Geçtiğimiz pazar gecesi İngiltere ile İtalya arasında oynanan final karşılaşması ile Euro 2020 sona erdi. Fakat turnuva boyunca yaşadıklarımızı göz önünde bulundurduğumuzda etkisinin uzun bir süre boyunca devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Her şeyden önce UEFA'nın uzun bir süreden bu yana devam etmekte olan tuhaf yönetim stratejisinin sonuçlarının en net bir biçimde gözler önüne serildiği turnuva olarak Euro 2020 hiç ama hiç unutulmayacaktır. UEFA Başkanı Ceferin'in de istemeye istemeye itiraf etmek zorunda kaldığı farklı ülkelerde oynama komedisinin yaratmış olduğu eşitsizlik, fazlasıyla göze battı. Hatta finali oynayan İngiltere'nin bir maç dışında bütün karşılaşmalarını kendi ülkesi ve seyircisi önünde oynatılması tepki çekti. Pandemi şartlarını dile getiren İngiliz yetkililerin birdenbire seyirci sayısını yarı final ve final için serbest bırakmasının yanı sıra İngiltere dışından seyirci kabul etmemesine bile UEFA yetkilileri göz kırptılar. Aslında futbolda uzun bir zamandır devam eden eşitsizliklerin ete kemiğe büründüğü bir turnuvayı geride bıraktık diyebiliriz.
Futbolun bu kadar çok sıkışık bir takvim içerisinde oynanmasının yansımalarını da yine bu turnuvada Danimarka ile Finlandiya arasında yaşanan karşılaşmada Christian Eriksen'in yaşadığı talihsizlikle görmüş olduk. Az kalsın turnuva daha yolun başında büyük bir drama sahne olacaktı. Sahanın içerisinde yaşanan görüntüler kadar maçın apar topar oynatılması konusunda yapılan baskılar da kolay kolay unutulacak gibi görünmüyor. UEFA ve FIFA her geçen yıl biraz daha fazla yoğunlaşan futbol takvimiyle birlikte futbolcu sağlığını ve geleceğini tehlikeye atacak yaklaşımları hayata geçirmeye devam ediyor. Futbolun metalaşmasının yaratmış olduğu tuhaf iklimle birlikte futbolcular çok daha fazla birer makine formatına büründürülüyor ve ne kadar çok maç yaparlarsa o kadar çok bahis ve naklen yayın geliri ile kasası dolacak olan futbol baronları için süreç yetersiz kalmaya devam ediyor. Pandemi koşulları içerisinde son derece eşitsiz bir ortamda icra edilen bir turnuva seyrettik. Bazı ülkelerde sadece yüzde otuzluk bir seyirci ortalamasına izin verilirken Macaristan örneğinde olduğu gibi stadyumların tamamen dolduğu karşılaşmalar da görmüş olduk.
Dış koşullardan biraz da sahanın içerisinde yaşananlara döndüğümüzde ise karşımıza ölüm grubu olarak adlandırılan ve Fransa, Almanya, Portekiz ile Macaristan'ın yer aldığı gruptaki karşılaşmalarda yaşanan ilginç skorlar dikkat çekiciydi. Fakat asıl tuhaflık bu grupta yer alan ve şampiyonluğun en büyük adayları olarak gösterilen Fransa, Almanya ve Portekiz'in de yarı finali dahi göremeden evlerine dönmeleriydi. Diğer favori adayları arasında gösterilen Belçika ve Hollanda ise istediklerini gerçekleştiremeden evlerine dönmek zorunda kaldılar. Tabii bir de İspanya'yı bu ülkelerin arasına eklememiz gerekiyor. Altı önemli futbol ülkesinin devre dışı kaldığı yerde ülkemizin milli takımının olmamasını normal olarak nitelendiren milli takım teknik direktörümüz sayın Şenol Güneş'e herhalde başka turnuvaları izlemişiz demekle yetineceğim. Milli takımın çok büyük bir fırsatı teptiğini ve futbol adına hiç ama hiçbir şey ortaya koymadan eve döndüğünü tekrar hatırlatmak isterim. Ve ne yazık ki yaşananlara dair en ufak bir saptamada bulunulmadan gerçekleştirilen basın toplantısı sayesinde bundan sonrasında da aynı anlayışla yola devam edeceğimizi öğrenmiş olduk.
Bu turnuvanın en göze çarpan unsurlarının başında futboldaki hızlanma sürecinin artık giderek daha fazla ön plana çıkmış olduğunu söyleyerek başlayabiliriz. Klasik alan dağılımlarının ve futbolcuların saha içerisindeki yayılım planlarının baştan aşağı değiştiği bir süreçten geçiyoruz. Karşılaşmaların 90 dakika ile sonuçlanmadığı uzatmalarla birlikte neredeyse 100-105 dakikayı bulduğu bir dönemdeyiz artık. Benzer süreç maçların uzatmalara kaldığı ve penaltılara gittiği karşılaşmalarda da yaşanıyor. Teknik ekibinizin farklı uzmanlık alanlarından gelen kişilerden oluşması ve teknik direktörün yanında sürekli olarak onunla irtibat halinde bulunan kişilerin ekranlara yansıyor olması da tesadüf değil. Neredeyse bütün karşılaşmalarda teknik direktörlerle yanlarındaki isimlerin sık sık bir araya geldikleri ve konuştukları görüntüleri izledik. Futbol ve endüstriyel bütün spor dalları uzmanlıkların ön plana çıktığı birer modern organizasyon olarak görülmelidirler. Artık bu organizasyonlarda uzmanlar her türlü teknolojik araçları anında kullanmak suretiyle, sahanın kenarında takımı kumanda etmekte olan isme yardımcı olmakla görevlidirler. Takım olma hali ve takım ruhu bu dönemde yeniden biçimlenmekle kalmamış aynı zamanda dönemin ruhuna uygun olarak oluşturulmuştur. Burada yaşanan yoğun stresle baş edebilmesi için spor psikologları olmazsa olmazlardan bir tanesidirler-gerek milli futbol takımımızda gerekse basketbol milli takımımızda bu görevi yerine getirecek uzmanlarımız yer almakta mıdır?- ve onlar aracılığıyla sporcuların karşılaşmalara hazırlanmaları sağlanmaktadır.
Bir parantezi de VAR sistemi olarak adlandırılan düzeneğe ayırmak durumundayız. Turnuva boyunca sistemin hiç de alışık olduğumuz gibi işlemediğini hatta saha içerisinde hakemlerin hatalar yapmasına karşın söz konusu durumun bizde olduğu gibi bambaşka sonuçlara yol açmadığını da görmüş olduk. Hakem performansları açısından iyi bir turnuva seyretmedik ancak yine de futbolcuların son derece iyi niyetli ve abartılı sertlikten kaçındıklarını belirtmeliyiz. Futbolun eve dönmesini bekleyen İngiliz taraftarlar yine hüsrana uğradılar ve yine final karşılaşması öncesinde bilindik görüntülerin oluşmasına yol açtılar. Fakat bu turnuva bize güzel hikayeleri ve bir o kadar da keyifli karşılaşmaları beraberinde getirdi. Eriksen'in yaşadığı büyük tehlike karşısında bütün tribünler neredeyse bir yürek olarak destek oldular. Hemen sonrasında oynanan karşılaşmada Belçika milli takımının golcüsü Lukaku attığı golü takım arkadaşı olan Eriksen'e gönderdi. Danimarka ile Finlandiya arasındaki karşılaşma kaldığı yerden yeniden başladığında Finlandiyalı futbolcular rakiplerini alkışlayarak sahadaki yerlerini almalarını beklediler. Benzer şekilde tüm tribünler bu güzel tabloya iştirak etmesini bildiler. Bir diğer ilginç olay ise basın toplantısı sırasında Ronaldo'nun önünde duran Cola şişesini kaldırması ve su içilmesini söylemesi ile yaşandı. Farklı oyuncular ve teknik direktörler bu durumu turnuvanın sponsoru olan bira ve cola şişeleri ile gerçekleştirdikleri hareketler ile daha da geliştirdiler. Bir anda futbol ve sponsorluk ilişkisi hiç ama hiç olmadığı kadar farklı bir boyuta taşınmış oldu. Büyük bir ihtimalle bundan sonra sponsorlar söz konusu kazaların yaşanmaması konusunda daha da dikkatli olacaklardır.
Son olarak Euro 2020 bir kez daha futbolun küreselleşen dünya üzerinde ne kadar büyük bir etkide bulunan bir alan olduğunu gözler önüne serdi. Bir tarafta karşılaşmaların öncesinde ırkçılığın protesto edilmesini, öte tarafta homofobik, ırkçı yaklaşımları bir kez daha görmüş olduk. Fakat tüm bunlara karşın futbol bize renkli ve bir o kadar da heyecan verici anları yaşama olanağı sunmaya devam ediyor. Belki de asıl üzerinde durmamız gereken futbolun içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin olarak sunmayı sürdürdüğü bu güzelliklerdir ne dersiniz?