Ahmet Talimciler

08 Kasım 2017

Niteliğin On Par’etmez

Tahsilin cehaleti götürmenin ötesinde bir yerlerde hayatlarımıza dokunduğu gerçeğini idrak etmekten bu kadar mı uzaklaşmaya başladık!

Eylül ayının başından bu yana liselere ve üniversitelere yeni sınav sistemi ile oturup kalktık. Dün en sonunda liselere giriş için ‘eve en yakın okul’ sisteminde karar kılındığını öğrenmiş olduk. Ama aynı zamanda bizzat eğitim sisteminin en başındaki isim tarafından okullarımızın kendi içerisinde nitelikli ve niteliksiz olarak iki ayrı kısma ayrıldığı ifadesi de hepimizin yüzüne çarpıldı!

Eğitim sistemi ile bu kadar çok oynamanın sonucunda gelmiş olduğumuz noktanın, isteyen öğrencilerin ‘nitelikli’ olarak gösterilen okullara girebilmesi için sınava alınması şeklinde olması, hepimiz açısından keşmekeşin aslında yeni başlamasıdır. Çünkü zaten yıllardan bu yana eğitim ile çocuklarını daha iyi bir yerlere getirmek için uğraşıp didinen ebeveynler açısından, yaşananlar sadece ve sadece moral motivasyonu alt üst etmektedir.

Ama öte yandan milyonlarca çocuğumuzun geleceği açısından tüm bu olan biteni değerlendirdiğimiz takdirde, eğitim sistemimizin gariban halk çocukları açısından daha baştan yolları kapatma anlayışı içerisine girdiğinin de bir göstergesidir. Evinize en yakın beş okuldan tercih yaparak, liseye sınavsız giriş adı altında bir formül uydurmak, pek çok veli açısından çekilen sıkıntıların sona ermesi şeklinde algılanabilir.

Buna karşın çocuğunuzun evinize en yakın olmasına karşın nitelikli olarak gösterilen okullara gidemeyeceği gerçeğini de hesaba katmanız gerekecektir. Ayrıca daha başından itibaren böylesi bir yolla farklı bir şekilde ayrımlaştırılan çocukların bir sonraki evre olan üniversite aşamasında da yollarının kesişebilmeleri adeta mucizelere bırakılmış olacaktır.

Tüm okulları nitelikli hale dönüştürme gibi bir söylemin içerisinde bulunmak kulağa ilk duyulduğu zaman hepimize hoş gelir. Buna karşın, yaklaşık dokuz bin lisenin sadece yüzde onunu nitelikli olarak bizzat Milli eğitim bakanı açıkladığında, durumun pek de o kadar kolay olmadığı gerçeği daha yakıcı hale dönüşüverir. Bir gecede Anadolu Lisesi tabelası asılarak işler nasıl çözülmediyse, bu kez de evinizin yanındaki okula giderek çözülmeyecektir!

Bunca yıldır milyonlarca lira döktüğümüz eğitim alanında bir türlü istediğimiz verimi alamadık. Hatta tam aksine yıllar içerisinde ileriye değil geriye doğru bir gidişatın içerisinde kendimizi bulduk. Meslek lisesinden, Anadolu liselerine, oradan Fen ve Sosyal Bilimler liselerine ve İmam Hatip liselerine kadar çeşitli sayıda okul ve farklı müfredatlarla oradan oraya savrulup durduk. Proje okulları adı altında öğretmenlerin seçilen okullardan yine bir kararname ile nasıl alındıklarını ve onların yerlerine yapılan atamalarla, söz konusu söylemlerle eylemlerin nasıl örtüşemediğini de geçmişte yaşadık.

Eve en yakın okul meselesinin beraberinde getireceği en büyük tartışma ise konut sektöründe özellikle iyi olarak bilinen okulların yakınlarında ev tutma telaşı şeklinde gerçekleşecektir. Bir başka ifadeyle sizin çocuğunuza özel dersler aldırmanız, iyi bir eğitim alması için uğraşmanız da artık yetmeyecek ve üzerine bir de evinizi değiştirmek durumunda kalacaksınız. Şaka gibi geliyor ama önümüzdeki günlerde böylesi bir hareketlilik olacağını şimdiden öngörebiliriz.

Nitelik ve kaliteyi liyakat ile hayata geçiremediğimiz müddetçe istediğimiz kadar şekilsellik dolu işlerin altına imza atalım, sonuç beklediğimiz gibi olmayacaktır. Nitelikli bir eğitim almış kuşak yetiştirmek yerine daha başından itibaren gençlerimizi kendi anlayışımız çerçevesinde ayrıştırmak, eğitimi daha iyi bir aşamaya çıkarmaya yetmeyecektir. Hatta tam aksine önümüzdeki yıllar içerisinde eğitim ile ilgili sıkıntılarımız, bugün yaşadıklarımızı daha da aratır bir hale dönüşecektir.

Çünkü her geçen dakika kalite ile kalitesizliğin, nitelik ile niteliksizliğin yer değiştirdiği bir anlayışı daha fazla yaşar hale geliyoruz. Eğitim sistemimizi derslik açma, okul yapma ve öğretmen atama ile eşleştirdik buna karşın değişen teknoloji ve değişen zihniyet yapılarını göz önünde bulundurmak yerine onları adeta yok saydık. Müfredattan bir takım kişileri, kavramları çıkarttığınız da daha çağdaş daha ilerici ya da daha hakkaniyetli olmuyor, olamıyorsunuz! Bu ülkenin eğitim sorunsalının yakıcılığı karşısında hepimizin ellerini taşın altına koyması gerekiyor.

Tüm çocuklarımızı hedef alan ve hepsinin kaliteli, çağdaş bir eğitim profili ile hayata atılabilmesinin önünü kesmek yerine kapıları sonuna kadar açmak zorundayız. Lisede ayrıştırdığımız bu çocukların üniversite kapılarında benzer zorlukları çekmelerini düşünmek ve ardından iş olanaksızlıkları içerisinde boğulmalarını seyretmeden filmi geri sarmalıyız. Kör topal götürdüğümüz sınav sistemimizin ne defolara sahip olduğunu 15 Temmuz sonrası hep beraber öğrendik. Meğerse hepimiz kandırılıyormuşuz ve hepimizden buna inanmamız isteniyormuş.

Sınavların ağırlığı altında nice nesilleri helak ettikten sonra bu kez sınava sokmadan ama ikamet adresleri ile onların kaderlerini çizmiş oluyoruz. Halbuki merkezi yapılan sınav veyahut sınavları öğrenim süresi içerisinde zamana yayarak başka türlü bir gidişin önünü açabiliriz. Çocuklarımızı tek tip tornadan geçirme hastalığımızı başlatan devletimiz, bu kez onun alternatiflerini de bize sunabilir. Bambaşka bir gelecek bize doğru hızla geliyor buna karşın biz ülke olarak hala geçmişin kalıntıları üzerinden çocuklarımızı kıskıvrak tutmayı maharet sayıyoruz.

Çok istenmesine karşın mana ehli çocuklar yetiştirmenin çok uzağındayız. Buna karşın çağın istediği çocukları da yetiştiremiyoruz. O halde biz yıllardır ‘mış gibi’ yapmanın ötesinde eğitim dediğimiz bu alanda ne yaptığımızı biliyor muyuz? Niteliğin yanına kadirşinaslığı, tevazuyu, iyi ahlaklı insan olmayı, vefa duygusunu ve insana insan olma hasebiyle yardımcı olabilmeyi ekleyebiliyor muyuz? Yoksa nitelik üzerinden yapıp ettiklerimizi bir başka boyutta yerden yere vurarak bambaşka bir noktaya doğru mu? İlerliyoruz.

Tahsilin cehaleti götürmenin ötesinde bir yerlerde hayatlarımıza dokunduğu gerçeğini idrak etmekten bu kadar mı uzaklaşmaya başladık! Yoksa nitelik ile niteliksizlik arasındaki ince buna karşın bir o kadar da mesafeli çizgide yol alırken, tüm değer yargılarımızı kaybetmeyle mi sınanıyoruz? Bir başka deyişle niteliğimizin on par’etmediği bir yere doğru mu pupa yelken yol alıyoruz!