Ahmet Talimciler

21 Ekim 2021

Şans-çalışma ikilemi

İki teknik direktörün görüşleri, takımların içinden çıktıkları ülkelerin kültürel bakış açısını da yansıtmakta. Çünkü futbol oynama tarzınız ve futbol ile kurmuş olduğunuz bağlantı sadece sahada olup bitenlerle ilgili değildir, aynı zamanda sizin o olup biten konusundaki düşüncelerinizle de yakından ilintilidir

Salı gecesi Beşiktaş ile Sporting Lizbon arasında oynanan karşılaşma sonrasında Beşiktaş teknik direktörü Sergen Yalçın basın toplantısında yaşanan mağlubiyeti şansa bağladı:

"Üzgünüz. 4-1'lik bir skor. Başlamadan önce beklediğimiz bir skor değildi. Bu kulvar, zor bir kulvar. Hataları affetmiyorlar Şampiyonlar Ligi'nde. Oynadığımız takımlar, ters takımlar. Sporting çabuk kontraya çıkan, 5'li oynayan ve geçiş oynayan bir takım. Çok da 4-1'lik bir maç değil. Böyle maçlar her zaman olmuyor, her zaman oynanmaz. Skoru artıracak, çevirecek birçok pozisyon yakaladık. İyi oynadık. Biraz da şans golleri. Söylenecek bir şey bulamıyorum bu maça. 4-1'lik oyun değil. Böyle skor olmaması gerekiyordu. Bu maç 4-1'lik maç değil. Bu rakibin bizi 4-1 yenmesi olağanüstü bir durum. Şans çok yanlarındaydı. Atamadık. Çok basit goller yedik. Bu seviyede böyle goller yemek doğru değil. Canlı oyun, futbol bu. Hatalar oyunu, her zaman olabiliyor. Bu maçtan ne ders çıkarabiliriz, onu düşünüyoruz. Çok da çıkarılacak bir ders yok bence."

Maçın galibi Sporting Lizbon'un teknik direktörü Ruben Amorim ise adeta Sergen Yalçın'ın sözlerine göndermede bulunarak son derece ilgi çekici şu ifadeleri kullandı:

"Oyuncularımın kalitesiyle maçı aldık. Kornerden attığımız goller, birbirinin aynısı olan gollerdi. Hatta penaltı pozisyonu da aynı organizasyonla gelişti. Bir şey bir kere oluyorsa şanstır, ikinci kez oluyorsa çalışılmış bir şeydir. Oyuncularım iyi hazırlandı ve karşılığını aldık."

Aslında bu iki açıklamayı sadece oynanan bir karşılaşmanın arkasından teknik direktörlerin olup biten konusundaki görüşleri olarak okumanın çok da doğru olmayacağı kanaatindeyim. Bir başka ifadeyle bu görüşler bir taraftan da takımların içinden çıktıkları ülkelerin kültürel bakış açısını da yansıtmakta. Çünkü futbol oynama tarzınız ve futbol ile kurmuş olduğunuz bağlantı sadece sahada olup bitenlerle ilgili değildir, aynı zamanda sizin o olup biten konusundaki düşüncelerinizle de yakından ilintilidir.

Sergen Yalçın'a göre oynanan karşılaşmadan çıkartılabilecek herhangi bir ders bulunmamaktadır çünkü yenilen goller tamamen şans eseri gerçekleşirken atılamayan goller ise şanssızlık sonucu meydana gelmiştir. Yani eğer şans Beşiktaş kulübünün yanında olsaydı maçı Sporting Lizbon kulübü değil de Beşiktaş kulübü kazanırdı! Evet her şey bu bakış açısına göre bu kadar basit bir düzeyde gerçekleşmektedir ve bu yüzden de yaşanan mağlubiyetten çıkartılabilecek herhangi bir ders bulunmamaktadır. Sergen hocanın dile getirmiş olduğu bu bakış açısı aslında bu ülke insanlarının çok büyük bir kısmının gündelik hayatları içerisinde içselleştirmiş oldukları kültürel zihniyetin ete kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değildir. Girdiği üniversite sınavında şansın yanında olmadığı için herhangi bir bölümü kazanamayan öğrenci de aynı yere vurguda bulunmak suretiyle 'bu yıl sorular çok kazıktı, bu bizim dönemin şanssızlığı ifadesini' kullanır. Ya da başvurduğu iş başvurusundan beklediği sonucu alamayan gençte, yaşadığı hayal kırıklığını şanssızlığına bağlar. Oysa gayet iyi bilindiği gibi yaşananları veyahut yaşanacak olanları belirsiz bir özneye yüklemek demek aslında kendinizi aradan çekip çıkartmak anlamına gelmektedir. Yani gerçekte sizin yapmanız gerekenleri yapmamanıza rağmen suçlu siz değil de yaşanan olumsuzlukları yükleyeceğiniz 'şans' faktörü olacaktır.

Bu coğrafyada kader mahkumları gibi, trafik canavarı gibi veyahut bu olayları çıkartanlar bir avuç kendini bilmez ifadeleri gibi klişeler her zaman çok rağbet görürler. Benzer şekilde çalışma ve şans arasındaki ikilem içerisinde yine asıl vurgu çalışmaya değil şansa yapılmaktadır ve şansın bütün kapıları açabileceğine inanılır. Oysa çalışmanın ve çalışmaya eşlik eden tekrarın özellikle futbol gibi bir alandaki önemini göz ardı ettiğinizde istediğiniz kadar şans sizin yanınızda olsun işiniz çok ama çok zordur. Çünkü çalışarak ve emek harcayarak öğrenirsiniz. Öğrendikleriniz özellikle sanatta ve spor alanında sizin gözü kapalı dahi olsanız aynı hareketleri yapabilmenizi ve aynı ritmi tutturabilmenizi sağlamaktadır. İşte bu yüzden çalışmak, başarmanın yarısıdır cümlesi tesadüfen ortaya çıkan bir cümle değildir.

Sergen Yalçın, basın toplantısında oynanan oyunu ve yaşanan mağlubiyeti sadece şans üzerinden ele almak suretiyle aslında Avrupa kupalarında takımlarımızın ne kadar farklı bir seviyede olduklarını belki de farkında olmadan açık etmiş oldu. Çünkü böylesi bir kulvarda sadece şansın sizin yanınızda olmasıyla lider olamaz, gruptan çıkamazsınız! Şansın ötesinde çalışmaya hatta çok çalışmaya ve bıkmadan usanmadan tekrarlara ihtiyacınız bulunmaktadır. Zaten bu yüzden de rakip takımın teknik direktörünün sözleri son derece anlamlı bir göndermeye işaret ediyor: Bir şey bir kere oluyorsa şanstır, ikinci kez oluyorsa çalışılmış bir şeydir. Oyuncularım çok çalıştılar ve karşılığını aldılar.

Salı gecesinde oynanan futboldan ve maç sonunda yapılan bu iki farklı açıklamalardan çıkartılması gereken bir başka önemli nokta söz konusudur ki, galibiyetlerden çok mağlubiyetler geliştiricidir tabii ders çıkartmasını bilirseniz. Türkiye'deki teknik direktör profilinin 'ben ders almam ders veririm' anlayışından öteye gitmediği gerçeğini hatırladığınızda ise Sergen Yalçın'ın bu maçtan çıkartılacak herhangi bir ders yok ifadesinin de benzer bir noktayı tekrarlamaktan öteye gitmediğini anlamış olursunuz. Fakat bu bakış açısının ülke futbolunun neden Türkiye'nin sınırlarının dışına çıkıldığında işlemediğini ise açıklayamazsınız. Oysa değişen futbol dünyası içerisinde hem çok yavaş oynayan hem de taktiksel düzeyde alternatif uygulamalar geliştiremeyen Türk futbolunun, bu bakış açısı ile başarılı olabilmesi mümkün değildir. Rakip sizden daha fazla koşuyor, daha fazla pozisyona giriyor ve girdiği pozisyonlarda gol yapmayı daha çok beceriyor. Şanssızlık ise Salı gecesi rakibin de iki topunun direkten döndüğünü ve Beşiktaş kalecisi Ersin'in Sporting kalecisinden çok daha fazla gol kurtardığı gerçeğini de eklemelisiniz.

Tabii bir de işin hakem boyutu var ve karşılaşmada bir golün VAR aracılığıyla iptal edildiğini ve yine hakemin VAR'dan gelen uyarı üzerine Sporting Lizbon'un penaltısını verdiğini de unutmayalım. Peki bu hakem yönetimi ülkemizdeki lig karşılaşmalarında olsaydı ne olurdu? Başkanlar çıkıp hakemin maçı bir yerden alıp bir başka yere verdiklerini söylerler ve bütün hakem yorumcuları da hakem üzerinden ahkam kesmek suretiyle yaşananların tek suçlusu olarak hakemleri ve onlara eşlik eden VAR'daki hakemleri suçlayarak haftayı temize çekerlerdi. Avrupa karşılaşmalarında da hakemler yanlış kararlar verebiliyorlar neden hiç bu boyutta tartışmıyoruz? Yoksa orada komplo teorileri üzerinden yürüyen bir mekanizma işlemiyor mu?

Şans ile çalışma arasındaki bağlantıyı iyi kuranlar önceliği daima çalışmaya ve çalışma üzerinden sürekli olarak yapılan tekrarlara verenlerdir. Futbolun giderek finansal bir alan görünümüne büründüğü günümüzde artık geçmişte sarıldığımız şans üzerinden tüm olup bitenleri açıklayabilme gibi bir durumumuz bulunmamaktadır. Daha iyisini yapabilme ihtimali elinizdeyken yapamıyorsanız demek ki bir şeyleri eksik yapıyor veyahut rakibiniz sizin yapmanızı engelliyor demektir. Burada şansınıza kızmak veya şanssızlık üzerinden her şeyi açıklamak yerine dönüp kendinize bakmalı ve yaşadıklarınızdan ders çıkartmayı öğrenmeniz gerekmektedir. Aksi halde her seferinde aynı hataları tekrarlamak suretiyle adeta bir dejavu yaşamaya mahkum olursunuz. Nasıl olup da Salı gecesi aynı şekilde üç pozisyonu birden verdiğimiz gerçeğinin arkasında aslında bu ülke futbolunun benim izlediğim son kırk yılı boyunca hiç ama hiç değişmeyen uzun toplar, köşe vuruşları, taç atışlarındaki acziyetimiz yatıyor. Ve ne yazık ki kırk yıldır değişmeyen bu makus talihimizi ise işte bu şans faktörü ile açıklama sevdamız nedeniyle ortadan kaldıramıyoruz.