Ahmet Talimciler

26 Ekim 2016

Futbol kabareleri

Ekranlardaki futbol kabaresi devam ettikçe, oynanan bu oyunun en büyük kaybedenleri hiç kuşkusuz futbolu gerçekten seven futbolseverlerdir

Her toplumun futbolu ve futbol kültürü kendi kültürünün bir yansımasıdır. Futbol, içinde yapıldığı toplumdan beslenen ve aynı zamanda o toplumsal yapıyı besleyen de bir etkinlik türüdür. 90 dakika sonrasında ortaya çıkan tartışmalara baktığımızda, toplumsal hayatımızın diğer alanları ile ne kadar çok örtüştüğünü ve yansıtmakta olduğunu görebiliriz. Bu açıdan elde görüntü olmadan ekranlara getirilen futbol tartışma programlarının son derece erkeksi bir dil içerisinde olmaları da tesadüf değildir. Saatler süren bu futbol gevezeliği programlarındaki formatın tipik orta oyunu anlayışı içerisinde olması ve bu doğrultuda tartışmayı alevlendirecek isimlerin yer alması da dikkat çekicidir.

Futbol programlarımızın elinde görüntü olmadan 3-4 saatlik zaman dilimleri içerisinde bir nevi kabareye dönüşmesinin ardından, ekranlarda en az konuşulan futbolun kendisi olmuştur. Bu yeni yapı ile futbolun kendisi değil futbol dolayımı etrafında yürütülen teatrel boyutu ön plana çıkartılmıştır. Programlarda yer alan isimlerin konuşmalarında ön plana çıkartmış olduğu söylemlerden, zaman zaman durup etraflarına bakınmalarına kadar her türlü davranışları bütünü tamamlamaya yönelik bir şekilde kurgulanmaktadır. Bu programlarda erkek argosunu besleyip, büyüten böylelikle her an izleyen erkeklere şifreler içeren konuşmalara yer verilmekte ve erkek egemen ideoloji bu programlarda yeniden üretilmek suretiyle dolaşıma sokulmaktadır. Erkeksi değer yargılarının her fırsatta kutsandığı bu anlayış içerisinde ‘erkeklik-delikanlılık-adam gibi adamlık’ gibi ifadelere sıkça başvurulmaktadır.

Söz konusu yayın anlayışı bazen uygulamaları olarak hayata geçirilen teatrel uyarlamalarla geniş kitlelere daha fazla ulaşabilmeyi de başarabilmektedir. 3 Temmuz 2011 sonrası futbolun dışında her şeyin konuşulduğu bir atmosferde Türkiye televizyonlarında bir futbol programında futbolun falına bakılıp, ruh dahi çağırılmıştır. Bu programların yapılışındaki amaç görüntünün olmadığı yerde izleyiciyi kanalda tutabilecek olan atraksiyonları yaratmaktır.

Futbol ile televizyon arasındaki birlikteliğin artması ile beraber ülkemizde futbol medyasının etkinliği ve ekranlarda kapladığı saatlerde de büyük bir artış meydana gelmiştir. Futboldan çok her şeyin konuşulduğu kabare programları ile görüntü olmadan söze ve şova dayalı programcılık anlayışı yerleşmiştir. Bu programlarda genel olarak çekirdek kadronun korunduğu ve programın kanallar arası transferinin de gerçekleşebildiği görülmektedir. Sürekli olarak bomba haberlerin ön plana çıkartıldığı, erkeksi bir dilin egemen olduğu bu yayın anlayışında, stüdyo içi kavga ve gürültülerin de eksik olmadığını hatırlatmalıyız. Program formatında genelde Türk orta oyunu geleneğindeki Hacivat ve Karagöz tiplemelerine uygun kişiler seçilmekte ve bu kişiler kendi doğrularını çoğu zaman tıpkı mahalle kahvesinde konuşur bir dille ifade etmek suretiyle seviyeyi en alt düzeyde tutmaktadırlar. Görüntünün olmadığı bir formatta kendilerini var edebilmek için her hafta türlü gösterileri sahneye koyan program erbabı açısından en önemli figür hiç kuşkusuz Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’dır. Bu programlarda yorumcuların sık sık kimleri tanıdıklarını söylemelerinin yanı sıra bu kişilerle geçmişte yaşadıkları bir takım husumetleri de yorumlarına taşımaları kavga sürecini pekiştirmektedir.

Hayatın giderek magazinel bir boyut halinde gösterilmesi sadece televizyondaki diziler, haberlerle sınırlı değildir. Aynı zamanda televizyon ekranlarında uzun bir zaman dilimini kapsayan futbol programları da bu magazinelleşmenin önemli birer parçasıdırlar. Futbolun erkek kimliğinin şekillenmesindeki etkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, bu programlarda sık sık ‘adam gibi adam, delikanlı, cesur vb.’ ifadelere yer verilmesi tesadüf değildir. Eleştiri yapmaktan öteye hakaret boyutunu ön plana çıkartan ve bunu yaparken de karşısındaki aşağılayan program formatlarının televizyon ekranlarını adeta birer kabareye çevirmeleri üzerinde durulması gereken bir noktadır. Çünkü Türk futbolu ve onun geleceği adına sürekli olarak konuşan ve çoğu zaman da ‘boş ve yanlış konuşan’ bu kişiler, ülke futboluna ve onun geleceğinde telafisi son derece güç olacak düşmanlıklar yaratmaktadırlar. Bunun en iyi örneği şike süreci boyunca bu programlarda takınılan tutumlar ve yapılan abartılı yorumlardır. Şike sürecini futbol federasyonunun iyi yönetilmediğini biliyoruz ancak bu sürecin gerilmesinde ve takımlar arasında husumet yaratılmasında yapılan programların hiç mi suçu yok! Daha fazla reyting ve tiraj uğruna özellikle Fenerbahçe ve Trabzonspor taraftarlarına şirin görünmeye çalışan yorumcuların kullandığı ifadeler, bu takımların oynadıkları karşılaşmalarda şiddet olarak hepimize geri döndü. Futbol sahalarında yaşanan şiddetin önlenmesi amacıyla çıkartılan 6222 sayılı yasanın sadece taraftarların yaptığı olaylara uygulanması adaletsizliği artırmaktadır. Çünkü başta yöneticiler olmak üzere bazı futbol yorumcuları ve takım yazarları takımlar arası rekabeti ve şiddeti körükleyecek söylemleri sık sık kullanmalarına karşın farklı bir muameleye uğramaktadırlar.

 6222 sayılı şiddet ve düzensizliği önleme yasası ile taraftarların yapıp ettiklerine odaklananların asıl ilgisini başta yöneticiler ve teknik adamlar olmak üzere medyada olan biteni farklı bir biçimde işleyenlere de yönlendirmeleri gerekmektedir. Türkiye’de futbol sahalarında şiddet olgusu ile mücadele etmenin yolu top yekûn ve dirayetli bir bakış açısı ile oluşturulacak önlemlerden geçecektir. Bu noktada özellikle ataerkil ideolojiyi dolaşıma sokan, argo ve erkeklik üzerinde temellenen bir dili ekranlardan salonlarımıza taşıyanlara da büyük işler düşmektedir. Nefretin giderek daha fazla ayrıştırdığı takım kimliklerine yapılan vurgular kadar kadınları aşağılayan ve erkeksi değerleri yücelten yapımların da üzerine gidilmelidir. Aksi takdirde şiddetin ve nefretin daha kalıcı hale gelmesi ve futbol sahalarında daha fazla kan dökülmesi kaçınılmaz olacaktır.

Yasakların olmadığı bir dünyanın ideal olduğu gerçeğini göz ardı etmeden nefreti ve şiddeti körüklemenin suç olduğunu aklımızdan çıkartmamalıyız. Irkçılık kadar tehlikeli hatta ülkemiz açısından ondan daha tehlikeli olan cinselliğin her daim bilenmesinin önüne futbol sahalarında ve futbol medyasında geçmek artık bir gereklilik halini almıştır. Futbolun görsel boyutunun önüne şiddeti özellikle de sözel şiddeti geçirmemek için futbol medyası da üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundadır. Aksi durumda yaşanacak dalga herkesi etkileyecek bir tsunamiye dönüşebilir ve bundan da en fazla etkilenecek olan futbol medyası olacaktır. Söz konusu programlarda yaşanan gelişmelerden hareket edilerek yeri geldiğinde Fenerbahçe stadyumunun ilahi güçler tarafından korunduğu için Galatasaray takımının bu stadyumda galip gelemediğinin işlendiği metafizik yorumlara da rastlayabilirsiniz. Böylesi durumlarda uzman olarak bir takım tanınmış hocalardan yorumlar alınması, onların telefonla ekranlara bağlanması da olağandır. Ülkemizde geçen yıl Nisan ayında yaşanan elektrik kesintisi ve ardından Fenerbahçe takım otobüsüne Rize dönüşünde yapılan silahlı saldırı konusunda da komplo teorilerini gündeme getirmekten çekinmeyen yorumcuların da yine bu programlarda yer aldığını da hatırlatmalıyız. Özgecan Aslan cinayeti sonrasında Beyaz TV ekranlarında yayınlanan Derin Futbol programında futbol değil yaşanan tecavüz ve sonrasında olayın faillerine cezaevinde nelerin yapılması gerektiği gibi akla zarar ifadelere yer verilmiştir. Aklın sınırlarını zorlayan yorumların olduğu, futboldan başka her türlü konu ve olayın konuşulduğu bu program formatının nedeni elde görüntü olmamasıdır. Saatler boyunca ‘bomba konu ve röportajlar’ ile ekranlarda yer aldığını hatta süper ligin son haftalarında Ertem Şener ve ekibinin dokuz gece boyunca yaklaşık yirmi yedi saat program yaptığını da eklemeliyiz.

Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım’ın açıklamaları ile başlayan ve Derin Futbol programında verilen cevaplarla futbol kabarelerindeki durum bambaşka bir boyuta evrilmiştir.

Ekranların karartılarak fondan Kurtlar Vadisinin ‘testere’ müziğinin verildiği ve tıpkı dizilerde görüldüğü gibi konuşan yorumcunun ‘racon’ kestiği bir formata geçiş yaptık! Yapılan açıklamalardaki düzey yoksunluğunun bir benzerini canlı yayın içerisinde ekranlardan haykıran bir oyuncu var karşımızda. Zaten program yorumcuları da uzun bir zamandan bu yana yaptıkları programın bir futbol programı olmadığını itiraf ediyorlar. Eğlenmek, makara yapmak, hoşça vakit geçirmek ve en az futbol konuşmak üzerinden giden bir program formatı var. Ama istedikleri zaman istedikleri kişilere ‘mahkemeler ve RTÜK’ dışında amiyane tabirle ‘ayar’ verebileceklerini de belirtmekten geri durmuyorlar. Ekranlarda en amiyane ifadeleri kullanmaktan çekinmeyen, erkekliğin adeta kitabını yeniden yazan ve şimdi de ulaşamayacağı hiçbir bilgi olmayacağını beyan edebilecek kadar ileri giden yorumculara sahip bir programla karşı karşıyayız. Ortada FETÖ üzerinden yapılan ve arka planda her türlü tuhaflığın olduğu açıklamalar görüyoruz. Tehdit, şantaj, argo ne isterseniz var ve bütün bunlar ekranlardan evlerimize taşıyor. Bu programlar ve bu programlar dolayımıyla futbol dünyasına yakından baktığımızda gördüğümüzün yine ülkemizin gerçekleri olduğunu da hatırlatmalıyım. ‘Tek Adam’ figürünün futboldaki karşılıkları ve uygulamaları kadar bunun medya üzerindeki uzantıları ile etkilerinin boyutlarını da göz ardı etmemeliyiz. Ülkemizde basın’dan medya’ya geçiş süreci ile birlikte basın ahlakı ve ilkelerinde de büyük bir erozyon yaşadık. Kulüpleri yazan kulüp yazarları ve sadece kendi kulüplerini konuşan kulüp yorumcularına sahip olduk. Başkanların etkisi ve yönlendirme gücü artarken medyanın ağırlığı ve etkisi azalmaya başladı. Futbol kabareleri denilen programlar aracılığı ile futbolun kendisini değil onun dışındaki her şeyi konuşur hale geldik. Bu tarz programlar sayesinde futbolumuz kadar hayatımızın da kayıplara uğradığını fark edemedik. Ezeli rakiplerimize yönelik her bel altı vuruşla kendimizden geçerken aynı durumun kendi takımımız için de olabileceğini düşünemedik. Futbolu da hayatımızı da kısıtlayan, vasatlaştıran ve sıradanlaştıran insanların gelişip, serpilmelerine diğer pek çok alanda yapmış olduğumuz gibi sessiz kaldık.

Her konu hakkında fikri olduğunu zannedip konuşmanın şehvetine kapılanların ekranlarda boy gösterdiği bir ülkede futbolun sağlıklı bir zeminde yürüyebilmesinin olanağı bulunmamaktadır. Çünkü hiç gereği yok iken ortamı geren ‘anırırım, mayo giyerim’ gibi sözleriyle rekabet yerine düşmanlık ve nefret tohumlarının futbol sahalarına ekilmesinde bu kabarecilerin büyük etkisi olmaktadır. Ekranlardaki futbol kabaresi devam ettikçe, oynanan bu oyunun en büyük kaybedenleri hiç kuşkusuz futbolu gerçekten seven futbolseverlerdir.