15 Temmuz Darbe Girişimi

Yeni Şafak yazarı: NATO ve AB Türkiye'nin asli projesi olamaz

"Osmanlı'yı hangi gerekçelerle durdurdularsa, Türkiye'yi de aynı gerekçelerle kuşatıyorlar"

22 Temmuz 2016 14:07

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Yaşadığımız şey, birkaç yıldır söylediğim gibi bizim istiklal ve istikbal mücadelemiz" dedi. Kaplan, "Şunu unutmamak gerekiyor: NATO, AB gibi projeler, Türkiye'nin aslî projeleri değildir ve olamaz. Türkiye, bu kurumlara iki gerekçeyle üye olabilir: Birincisi, Batı'dan gelebilecek saldırıların önünü kesmiş olmak; ikincisi de kendi tarihî medeniyet yolculuğuna soyunabilmek amacıyla zaman kazanmak için" diye yazdı.

Yusuf Kaplan'ın, "Son istiklal ve istikbal mücadelesi başladı..." başlığıyla yayımlanan (22 Temmuz 2016) yazısı şöyle:

Temmuz'da karşı karşıya kaldığımız saldırı, darbe-terör saldırılarının ötesinde bir saldırıydı. Türkiye'yi işgal girişimiydi.

Halkın, iradesine sahip çıkması, kendini tankların önüne atarak destan yazması ve bir kaç aydır izlemeye başladığımız denge stratejisi, bu saldırının püskürtülmesini sağladı.

Bu saldırı, NATO patentli, ABD-İngiltere tezgâhıydı.

Şunu iyi bilin: Saldırının püskürtülmesi, ABD ve İngiltere yönetimini çıldırttı. Öyle ki, saldırıya uğrayan NATO üyesi bir ülkeye destek vermesi gereken NATO, patronu ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin ağzından “Türkiye'yi NATO'dan uzaklaştırmakla” tehdit etti! Sonra bu açıklama düzeltilmeye çalışıldı ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.

 

Osmanlı'yı hangi gerekçelerle durdurdularsa,
Türkiye'yi de aynı gerekçelerle kuşatıyorlar

 

Dün, Haçlılar, bizimle, bu topraklarda yaşayan bu topraklardaki Müslümanlarla hangi gerekçelerle savaştılarsa, bugün de Haçlıların çocukları Batılılar, aynı gerekçelerle Türkiye'yi kuşatmaya ve durdurmaya çalışıyorlar.

Dün, Haçlı (ve Moğol) saldırıları sonrasında İslâm medeniyeti ilk büyük medeniyet krizini yaşamıştı. Birinci büyük medeniyet krizini,Selçuklular, Eyyûbîler ve Osmanlıların verdikleri mücadelelerle aştık.

İkinci büyük medeniyet krizini ise, Avrupalı düvel-i muazzama'nın iki asır Osmanlı'yı durdurmak için gerçekleştirdikleri saldırıyla yaşıyoruz.Müslüman zihni ve zemini büyük bir krizle malul.

Sonuçta Avrupalılar, Osmanlı'yı durdurdular.

Burada kulağımıza küpe etmemiz gereken yakıcı gerçek şu: Dün, Avrupalılar, hangi gerekçelerle Osmanlı'yı durdurduIarsa, bugün de aynı gerekçelerle Türkiye'yi vuruyor ve kuşatıyorlar: Türkiye'nin toparlanması ve İslâm dünyasını toparlamaya soyunması bu!

Türkiye son çeyrek asırda, özellikle de son on yılda gerçekleştirdiği atılımlarla İslâm dünyasının, mazlumların umudu olduğunu ispatladı yeniden. Bu mesaj, Batılılar tarafından da, mazlum Müslüman halklar tarafından da net bir şekilde alındı.

 

Son kale Türkiye'yi düşüremeyecekler
 

Pakistan, Mısır düşürüldü. Irak, Suriye, Afganistan, Arabistan Yarımadası'nın büyük bir bölümü paçavraya çevrildi.

Ama hem Türkiye düşürülemedi hem de İslâm dünyasını, dün olduğu gibi yarın da toparlayabilecek, ayağa kaldırabilecek tek aktörün Türkiye olduğu dünya âleme gösterildi.

Tarihî derinliğiyle, kültürel zenginliğiyle, bütün farklı dinleri, kültürleri sulh ve selam yurdu kurarak birarada yaşatmayı başaran tek küresel medeniyet tecrübesi birikimiyle, Türkiye, küllerinden doğacak, yeniden insanlığın önünü açacak hakikat medeniyeti yolculuğuna çıkacak...

Su akacak, yatağını bulacak... Bütün kültürlerin ve medeniyetlerin kökünü kazıyan üç asırlık zorba Batı uygarlığı son yolculuğuna uğurlanacak...

İnsanlık, yeniden adaletin, hakkaniyetin, sulhün, kardeşliğin ve herkese hayat hakkı tanıyan hakikat medeniyetinin merhamet ve şefkat kanatlarına sığınacak...

Bu, olacak...

Bunun olmaması için çeyrek asırdır Türkiye'yi dışardan kuşatıyorlar, etrafını ateş çemberine çeviriyorlar; içeriden karıştırıyorlar, iç savaşın eşiğine sürükleyerek hadım etmeye, kısacası Türkiye'ye diz çöktürmeye çalışıyorlar!

Ama biz hem teslim bayrağı çekmeyeceğimizi hem de bölgemizin geleceğine yeniden -gerekli hazırlıkları yaparak- ancak bizim yön ve şekil verebileceğimizi gösterdik.

O yüzden yaşadığımız süreç, son istiklal ve istikbal mücadelesi süreci...

SALDIRILARI PÜSKÜRTECEK KÖKLÜ STRATEJİLER

Bu saldırıları püskürtebilmenin bir kaç önemli yolu var:

1-Türkiye, orta ve uzun vadede bizzat üyesi olduğu Batı ittifakının NATO, AB kurumları ve bizzat Batı ülkelerinin saldırısıyla kaşı karşıya kalabilir. Açık saldırılardan sözediyorum!

Bu saldırıları püskürtebilmenin en önemli yolu, dış politikada,denge stratejisi izlemektir. Tıpkı denge dehası Sultan Abdülhamid gibi.

Denge stratejisinin bir gereği olarak düşmanlarını azaltmanın ve müttefiklerini artırmanın yollarını, imkânlarını artırmalıdır Türkiye.

Şunu unutmamak gerekiyor: NATO, AB gibi projeler, Türkiye'nin aslî projeleri değildir ve olamaz. Türkiye, bu kurumlara iki gerekçeyle üye olabilir: Birincisi, Batı'dan gelebilecek saldırıların önünü kesmiş olmak; ikincisi de kendi tarihî medeniyet yolculuğuna soyunabilmek amacıyla zaman kazanmak için.

2-İçerde ise, bir yandan toplumun bütün farklı kesimlerini bütünleştirecek, kenetleyecek, ülkeyi leş kargalarına yem etmeyecek bir atmosfer oluşturmak ve bu çerçevede politikalar geliştirmek zorunda Türkiye.

Dışardan ve içerden büyük saldırılarla karşı karşıya kalan bir ülke, içerde kardeşliği, kenetlenmeyi sağlamakla mükelleftir. Mesele, Türkiye'nin bekasıyla ilgilidir.

 

İyi hazırlanmamız gerek

 

3-Son olarak, bu ülkenin kangrene dönüşen toplumun kültürel dinamiklerini dinamitleyen, mankurtlaşmış kuşaklar yetiştiren eğitim, medya, kültür, sanat dünyası bizim medeniyet dinamiklerimiz ekseninde silbaştan yeniden inşa edilmelidir.

O yüzden yaşadığımız şey, birkaç yıldır söylediğim gibi bizim istiklal ve istikbal mücadelemiz.

Bu istiklal ve istikbal mücadelesini hakkıyla verebilmek için sadece siyasete değil, aynı zamanda hatta daha çok da düşünceye, sanata, eğitime, gençliğe yoğunlaşmamız, medeniyet fikrini ilmek ilmek örmemiz, özümsememiz ve sonra “Ya Allah, ya Bismillah” diyerek yola çıkmaya başlamamız gerekiyor. Vesselâm.