Gündem

Yetkin: Hizbullah'ın serbest kalması Rahşan affından beter

Yetkin, Hizbullah'ın 'beyin kadrosu'nun dün serbest bırakılmasını 'adalet kanıyor' ifadesiyle yorumladı.

05 Ocak 2011 02:00

T24- Radikal gazetesinin Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, Hizbullah'ın 'beyin kadrosu'nun dün serbest bırakılmasını 'adalet kanıyor' ifadesiyle yorumladı. Yetkin, 10 sene önce dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın Ankara temsilcilerine "İşte Hizbullah" diyerek gösterdiği örgütün işkence görüntülerini hatırlatarak "Yargıyı hızlandırmak yerine, katil zanlılarını bırakıyor, Mustafa Balbay’ı, Mehmet Haberal’ı “örgüt üyesi olabilir” diye içeride tutuyoruz" dedi.


Yetkin'in köşesinde yayımlanan yazısı (5 Aralık 2011) şöyle:



Adalet kanıyor



İçişleri Bakanlığı’ndan bir akşam vakti telefon ettiler. Bakanın Ankara temsilcilerine önemli söyleyecekleri vardı. Meraklandık. Kısa süre sonra bakanlığın konferans salonunda toplandık.

Emniyet yetkilileri kısa bir giriş konuşması ardından ışıkları söndürdüler ve perdede görüntüler belirdi. Bu görüntüler bazı polis operasyonlarına aitti. Bazı evlere giriliyor, evlerin zeminlerinde gizli bölmeler ortaya çıkarılıyor, buralardan cansız insan bedenleri çıkıyordu.

Sonra başka görüntülere geçildi. Bunlar işkenceli sorgu görüntüleriydi. Yalnız işkenceciler sorguladıklarının ağızlarından bir bilgi alıp başka zanlıları bulma, suçu kabul edeni de yargılama peşinde değillerdi. Sorgulananın öldürülmesi zaten kesindi, sorgucular, engizisyoncular gibi ruhu temize çıkararak ölmelerini sağlayacak itiraf peşindeydi. Yoldan çıktıklarına dair itirafları aldıktan sonra, sorguladıkları kişinin ellerini ve ayaklarını arkadan bağlıyor, boğazına bir ip geçirip onu da ayaklarına bağlıyor, ‘domuz bağı’ adı verilen bu yöntemle yavaş yavaş sıkarak boğuyorlardı.

Görüntüler kesildi, ışıklar dehşet içinde kalmış gazetecilerin yüzüne yandı. Herkes bembeyazdı, salondan çıt çıkmıyordu. İçişleri Bakanı Sadettin Tantan en ön sıradaki koltuğundan arkaya döndü: “İşte” dedi; “Hizbullah!”

Örgüt dışarıda PKK ile bağlantılı olduğunu öne sürdüğü kişileri tabanca ve satırla, içeride ise yoldan çıkıp laik düzene kapıldığını düşündüğü kendi üyelerini işte böyle işkenceli sorgularla öldürüyordu. Bakan “Görün işte” diye bizimle bu görüntüleri paylaşıyordu. Etkisinden günlerce kurtulamamıştım; bundan on küsur yıl önceydi.


Adalet duygusu nerede?


Dün, Hizbullah’ın askeri kanat sorumluları ve üyeleri olarak onlarca cinayetten sorumlu tutulan ve yargılanmaları bitmediği için son Yargıtay kararı uyarınca salıverilecek kişileri Diyarbakır Cezaevi önünde tekbir getirip halay çekerek bekleyen kalabalığın görüntülerini ekrandan izlerken aklıma o gece geldi. Televizyonda spiker “Habur’u andıran görüntüler” hatırlatmasında bulunuyordu ama benim aklıma gelen tam olarak o akşam Tantan’ın bize gösterdiği Hizbullah yüzüydü.

Yargıtay, tutukluluğunda beş yılı dolduranların, eğer yasadışı örgüt üyeliği ile suçlanıyorsa on yılı dolduranların tahliyesine karar verirken asıl sorunun yargının kendi yavaşlığından kaynaklandığını bilmiyor muydu? Yüksek yargıçlarımız vicdanları sızlatan bu kararı alırken, meselenin tutukluların serbest bırakılması olmayıp, yargılanmalarının zamanında bitirilmemesinde olduğunu bilmiyorlar mıydı?

Hükümet programında yer aldığı halde yargıyı hızlandıracak reforma neden öncelik vermedi? Neden şimdiki ve daha önceki Yargıtay başkanlarının ‘yetişemiyoruz’ uyarılarını dikkate alıp istinaf mahkemelerini kurmak, Yargıtay’ın ve mahkemelerin iş yükünü hafifletmek yerine bütün ağırlığını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu ve Anayasa Mahkemesi’ni düzenlemeye verdi? O yeni kurulacak mahkemelere, atamayı yapacak HSYK’nın yapısını değiştirme yoluyla daha uygun yargıçlar atanmasını ve bu düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi’nden dönmemesini sağlamak için mi? Bilmiyoruz.

Peki, Yargıtay, Hizbullah dosyasına dört yıldır neden el sürmedi? Onu da bilmiyoruz. Bingöl Solhan’da düğün basıp beş kişiyi herkesin gözü önünde katledenin dosyasına neden el sürmediyse, belki aynı nedendendir.

Tantan’ın da bakanlık yaptığı DSP-MHP-ANAP koalisyonunun 2002’de Meclis’ten silinmesinde ekonomik kriz kadar, kamuoyunda ‘Rahşan affı’ diye bilinen af uygulamasının da payı olmuştu. Rahşan Ecevit sonradan “Bu benim affım değil” dediyse de koalisyonun özellikle MHP kanadının pazarlıklarıyla kamuoyu vicdanını kanatan pek çok isim alay edercesine yüzümüze gülerek dışarı çıkmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi, adalet ve kalkınma vaat ederek gelmişti.

Bir ucunda hükümetin, bir ucunda yargının bulunduğu bu uygulamanın yanında ‘Rahşan affı’ masum kalıyor.

Yargıyı hızlandırmak yerine, katil zanlılarını bırakıyor, ama mesela ellerine silah almamış, kimseyi öldürmeyi planlamamış Mustafa Balbay’ı, Mehmet Haberal’ı “örgüt üyesi olabilir” diye içeride tutuyoruz.

Toplumda zaten yaygınlaşan adaletsizlik duygusunu koyulaştırıyoruz. Adaleti kanatıyoruz. Hiçbirimiz masum değiliz.