Türk sinemasının ünlü yönetmenlerinden olan Zeki Demirkubuz, AKP ve Fethullah Gülen arasındaki gerilime ilişkin, "AKP bütün bu yanlışları ve çelişkileri Cemaate yüklemezse kendisi ile yüzleşmek durumunda kalacaktı. 17 Aralık'a ‘hükümete operasyon' demese ne diyecek! ‘Ben yolsuzluk mu yaptım.' diyecek, ‘Soruşturulsun, adalet yerini bulsun mu' diyecek. Bunu diyemediği için Cemaati suçlayarak asıl meseleyi unutturma yolunu seçti” dedi.
“İrfan ne kadar şüphedeyse cahil o kadar kendinden emin.” diyen Demirkubuz, “Bu ülkede dün solculara, sağcılara ve Kürtlere yapılan zulüm bugün Cemaate yapılıyor" ifadesini kullandı.
Today's Zaman'a konuşan Zeki Demirkubuz'un açıklamaları şöyle:
Bu yaşananlar 100 sene sonra da hatırlanacak
Kendini güç üzerinden ifade eden, kendini insani ve ahlaki erdemlerle değil de kimlikler üzerinden ifade eden hiç kimse hatırlanmayacağına dikkat çeken Demirkubuz, “En yüce ve en alçak olanın hizalandığı bir eşik var. Evveli önemli olmadan, sonrasında nasıl biri olacağına burada karar veriyor insan. Mesela 1980'leri, 1990'ları düşünelim. Kendilerini her şeyin sahibi gibi sanan, onlar olmadan bu halkın hiçbir şey olduğunu, bu ülkenin sahipsiz kalacağını düşünenler ne yapıyor şimdi? Kim oldukları bile hatırlanmıyor. Aynı şey bugün benzer şeyleri yapanlar içinde gerçekleşecek. Gezi ve 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu sonrası yaşananlar 100 sene sonra da hatırlanacak. Bu Türkiye tarihinin bir parçası artık. Onlar ise en fazla Gezi'de sokak arasında öldürdükleri Ali İsmail ve katlettikleri 6 genç ile hatırlanır. Süleyman Demirel bile unutuldu. Hz. İsa'yı çarmıha geren muktedirleri, güçlüleri hatırlamıyor tarih? Ama Hz. İsa'yı hatırlıyor. Çarmıhın çivisini çakanlara ise yalnızca kötülük kavramı içinde, topluca yer veriliyor. Pişmanlık dilekçesini imzalamayanlar unutulmaya mahkûmdur. Bu yüzden kolpa varoluşlara yönelip kendilerini buradan ifade edenler, iktidarlarının bittiği, gücü kaybettikleri gün yok olurlar!” ifadelerini kullanıyor.
Gezi'nin eylem enerjisi, baskı düşüncesinden kaynaklandı
Gezi'nin eylem enerjisi, karşılaştığı kötülük ve uğradığı baskı düşüncesinden kaynaklandığını belirten Demirkubuz şöyle devam ediyor: “Sürekli aşağılanan, yok sayılan, korkutulan insan susar, boyun eğer, kabul ediyor gibi görünür ama yaşadığı duyguları bir yere gitmez, ruhunun labirentlerinde öylece durur. 12 Eylül'den bu yana yaşananlar, aşağılamalar, parçalanan adalet duygusu, R.Tayyip Erdoğan'ın özellikle son üç senedir, referandum sonrasındaki davranışları ile birleşip baskıya, zulme dönüşünce, bunu birde demokrasi üzerinden yapınca bu kaçınılmaz oldu. Gezi parkındaki ağaçlar yüzünden olmasa, başka bir aşağılama ve yok sayma yüzünden olacaktı ama mutlaka olacaktı.
Benim bile ‘evet' oyu verdiğim referandumu istismar ettiler
Geçmişte değil de Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti'ne karşı böyle bir ayaklanmanın nedenini ise şöyle açıklıyor: “1980'lerde darbeciler 1990'larda derin vesayetçiler adalet vaat etmedi ve böylelikle insanları aptal yerine koymadı. Doğu'da, hapishanelerde, sokaklarda çok daha korkunç şeyler oldu ama kimse bu hükümet kadar insanlarla dalga geçmedi. İnsanların canları çok acıdı ama ruhu bugünkü kadar acımadı. Bu hükümet 12 Eylül'de cuntacıların darbeyle yapmaya kalktığı şeyi sandık gücü ve çoğunluk üzerinden yapmaya çalışıyor ve gücü ele geçirdikçe arsızlaştı. İktidara sahip oldukça, özellikle askerlerden ve iktidarına karşı legal veya illegal tehditlerden kurtuldukça şirazesi kaydı. Demokrasi, yeni anayasa ve özgürlük vaadiyle geldiler ama benim gibi insanların bile “evet” oyu verdiği 2010 Referandumu'nu istismar ettiler, söz verdikleri şeyler için değil güç ve çıkar ilişkileri için kullandılar, hukuksuzluğa yöneldiler.”
Hükümet tabi ki hatalarını üstlenmeyecek
Hayatta hiçbir şeyin saf olmadığına değinen Demirkubuz, “İnsan da yaratılış anından itibaren sorunlu bir varlıktır. Bu mantıktan hareketle ne Gezi, nede hiç bir şey için tamamen saf denilemez elbette. Ama Gezi her şeye rağmen bu ülke tarihin en masum, en namuslu ve onurlu hareketidir. İnsanlar önce kendi pratiğine baksın. Hükümet tabi ki hatalarını üslenmeyecek ve bir şeyler söyleyecekti. Türkiye'de gerçekler göreceli ve güce endekslidir ve her şey gücün gölgesinde tartışılır ve anlamlandırılır. O yüzden hakikatler, kısa vadede, gücün gölgesinde değil, uzun vadede gündelik çıkarların etkisinde kurtulup vicdanlar ile hesaplaşıldığında ortaya çıkar. Unutmayın, Deniz Gezmiş bu ülkede terörist diye asıldı!” diyor.
Benim aklım ve utanma duygum son siyasal gelişmelere yetmiyor
‘Gezi'de öldürülen Ali İsmail gibi zulme uğramışlar, masumiyetler üzerinden değil de, muktedirler üzerinden bir okuma yapalım.' Diyen Yönetmen Demirkubuz sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mesela Recep Tayyip Erdoğan'da şiir okudu diye hapse girmedi mi? O dönemde (28 Şubat 1997) MGK ve asker vesayeti vardı. Peki, 28 Şubat'ta MGK'ya göre 1'inci ve 2'inci tehdit unsuru neydi; irtica ve bölücülük. Bugün 2014'de gelinen nokta ne? Tırnak içerisinde söylüyorum, 28 Şubat'ın MGK'sının 1. tehdit olarak gördüğü irticası, 2014'te şuanda iktidarda ve irtica yine 1'inci tehdit. Ve o günün yine tırnak içinde söylüyorum bölücüleri bu gün ülkenin 1'inci sınıf vatandaşı! Nasıl oldu bu çelişki peki? 17 Aralık 2013 Yolsuzluk Operasyonu'nun arkasından ve başka bir bakış açısıyla. Gerçekler bu kadar göreceli, güce endeksli ve gündelik olursa gerçek değil ancak yalama olur. Bunları üst üste topladığınız zaman benim bir vatandaş olarak aklım ve utanma duygum, son siyasal gelişmelere artık yetmiyor. Artık olup bitenden, bir akıl aramaktan vazgeçmeye başladım. İnsan normalde önüne gelen meselelere karşı akıl geliştirir, bunları akli hale getirmeye çalışır. Artık bunun yerini akıl dışılık almaya başladı. Bu eskiden de böyleydi ama gidişat bir daha geri dönülmesi güç bir sınıra varıyor.”
Cemaatin AKP'den daha büyük bir tabanı var
Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün, Necmettin Erbakan'ı bırakıp gitmelerinin hükümetin cemaate ihaneti ile benzerlik içerdiğini aktaran Demirkubuz, “Bugün ayrılan vekillere ‘tuzluk, Cemaatçi' diyorlar ya Fazilet Partisi'nden kendileri de ayrılmıştılar ama çabuk unuttular bunu. AKP hükümeti bir konsensüs ile kuruldu. Başlangıçta en zayıf halka ise Recep Tayyip Erdoğan ve ekibiydi. Tabanı bile yoktu. Gezi'nin bu noktaya getirilmesi, toplumun bu kadar gerilmesi ve kutuplaştırılması, insanların öldürülmesi AKP'nin kendine taban yaratma operasyonuydu zaten. Bu ülkede Solcuların, Ülkücülerin, Cemaatin bir tabanı var ve bunlar konjektöre göre değişmeyen tabanlar. Hatta aidiyet duygusu üzerinden bakılırsa Cemaatin AKP'den daha büyük bir tabanı var. Çünkü AKP'nin tabanı tepeden inmedir, yapay ve sonradan olmadır. Çünkü AKP, ANAP gibi omurgasızdır, bir geleneğe dayanmaz. Milli Görüş'e bile ihanet etmiştir.” şeklinde konuşuyor.