Syriza'nın seçim bürosunda, bira kutuları arasında iki saat boyunca seçim sonuçlarına odaklandıktan sonra bir paket sigara çıkarıp derin bir nefes çektiler.
Bir kadın, “Kaybettik. Bu bizim için çok iyi” diye seslendi bana.
Che tişörtleri ve kirli sakallı üyelerin arasından partinin ortama pek de uymayan takım elbiseli, saçları taralı milletvekilleri belirdi.
Basın, üzerlerine keçeli kalemle belirsiz konferans adlarının yazılı olduğu dosyaların arşivlendiği odalara sıkışmış haldeydi.
Yunanistan’ın, seçim bürosu ilkokul sınıfından daha küçük olan bir siyasi parti tarafından yönetilmesine yüzde 3’lük bir oran kalmıştı.
Komünistlerin, feministlerin ve çevrecilerin müttefiki Syriza’nın, Nato üyesi bir orduyu ve çökmekte olan bir devletin ekonomisini yönetmesine çok az kalmıştı.
Yeni Demokrasi’nin üç puanlık zaferi, kendilerine ayrılanların dışında partiye 50 milletvekili için daha ek meclis sandalyesi veriyor. İktidarın eski sahibi Pasok ve Syriza’nın rakibi Demokratik Sol’un desteği, Yeni Demokrasi’ye mecliste çoğunluğu kazandırabilir.
Yeni Demokrasi’nin zaferi yalnızca kendi partilerinden gelmedi. Syriza’yı durdurmak isteyip dişini sıkan yüzbinlerce liberal ve sosyalist seçmen de muhafazakârlara oy verdi.
Daha önce Yeni Demokrasi’ye karşı daha düşmanca bir tutum izleyen “ilerici” orta sınıf kesimin sırf Samaras’a oy vermek için uzak adalardan geldiğini duydum.
Syriza’nın lideri Aleksis Çipras, koalisyon görüşmelerinin başarısız olması durumunda, Pasok ve Yeni Demokrasi’nin Syriza önderliğindeki bir koalisyona dâhil edilmeyeceği, dolayısıyla bir koalisyon kurma niyetinde olmadığı konusunda basına önceden teminat verdi. Ulusal birlik hükümetine de katılmayacağını aynı şekilde duyurdu.
Syriza lideri Aleksis Çipras, koalisyona katılmayacaklarını duyurdu.
Pazar günkü seçim sonuçları, Avrupa Birliği’ne Yunanistan’daki krizi önleyebilmesi için açık bir fırsat tanıyor.
Samaras, AB ve kurtarma paketi taleplerinin daha sonra Yunan ekonomisini ölüm döngüsünden çıkarabilecek şekilde yumuşatılabileceği IMF’ye uyumlu bir koalisyon kurabilir.
İspanya, Yunanistan’ın euro bölgesinden çıkması durumunda yaşanacakların yerine artık kendi zaman çizelgesini takip edebilir.
Ve sorunlar da burada başlar. Sosyal sıkıntılar ve kemer sıkma politikasında uyuşmazlık nedeniyle Yunanistan’da işsizlik oranı yüzde 22’ye çıktı, emeklilerden bir kereye mahsus 1000 euro vergi istendi, gelirler düştü, mağazalar, barlar kapandı ve otoyollar sessizleşti. Tam bir umutsuzluk…
'Şehir efsanesi'
Seçimlerden önce, büyük bir giysi mağazasının patronuyla tanıştım. Ekonomi ile ilgili söylenmesini bekliyorum.
O ise, ekonomi yerine faşizmle ilgili söylenip “Bir ordu gibi sokaklarımıza akın ettiler. Pankart olmadan, siyah kasklar ve büyük sopalarla yürüdüler. Daha çok bir polis ayaklanmasına benziyordu. Ben de arkadaşıma ‘yoksa polis polisle mi kavga ediyor’ diye sordum. Ama bunlar Altın Şafak’tı” diye konuştu.
Daha da ileriye giderek, Yunanistan’ın faşist patisinin ağının organize suçlarla ilgisi olduğunu, uyuşturucu trafiği ve insan kaçakçılığına karıştığını iddia etti.
Tüm Yunanlıları da endişelendiren bu iddia kanıtlanamıyor ancak endişeler yersiz değil.
Syriza, krizle doğan bir fenomen. Mayıs ayındaki seçimlerden önce yaklaşık 15 bin üyesi vardı ve oyların yüzde 27’sini aldı.
Geçen hafta, genç çiftçilerle tanıştığım ıssız köyde partinin gözle görünür varlığından söz edilemezdi.
Çiftiler, “Tabi ki Çipras’ın bizi euro’dan ayırmasından endişe duyuyoruz. Ama yine de ona oy verdik. Eski partiler başarısız oldu. Değişime ihtiyacımız var” dedi.
Syriza patlayan bir şişme balona dönüşür ve kriz çözülmezse ‘umutsuzların oyları’ hem şehirlerde hem de köylerde Altın Şafak’a kayacak.
Altın Şafak partisi aktivistleri şimdiden kendi aralarında bir şehir efsanesi yaymaya başladı: Gaspçıların hedefi olmasınlar diye yaşlı kadınlara bankamatiklere kadar eşlik ediyorlar. Göçmenlerin ‘sorun çıkarmasını’ engelliyorlar, evleri ücretsiz boyuyorlar ve anahtarı sahibine teslim ediyorlar.
Kapitalizm karşıtı hareketin üyelerinden biri, “Bunu yalnızca birkaç defa yapmaları şehir efsanesi olmasına yetiyor. Anarşistlerin çoğu artık Altın Şafak’ın ‘şiddet efsanesini daha kabul edilebilir hale getirdiğini görüyor. Yetkileri etkileyip kazanabilecekle imajını sergiliyorlar.”
Bazı siyasi aktivistler, büyük şehirlerin yoksul bölgelerinde, faşistler, göçmenler, anarşistler arasında yaşananları ve polis ayaklanmalarını “düşük seviyeli iç savaş” olarak tanımlıyor.
Bu mübalağa olsa da, televizyon programında iki kadın milletvekilline saldıran Altın Şafak üyesini kendi yakalayamadığı için hakkında arama kararı çıkaran Yunan devleti ile ilgili gerçekleri yansıtıyor.
'Başarısızlık girdabı'
Antonis Samaras’ın görevi çok büyük. Kendisi de teknotratlar ve geleneksel kayırıcılardan oluşan bir koalisyon ve eski patronaj sistemine mali destek sağlayacak paraları yok.
Programı, Yunanistan’ın bütçe açığını kapatma hedeflerine ulaşması için AB’nin verdiği zamanı ikiye katlamaya ve Yeni Demokrasi’nin vergileri yükseltmek yerine kesmesine IMF’nin izin vermesine odaklı.
Hızlı özelleştirme ve işçi haklarının kaldırılmasıyla Samaras, ekonomiyi, tam tersi yönde belki de seçmenlerin yarısının oy verdiği radikaller kadar değiştirip daha yapıcı hale getirmeli.
AB, hızla Yunanistan’ın bazı zayıflıklarının üstesinden gelir ve ufak çaplı bir Marshall Planı uygulamak için yapıcı fonlar hayata geçirirse bu mümkün olabilir.
Ancak, Berlin’den şimdi olmasa da ilerde Yunanistan’ın yoldan çıkmaya zorlanacağına dair seslerin yükselmesi nedeniyle bu ihtimal çok net değil.
Diğer yandan Avrupa bankacılık sistemi de başarısızlık hortumuna sürüklenmemek için direniyor.
Medya yakında Yunanistan’a ilgisini kaybedecek ancak ülkenin sözüne sadık kalması tüm dünyanın kaygı duyacağı bir mesele olarak kalacak.
Troykanın iki yıllık reçetesi yalnızca hastayı değil doktorları da ölümle tehdit etti.
Yeteri kadar güçlü olmadığı veya AB yardımı yetersiz olduğunu için, koalisyon başarısız olursa alternatifler belli. Marksist solcuların oy oranı yüzde 37’ydi. Dördüncü sandalyeyi 40 bin oyla kaçıran faşistlerin oy oranı da yüzde 7.
Sol ve sağın birleşiminden en iyisi sonucu elde etmek tamamen Avrupa merkezinin elinde. Bu da Brüksel ve Berlin arasındaki kördüğümün çözümüne bağlı. (Paul Mason- BBC Türkçe)