilgilendirme sorumluluğunu müdrik olarak, ortaya çıkan gelişmeleri dikkatle” ele almış olacak ki, “ülkemiz, kalıcı sonuçlar doğurabilecek büyük bir fitne ve imtihandan geçmektedir” dedi ve “toplumun özsel varlığını sarsmaya yönelik kriminal, spiritüalist ya da gnostik ve mesiyanik akımlardan beslenen modern hurafeler karşısında” aziz milletimizi uyardı.
Çok şükür! Artık huzur içinde uyuyabiliriz. Tarık Günersel’in eski bir şiirinde dediği gibi, “herşey çok berrak şimdi!”
Hatta, “Herşey az, ve bitti!”
Twitter: @akdoganozkan