Gündem

Yeni Şafak yazarı: Yeni bir darbe atmosferi oluşturulmaya çalışılıyor!

"Öfkemizi birbirimize değil de teröristlere ve oyun kurucu küresel pislik odaklarına yöneltirsek avuçlarını yalayacakları da"

07 Ocak 2017 17:41

Türkiye'de son dönemde artış gösteren terör saldırılarını köşesine taşıyan Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, "Türkiye'de havayı ağırlaştırmaya çalışanların ekmeğine yağ sürerek değil, oyunlarını bozarak devam edebiliriz yolumuza. Bu da moral bozmadan, öfkelenmeden, sürekli 'Türkiye' paydasında buluşarak hayata geçebilir" dedi. Kılıçarslan, yazısında "Yeni bir darbe atmosferinin oluşturulmaya çalışıldığı, Türkiye'nin müdahaleye açık hale getirilmeye çalışıldığı aşikâr. Öfkemizi birbirimize değil de teröristlere ve oyun kurucu küresel pislik odaklarına yöneltirsek avuçlarını yalayacakları da" ifadelerine yer verdi.

İsmail Kahraman'ın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısı şöyle:

Konuşmanın zor, yazmanın daha da zor olduğu günlere geldik. Kemal Tahir'in alıntılamaktan her zaman hoşlandığım kalıbıyla söyleyecek olursak 'zoru geldi' işte.

Bir kere şunu soralım mı? Türkiye'yi ne ya da neler 'küresel terörün öncelikli hedefi' haline getirmiştir? Bu soruya cevap bulmaya mecburuz. Fakat bu soruya cevap bulsak bile bu, terörü engellemeye yeterli olmayabilir.

Sorunun cevabını aramaya Amerika'dan başlayalım. Herkesin 'gölge CİA' dediği Stratfor'un başkanı George Friedman geçen Nisan'da bir konuşma yaptı ve dedi ki: 'Türkiye şu anda dünyanın 17. ekonomisi. Suudi Arabistan'dan daha büyük… Askeri kapasitesi İngiltere hariç Avrupa'nın en iyisi… Almanları sadece bir öğleden sonra içerisinde, eğer ortaya çıkma cesareti gösterirlerse Fransızları da bir saat içinde bitirebilirler. Yani Türklere baktığımızda… Obama, oldukça verimsiz geçen Avrupa turunu Türkiye'de bitirdi ve bu bir tesadüf değildi. Avrupa'ya verilen mesaj şuydu: 'Sizinle yemek yiyip 'hayır' cevabı almak bir zevkti ama ben şimdi gerçek bir askeri gücü olan asıl müttefikime gidiyorum. Geçen bin yıl içerisinde ne zaman bir İslam birliğinden söz edecek olsak bunu hep Türklerin bayrağı altında görüyoruz. 500 sene Osmanlı vardı ve Osmanlı yönetimdeyken Araplar arka planda kaldı. Türkler bir düzen kurdular. Son yüz yıl içerisinde Türkler, daha önce hiç bulunmadıkları bir pozisyonun içindeydiler. Etrafları önce Avrupalılar tarafından çevrildi. Ardından Rusya ve Amerika geldi. Ama Amerikalılar artık gidiyorlar, Ruslar gelmeyecek ve İngilizler de çok başka şeylerle meşgul olmak zorunda. Ve Türkiye birden kanatlarını açmaya başlıyor. Bölgede hiçbir politik müzakere yok ki tartışma sonunda 'Türkler ne istiyor' sorusuna gelip dayanmasın.'

Üç temel vurgusu var bu tehlikeli 'bit yavrusu'nun. Birincisi Türkiye'nin sahip olduğu askeri güç ki bu güç teknoloji temelli olarak günden güne artıyor. Türkiye'nin silah sanayisi konusundaki gelişimini anlatmaya gerek bile yok. İkincisi Türkiye'nin bölgesinde en avantajlı ekonomik ve politik güç olarak tebarüz etmesi… Üçüncüsü ise İslam birliği…

Şimdi politik görüşünüzü, ideolojinizi, yaşam tarzınızı bir dakikalığına kenara bırakıp Friedman'ın sözleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'bizi Sevr şartlarına döndürmeye çalışıyorlar, bu bir kurtuluş savaşı' cümleleri arasındaki ilgi üzerine düşünebilir misiniz?

Belki de bu cümlelerimi 'yeni Osmanlıcılık hayali kuruyor adam' sözleriyle karşılamışsınızdır. Hakkınız da var. Berbat bir ezber olarak kodlandı zihinlerinize yeni Osmanlıcılık. Fakat sizi memnun edemeyeceğim. Zira ben yeni Osmanlıcılıktan değil, Türkiye'nin girdiği yeni pozisyon üzerinden konuşuyorum. Hiç öyle büyük hayallerim falan da yok. Lakin büyük hayallerimin olmaması, durumu doğru değerlendirmeme de engel olmuyor.

Bir vakittir söylüyorum, yine söyleyeceğim. Bu terör eylemlerinin tamamı, Türkiye'yi bir şeye ikna etmek için. İsminin PKK, DAEŞ, FETÖ, DHKP-C olması fark etmez. Terör örgütlerinin tamamı, küresel güçlerden aldıkları ihalelerle, Türkiye'ye 'sözümüze gel' çağrısı yapıyorlar.

'Sözümüze gel' ne demektir peki? 'Brezilya'ya ya da Mısır'a yaptığımızı sana da yapmak istiyoruz. Sesini çıkarmadan usulca teslim ol' demektir.

Teslim olduğumuzda sadece İslamcıları, muhafazakârları, Sünnileri, AK Parti seçmenini teslim almayacaklarını, tıpkı şu an Mısır'da ya da Brezilya'da olduğu gibi bütün ülkeyi, bütün toplumu teslim alacaklarını söylememe bilmem gerek var mı?

15 Temmuz gecesi sokağa çıkıp darbeyi engellediğimizde sadece kendi hayat tarzımızı, kendi düşüncemizi, kendi inancımızı değil o gece sokağa çıkmaya cesaret edemeyenlerin, hatta market ve ATM kuyruğuna girenlerin de hayat tarzlarını, inançlarını koruduğumuzu söylemeye bilmem gerek var mı?

Türkiye'de havayı ağırlaştırmaya çalışanların ekmeğine yağ sürerek değil, oyunlarını bozarak devam edebiliriz yolumuza. Bu da moral bozmadan, öfkelenmeden, sürekli 'Türkiye' paydasında buluşarak hayata geçebilir.

Yeni bir darbe atmosferinin oluşturulmaya çalışıldığı, Türkiye'nin müdahaleye açık hale getirilmeye çalışıldığı aşikâr. Öfkemizi birbirimize değil de teröristlere ve oyun kurucu küresel pislik odaklarına yöneltirsek avuçlarını yalayacakları da…

Ne diyordu Vonnegut: 'Öyle bir günlere geldik ki dayımın oğlu, Türkiye'nin kurtuluş savaşından gayrısını önemsemenin boş olduğu bir günler. Vatan için sorumluluk almamız gereken bir günler.'