Avrupa üçüncü dalganın zirvesinde. Aşılama hâlâ çok yavaş ilerliyor. Özellikle de hafta başı aile hekimlerine aşı yapma izni vererek atak yapmaya çalışan Almanya’da. AstraZeneca aşısı konusundaki bilmece de yine çok bir şey değiştirilmeden çözülmüş gibi görünüyor. Avrupa İlaç Ajansı EMA, “evet ölümlerle aşı arasında bağlantı var, aşı kan pıhtılaşmasına neden olabilir ama faydası riskinden daha büyük olduğu için kullanılmaya devam edilmesini tavsiye ederim” dedi. EMA bunu derken, şu ana kadar AstraZeneca’nın yan etkileri konusunda sessiz kalan İngiltere, aşıyı 30 yaşın altındakilere uygulamama kararı aldı. AstraZeneca konusunda Avrupa vatandaşları son derece huzursuz. Bunun en önemli nedeni de aşı hakkında sürekli yapılan çelişkili açıklamalar. Sadece AstraZeneca konusunda değil, kapanma konusunda da Avrupalılar değim yerindeyse, çıldırmanın eşiğine geldiler. Aç, kapa, aç, kapa taktiği belli ki çok işe yaramıyor. Bilimsel araştırmalar da bu yönde sonuçlar veriyor. Pandeminin başında bilime verdiği ağırlıkla övgüler alan Almanya’da bilimden uzaklaşıldığı yorumları yapılıyor.
Merkel merkezileşmeden yana
Almanya’da pandeminin getirdiği çok ciddi bir tartışma var ki, siyasi sistemi derinden sarsabilecek bir tartışma bu. Son gelen haberler Başbakan Angela Merkel’in Enfeksiyon Yasası’nı, kararların merkezi biçimde alınması yönünde değiştirmek istediğine dair. Nitekim Merkel bunun sinyallerini geçen hafta da vermişti. Bu ne demek? Eyalet sisteminin özerkliğini bir şekilde sarsmak demek. Almanya’da sağlık, eğitim gibi konularda eyaletler bağımsız karar alabiliyorlar. O yüzden bir eyalet önlemleri gevşetirken, diğeri sertleştirebiliyor ya da bir eyalet mesela okulları kapatırken diğeri açabiliyor. Bana kalırsa Merkel’in bu sert tavrının arkasında genel seçimin yaklaşması ve eyalet yönetimlerinin korona ile mücadeleden çok seçim propagandası yapıyor olması var. Almanya’da durum ciddi, tabipler, yoğun bakım ünitelerindeki hasta sayısının giderek arttığına dikkat çekerek, siyasilerden bir an önce önlemlerin sertleştirilmesini istediler. Bonn, Köln, Bremen gibi şehirlerde hastanelere kalp krizi ya da trafik kazası yüzünden gelenlere yoğun bakım servisinde yatak bulunamayacağı belirtiliyor.
Avrupa Birliği ülkeleri ise, özellikle aşı meselesinde salgın ile mücadelede ortak hareket etmenin yani merkezileşmenin, çok da faydalı olmadığının farkına vardılar. Bu konuda başı çeken Almanya bile, AB Komisyonu, Rusya ile şimdilik bir sözleşme imzalamayı istemediğini bildirdikten sonra da olsa, Sputnik V aşısı için AB’nden bağımsız olarak pazarlık yapacağını açıkladı. Hatta Bavyera Eyaleti, Federal Hükümetten daha önce davranıp Rusya ile bir ön satış sözleşmesi imzalayacağını duyurdu. Almanya Rus aşısını İlaç Ajansı EMA kullanım izni verdikten sonra uygulayacak.
Aşı zorunluluğu tartışmalı
Evet, Avrupa’nın aşı beceriksizliği sizi olduğu kadar beni de şaşırtıyor. Bunun en önemli nedeni aşı üreten firmaların, Amerika, İngiltere gibi en önce davranan ve en çok parayı veren ülkelere aşı göndermiş olması. Bir başka neden ise, AB’nde hakim olan bürokrasi ve siyasetçilerin hata yapmaktan fazlası ile çekiniyor olması. Belki de buna kısaca fazla demokrasi de diyebiliriz. Demokrasinin bir başka örneğini aşı zorunluluğunda yaşadık. İki Çek Cumhuriyeti vatandaşı, aşı zorunluluğunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşıdılar. Ancak mahkeme, bunun yasalara aykırı olmayacağına hükmetti. Bu karar diğer AB ülkeleri için de emsal niteliği taşıyor. Aşı zorunluluğu getirilmesi, vatandaşların özgürlüğünü elinden almanın yanı sıra bazı zorunlulukları da beraberinde getiriyor. Almanya’da mesela bazı şirket ve kuruluşlar, aşı yaptırmayı reddeden vatandaşların Korona'ya yakalanması durumunda alınacak hastalık raporunu kabul etmeme eğilimi gösteriyorlar. Çalışanlardan rapor yerine yıllık izinlerini kullanması isteniyor. Bu kural bazı iş yerlerinde riskli bölgelere seyahat edenler için de geçerli. Yine aşı yaptırmayı reddedenler, Covid 19’un uzun vadeli yan etkilerine maruz kalırsa, bu sefer de sağlık sigortaları parmak sallayıp, “istersek tedavi masraflarını ödemeyebiliriz” diyebiliyorlar. Bu bilgiler benim dost sohbetlerinden edindiklerim. İspata muhtaç ama kapitalist sistem de siyaset de krizi çoktan fırsata çevirmeye başladı bile.