Uzun bir zamandan beridir ne yaşadıklarımızın ne anlama geldiğinin farkına varabiliyoruz ne de herhangi bir konu üzerinde tartışabiliyoruz. Tüm olup bitenler kişiselleştirilmenin yanı sıra bulunulan pozisyona göre de etiketleniyor ve karşımıza daha büyük sorun olarak çıkageliyor. Tuhaf olduğu kadar herhangi bir ölçü içerisine koyamayacağınız açıklama adı altındaki mağduriyet vesikaları ile karşı karşıya bırakılıyorsunuz. Hiç kimse olanların arkasında gerçekten ne olduğunu, neden böyle olduğunu ve bunun yaratabileceği etkilerin neler olabileceğini konuşamıyor! Basın toplantılarının soru sorulmayan veyahut istenilen soruların sorulduğu etkinlikler olduğundan bu yana haber adı altında bize aktarılanların da bir çeşit magazin haline dönüştüğünü görüyoruz. En son yaşadığımız kriz üzerinden yapılan açıklamaları nereye oturtabileceğimiz hususunda en yetkili ağızların neler söylediğine şöyle bir bakarsanız, neden böyle söylediğimi daha iyi anlarsınız. Futbol direktörü unvanı ile göreve gelen ve geldiği günden bu güne kadar aldığı maaş miktarı tartışılan Fatih Terim’in gönüllerin milli takımını yaratamadığını bizzat bugün konuşan Yıldırım Demirören’in açıklamalarından bir kez daha öğrenmiş olduk. Çünkü federasyon başkanı tıpkı bugün olduğu gibi geçen yılda hem milli takımın hem de Fatih Terim ile kendisinin eleştiri bombardımanı altında tutulduğunu belirtiyordu. Ortak paydamız olması gereken milli takım üzerinden yapılanlara yönelik tepkilerini dile getiriyordu. Ve her zaman olduğu gibi birlik ve beraberlik edebiyatı üzerinden nasıl bir araya gelmemiz gerektiği vurgusunu yapmayı sürdürüyordu.
Geçtiğimiz yılki Avrupa şampiyonası dönemine ilahi tesadüfler sonucunda katıldığımız gerçeğini görmezden gelerek ‘biz bitti demeden bitmez’ gazı içerisine girdiğimizi herhalde çok çabuk unuttuk! Ancak turnuva başlar başlamaz ortada futbol adına hiçbir varlık gösteremeyen bir milli takım olduğu görüldüğünde eleştiriler yükselmeye başladı. Milli takımın eleştirildiğini düşünenler benzer şekilde turnuvalara veda eden önde gelen futbol ülkelerinde nasıl eleştiriler yapıldığına da bir bakıversinler. Sorumluların görevlerinde kalamadıklarını, başarısızlıklarının faturasını ödedikleri gerçeğini de atlamasınlar lütfen! Ayrıca o günden bugüne kadar devam edegelen ve son olayda da zikredilen prim tartışmaları konusunda federasyon yetkililerinin kamuoyunu neden hiç aydınlatmadıkları meselesini de tekrar hatırlatalım! Ülkemizde olaylar olup bittikten ve asıl yetkili merciler konu ile ilgili açıklama yapmaları gerektiğinden çok sonra bu yola başvurdukları için kamuya mal olmuş meseleler hususunda bile tevatürler üzerinden yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bu anlayış hem daha büyük sorunlar yaratıyor hem de komplo teorileri üzerinden gününü gün etmeye çalışanların ekmeklerine yağ sürüyor. Salı günü tüm ülkede milli takım kaptanının uçakta Bilal Meşe’ye küfürler ederek, saldırması konuşuluyor. Buna karşın federasyon başkanı ancak Perşembe günü konu ile ilgili açıklama yapıyor. Olanlar konusunda ne futbol direktörümüzün ne de federasyon başkanımızın net bir ifadesi yok! Buna karşın federasyonun olağan genel kurulunda yaptığı toplantıda milli takımın üzerine oyunlar oynandığı ifadesini kullanarak durumu kurtarmaya çalışıyor.
Tabii bir de referandum sürecinde tıpkı Arda Turan gibi kendisinin de evet oyu vereceğini açıkladığı için kasten eleştirildiklerini dile getiriyor sayın başkan. Federasyon başkanının kişisel sohbetlerinde siyasal tercihini açıklayabileceğini ancak bulunduğu mevkinin siyasal bir konum olmaması hasebiyle siyaset yapmaması gerektiği gerçeğini herhalde unutarak bütün bunları söylüyor. Ayrıca ortada mağduriyet yaratımı gibi bir sürecin olduğu da yine benzer anlayışın yarattığı kafa karışıklığının yansımasıdır. Futbolu bu kadar çok siyasetin içerisine soktuktan ve siyasallaştırdıktan sonra kenara çekilip bizleri kasten eleştiriyorlar deme hakkınız olamaz. Ki halen daha söylemlerinizde benzer cümleleri kullanmayı sürdürüyor ve bir yerlere mesaj vererek durumu kurtarmaya gayret ediyorsunuz. Aynı anlayışı ülkenin futbol yorumlama konusunda en çok ön plana çıkan ismi olan Rıdvan Dilmen’in de yaptığını görüyoruz. Referandum sürecinde siz de var mısınız diyerek video paylaşan birisinin tribünlerde İzmir marşının okunmasını siyasal bulması kadar tuhaf bir durum olamaz.
Milli takımın hocası mı yoksa futbol direktörü mü kavramları doğru kullanmadığınız takdirde kafa karışıklığı daha da artacaktır. Federasyon başkanının açıklamalarına göre milli takımın hocası ile kaptanı karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor.
Federasyon başkanına göre; “Eleştiri olabilir, olmalı da kabul ediyorum ama hakareti asla. Bir futbolcunun da bu tür olaylara göstereceği tepkinin fiziki ve hakaret dolu olmaması gerekir. Arda kaptanımız bir yanlış yapmıştır. Yanlış yaptığın da Arda’ya medeni yollarla göstermemiz gerekir. Hakaret ederek, üzerine giderek, ona yüklenerek değil. Çünkü Arda bir dünya markası, Türk futbolunun bir değeri ve böyle yetenekler kolay yetişmez…Oysa tam da ‘Milli mesele’ deyip, A milli takımımıza sahip çıkılma zamanı. Kenetlenme, birlik ve beraberlik olma zamanı. 2018 Dünya kupasına gitme zamanı. Euro 2024’ü alma zamanı. Naklen yayın gelirlerini 500 milyon dolardan 800 milyon dolara çıkarma zamanı. Hatanın kimde olduğunu aramayıp, milli menfaatlerimizi en önde tutma zamanı. Daha önemlisi herkesin kendine çeki düzen verme zamanı”.
Aslında bütün meselenin federasyon başkanının son cümlesinde saklı olduğunu düşünüyorum. Hatanın kimde olduğunu aramayıp, milli menfaatlerimizi en önde tutma zamanı. Daha önemlisi herkesin kendine çeki düzen verme zamanı. Evet işte burasını dikkatle okuyun ve neden her defasında aynı olayları yaşadığımızı anlayın! Çünkü biz hiçbir zaman yaşadığımız sorunları çözmüyoruz tıpkı sayın başkanın söylediği gibi milli menfaat diyerek hataları görmezden geliyoruz.
Yapılan hatalarımızın neler olduğunu ve bunları nasıl düzeltebileceğimizi konuşmadığımız için de her seferinde yeniden yapmaya devam ediyoruz. Sayın başkan siz istediğiniz kadar birlik ve beraberlik lafları edin bu söyledikleriniz kalpten gerçekleşir ve bunu tüm ülke insanlarının kalbine yerleştirmesi gereken bir milli takımımız var mı? Öncelikle bunu sorgulayın. Son bir yıldır prim meselesi ile yatıp kalkan ve burada yazılanları unutmadığını dile getiren bir dünya markamız var! Sizin göreviniz sözünü ettiğiniz dünya markalarının yetişmesinin önünü açmak olmalı oysa biz halen Almanya futbolunun alt yapısının eline bakmaya devam ediyoruz. Futbolu turnuvalara katılma, organizasyonları alma ve naklen yayın ihalelerini milyon dolarlara çıkarma üzerinden gördüğünüze göre bunlar gerçekleşmediği takdirde sizin de kendinize çeki düzen vermeniz gerektiğini de beyan ediniz!
Son bir not, yaptıklarından sonra ‘kuş gibi hafifledim, hiç pişman değilim’ cümlelerini kuran bir kişiye siz istediğiniz kadar ‘bir yanlış yapmıştır ve ona bu yanlışını medeni yollardan göstermemiz gerekir’ deyin fark etmez. Sizin çok sevdiğiniz marka değeri endüstriyel futbol açısından önemli bir yapı taşıdır ve burada bir futbolcunun dünya markası olduğunu belirleyen ölçüt sadece oynadığı takım ya da tek başına futbolu değildir. Hem sporun hem de futbolun şöhretleri birer marka haline dönüşürken profesyonel uzmanların gösterdiği yol üzerinden giderler ve burada saha içindeki davranışları kadar saha dışındaki davranışları da belirleyicidir. Oynanan kulübün dünya markası olması orada oynayan futbolcuların da dünya markası olduğu anlamına gel(e)mez! Dünya markaları da kendi değerlerine zarar verdiğini düşündüğü isimlerle yollarını kısa bir süre içerisinde ayırırlar.