Ahmet Talimciler

04 Temmuz 2016

3 Temmuz'da ne olmuştu?

Ellerinize sağlık, el birliği ile ülke futbolunun ve ülke sporunun ruhuna onarılamayacak bir yara açmayı başardınız

3 Temmuz 2011 günü Türk futbol tarihinin en büyük şike operasyonu gerçekleştirildi ve Fenerbahçe kulübü başkanı Aziz Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 49 kişi ‘silahlı suç örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak’ iddiasıyla gözaltına alındı. Şike soruşturması ile birlikte futbol bir anda ülke gündeminde bir numaralı konuma yükseldi ve uzun bir süre gündemdeki yerini korumayı başardı. Yaşanan şaşkınlığın artmasında ülke futbolunun en önemli kulübü olan Fenerbahçe’nin ve onun başta başkanı olmak üzere üst düzey iki yöneticisinin gözaltına alınmasının da büyük etkisi oldu. Ülkemizde hemen her alanda yaşanan kutuplaşmanın bu defa ki adresi futbol ve futbol takımları şeklinde gerçekleşti.

Şike ve teşvik soruşturmasının en ilginç yönü Türkiye süper ligi şampiyonluğu kadar Ziraat Türkiye kupası şampiyonluğunun da ayarlanan maçlar ve futbolcular aracılığı ile elde edildiğine yönelik iddialardır. Bu durum 2011-2012 sezonunda ülkemizi Avrupa arenasında temsil edecek olan takımlar konusunda sıkıntı içerisinde bırakacak ve özellikle lig şampiyonluğunun el değiştirmesi gerektiği tartışması Fenerbahçe ile Trabzonspor kulübü yöneticilerinin yanı sıra taraftarlarını da birbirine düşürecektir. Son beş yıldır bu iki takım arasındaki husumetin arttığına ve özellikle Trabzon kentinde oynanan karşılaşmalarda olaylar çıktığını görmekteyiz.

Şike soruşturması ile birlikte yaşadıklarımızın gösterdikleri üzerinde durmanın ve buradan değerlendirmeler yapmanın çok daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Çünkü söz konusu alan üzerinden tutmuş olunan takım doğrultusunda ayrışma eğilimimiz son derece yüksek bir biçimde gerçekleşmekte. Müge Demir Ayral’la birlikte kaleme aldığımız geçen yıl yayınlanan Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık isimli kitabımızda şu sonuçlara ulaşmıştık: “Taraftarların %87.3’ü şike yapıldığını düşünmekte; ancak, kimin şike yaptığı meselesi gündeme geldiğinde tuttukları takımın yerine bir başkası üzerinden var olan durumu açıklama eğilimi içerisinde bulunmaktadırlar. 2010-2011 sezonunda şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaptıran Trabzonspor taraftarlarına göre futbolda şike %97.40 oranında vardır. Takımlar arasında bir kıyaslama yapıldığında en yüksek oranın Trabzonspor kulübünün taraftarlarında en düşük oranın ise %69.10 ile Fenerbahçe takımı taraftarları arasında olması tesadüf değildir. Çünkü bu takımlardan bir tanesi söz konusu sezonun sonunda kendisini şike nedeniyle mağdur olarak görmekte iken diğeri ise takımlarının şampiyonluğuna leke sürülmeye çalışıldığını düşünmektedir. Bununla beraber diğer iki takımın taraftarlarının da şikenin var olduğuna ilişkin inançlarının Beşiktaş taraftarlarında %91.40, Galatasaray taraftarlarında ise %90.40’lık bir düzeyde bulunması dikkat çekicidir. Trabzonspor, Beşiktaş ve Galatasaray taraftarlarına göre futbolumuzda şike vardır ve bu oran %90’ların üzerinde bulunmaktadır. Fenerbahçe taraftarları açısından da şikenin varlığı göz ardı edilmemekle birlikte bu oran diğer üç takım taraftarlarına göre daha aşağılarda yer almaktadır”.

Taraftarlar açısından durumun fotoğrafını ortaya koyabilmek pek mümkün gözükmezken işin federasyon boyutunun çok daha belirleyici olduğunu söylemeliyiz. Çünkü soruşturmanın başında Mehmet Ali Aydınlar federasyon başkanı olarak yapmış olduğu açıklamalar ile durumun çok ciddi ve büyük sorunlar içermekte olduğuna vurgu yapmıştı. Durumun vehameti üzerine ortaya sportif yargılanma ve adli yargılanma ilişkisinin tersine çevrilmesi yani adli yargılanma sürecinin beklenmesi gerektiği mesajı kamuoyuna iletildi. Tam bu noktada yasada yapılmak istenen değişiklikler meselesinin meclisten çıktıktan sonra veto edilmesi ile birlikte işler yeniden karıştı ve bu süreç ise bizlere ülkemizde futbolun siyaset ile ne kadar çok iç içe olduğunu net bir biçimde bir kez daha göstermiş oldu. Mehmet Ali Aydınlar başkanlığındaki Türkiye Futbol Federasyonu UEFA ile yaptığı görüşmeler çerçevesinde bir defaya mahsus küme düşme uygulamasının yapılmaması buna karşın puan silme uygulaması ve şampiyonluk kupasının el değiştirmesi şeklindeki düzenlemesini federasyonun olağanüstü genel kuruluna taşıdı. Genel kurulda bu teklif görüşülmeden reddedilince Türk futbolunda yeni bir dönem başladı ve Mehmet Ali Aydınlar’ın istifasının ardından gelişmeleri küme düşme ve puan silme uygulaması olmadan halledecek yeni bir federasyon başkanı ve ekibi araştırılmaya başlandı. Yıldırım Demirören’in başkan seçildiği yeni bir federasyon ile yeni etik ve tahkim kurulları oluşturuldu. Yıldırım Demirören’in kulüpler birliği başkanı iken ‘küme düşürülmeye karşıyız’ açıklaması bu yeni dönemin anahtar kavramı haline geldi ve bütün uygulamalar bu anlayış çerçevesinde yeniden şekillendirildi. Yeni federasyon bir önceki federasyonun ısrarla değiştirmediği futbol federasyonu disiplin talimatının 58 maddesini değiştirdi ve eklediği 105.inci madde ile alınacak cezaların beş yıla kadar ertelenebileceği hükmünü getirdi. Federasyonun Etik ve Tahkim kurullarında yaptığı değişiklikler de son derece anlamlıydı. Tahkim Kurulu başkanlığına daha önce yaptığı açıklamalar ile ‘şike sahaya yansımamıştır’ tezini savunan bir isim getirildi ve Etik kurulunun şike soruşturmasında adı geçen takım ve kişiler ile ilgili olarak verdiği kararların federasyon başkanı tarafından açıklanmasında dikkat çekici şu cümleler kullanıldı: ‘bu arkadaşlarımızın ve takımlarımızın hepsi suçsuzdur’.

Şike soruşturmasını yürüten mahkeme tam bir yıl sonra tarihi bir karar vererek Türk futbol tarihi açısından ilk kez şikeyi cezalandırmış oldu. 17-25 Aralık gelişmelerinin ardından Paralel yapı ile mücadele olarak hayata geçirilen düzenlemeler sonrasında hukuk alanındaki büyük davalar yeniden mercek altına alındı. 6 Mart 2014 tarihinde Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması şeklindeki yeni düzenlemenin ardından sanıklar, özel yetkili mahkemelerde değil ağır ceza mahkemelerinde yargılandılar. 9 Ekim 2015 tarihinde dava sonuçlanmış, tüm sanıklar beraat etmiş ve kapatılmış olan özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından cezalandırılmış sanıkların ceza hükümlerinin bozulmasına karar verilmiştir. 19 Nisan 2016 tarihinde başlatılan operasyonla, şike adı altında spor kulüplerine kumpas olayına adı karışanlar gözaltına alınmışlardır.

Şike davasının başından itibaren futbol federasyonunun basiretsiz yönetim anlayışı ile birlikte adli yargılama ile sportif yargılama meselesini birbirinin içine sokmak suretiyle bu günlere geldik. Geçen zaman ülke içerisinde kulüpler arasındaki gerilimlerin artmasına yol açarken düşmanlıkların bilenmesine ve maçların giderek oynanamaz hale dönüşmesinin de önünü açtı. Çanak tutanlar sayesinde futbol kendisi dışında her şeye benzeyen bir alana dönüşmüş oldu. Kutuplaşmaya son derece uygun bir zemin sağlayan ülke yapımız içerisinde futbol ve futbol taraftarlığı da anlamını yitirdi. Artık istediğiniz kadar kendi haklılığınızı ve temizliğinizi vurgulayın ne yazık ki çok geç kaldınız! Bundan sonra Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında oynanacak olan karşılaşmaların sağlıklı bir biçimde yapılabilme ihtimali kalmamıştır. Ellerinize sağlık, el birliği ile ülke futbolunun ve ülke sporunun ruhuna onarılamayacak bir yara açmayı başardınız.

3 Temmuz 2011 tarihinde başlayan şike soruşturması ile birlikte tüm toplumu etkileyen beş yılı geride bıraktık. Şikenin sahaya yansıyıp yansımadığı tartışmalarının gölgesinde aslında sadece Türk futbolu, Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe ve futbolla bağlantılı diğer kesimlerin yerini değil, tüm ülkenin ahlaki değerleri ile bir oyunun nasıl ve ne şekilde yer değiştirip değiştirmediğini görme imkânını yakaladık. Bu yüzden de geride bıraktığımız süreç uzun yıllar boyunca hafızalarımızdan çıkmayacak ve yeri geldikçe yeniden karşımıza çıka(rtıla)caktır.