Gündem

Yeni Şafak yazarı: Arınç'a yönelik 'Cübbeli Bülo', 'Manisalı Lawrence', 'hain', 'kripto' gibi ithamlar seviyesiz

''Ne Erdoğan'ın, ne Davutoğlu'nun üslubunda ve zihin yapısında hakaret yok''

03 Şubat 2016 14:13

Yeni Şafak gazetesi yazarı Kemal Öztürk, bugünkü köşesinde Bülent Arınç’ın geçen hafta sonu Taha Akyol’un programına katılarak ‘’Cumhurbaşkanı Dolmabahçe görüşmesini biliyordu’’ demesinin ardından yaşanan krizde kullanılan üsluba dikkat çekti. AKP’nin siyasete seviye ve kalite getirdiğini öne süren Öztürk, Arınç’a yönelik kullanılan Cübbeli Bülo, Manisalı Lawrance gibi sözlerin seviyesiz olduğu vurgusunu yaptı.

Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde Anadolu Ajansı’nın Genel Müdürlüğü’nü de yapan Öztürk’ün ‘’Siyasetin üslubunu kim belirliyor?’’ başlıklı yazısı şöyle:

 

AK Parti'nin siyasete kattığı önemli şeylerden biri de seviye ve kalitedir. Özellikle birinci ve ikinci dönemlerinde, AK Parti, dil, üslup, iletişim biçimi ve nezaket açısından siyasete çok olumlu katkılar yapmıştır.

2005 yılında, 9 Eylül Üniversitesi'nin yaptırdığı araştırmada, siyasete olan güven ve saygı, 11. sıradan, 3. sıralara kadar çıkmıştı. Bir zamanlar küfürlerin edildiği, silahla milletvekillerinin vurulduğu TBMM'de, son derece saygın bir yasama süreci yaşanmış, bu da halkın beğenisini kazanmıştı.

Bu düzeyin oluşmasında, AK Parti kadrolarının, ailelerinde aldıkları terbiye, görgü ve dindar olmalarının önemli bir katkısı vardır.

 

Üslubu siyasetçiler mi, medya mı belirliyor?

 

Bugün AK Parti etrafında dönen eleştirilerin ilk sırasında, üslup ve nezaket sorununun olması son derece şaşırtıcı. Zira en güçlü yanı, en önemli özelliğinin dezavantaja ve eleştiri merkezine dönmesi çok hayra alamet değil.

Lakin ilginç bir durum olduğunu dikkatinize getirmek isterim. Acaba eleştirilen bu üslup ve dilin oluşmasında siyasiler mi, yoksa onu savunduğunu söyleyen medya çevresi mi daha önemli rol oynuyor?

Bülent Arınç üzerinden başlayan tartışmalarda bir kez daha dikkatimi çekti. Arınç, CNNTÜRK ekranına çıkarak, Erdoğan'a ve bazı uygulamalara yönelik eleştirilerde bulundu. Buna karşın, hükümet üyelerinden Numan Kurtulmuş ve Faruk Çelik'in cevabı, eleştirileri kabul etmemekle beraber, düzeyliydi.

Konun asıl muhatabı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cevabı bence daha etkiliydi. Söylenenleri ve davranışı dürüst bulmuyor, çok üzüldüğünü söyleyerek, Arınç'ın yumuşak karnı, vicdanını da harekete geçiriyor.

Buna karşılık, bu tartışmaya daha ilk geceden en sert şekilde giren bir grup, hiçbir AK Partilinin kabul etmeyeceği üslup, hakaret ve suçlamalarda bulundu. Arınç'a, “Cübbeli Bülo”, “Manisalı Lawrence”, “Hain”, “Kripto” ve ağza alınmayacak küfürlerle yapılan seviyesiz ithamlar, anında tüm medyada ve sosyal paylaşım sitelerinde Türkiye'ye yayıldı.

 

Hata başkasının, fatura Erdoğan ve AK Parti'ye kesiliyor

 

Muhalif gazeteler, gazeteciler bu üsluba, linç girişimine ve hakaretlere bakarak, “işte AK Parti bu, üslubu bu, linç kültürü bu” diyerek faturayı Erdoğan ve AK Parti'ye kestiler.

Ama bu fatura kesiminde bir haksızlık yok mu? Ne Erdoğan'ın, ne Davutoğlu'nun üslubu, zihin yapısı böyledir. Eleştiri yaparlar, tartışılar, kızarlar ancak hiç kimseye hakaret etmez, aşağılamaz, alaya almazlar. Bu ayrıca Müslüman ahlakı da değildir.

Buna rağmen, AK Parti'ye yakın olan medyadaki yazarların, yorumcuların, sosyal medya kullanıcılarının ettiği her küfrün faturası, ilginç bir şekilde, en çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yazılıyor. Burada işten çıkartılan yazarlar, sansür uygulanan yazıların tamamı sanki Erdoğan tarafından yapılmış gibi gösteriliyor.

Gülay Göktürk olayı buna en iyi örnektir. Tüm sosyal medya, 'Erdoğan Göktürk'ü işten attırdı' diye yıkılırken, Sabah Grubu Göktürk'e iş teklif edince, Erdoğan'ın konuyla ilgisinin olmadığı anlaşıldı ve ithamlar durdu.

 

Tüm AK Partilileri töhmet altında bırakan yanlışlar

 

Burada bir sorun var. AK Parti siyasetine yakın olan yüzlerce yazar, yorumcu ve binlerce sosyal medya kullanıcısı var. Bunlar arasında en fazla on, on beş yazarın üslubu ve dili sorunludur. Geri kalanları, Türkiye'nin en seviyeli yazar ve gazetecileri arasında gösterebilirim. AK Parti'nin çok iyi bir sosyal medya ekibi de var. Bunların da son derece duyarlı ve iyi şeyler yaptığını biliyorum. Ancak kim olduğu, ne olduğu bilinmeyen bir grup, sosyal medyayı küfür ve hakaretlerle domine ediyor. Bunların, AK Partiye zarar vermek isteyen, art niyetli insanlar olduğuna inanmaya başladım.

Yani ortada bir üslup ve dil sorunu var, ancak bunun asıl kaynağı ve dominant unsuru Cumhurbaşkanı ya da AK Parti yöneticileri değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu durumlardan zaman zaman şikayetçi olduğunu biliyorum. Yakın çalışanları da bu rahatsızlığı sahiplerine iletiyor. Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık uçağına davet edilmesi, bir gazetenin üslubunun tasvip edildiği anlamına gelmez.

 

Türkiye kritik günler yaşıyor, lüksümüz yok

 

Türkiye cidden çok kritik günlerden geçiyor. Terör, savaş, kaos ve krizlerin tam ortasındayız. Türkiye'nin bu sarsıcı krizlerden geçmesi için milli bir dayanışmaya ihtiyacı var. AK Parti, Türkiye'nin her yanından, iki kişiden birinin oyunu almış bir parti olarak, ülkenin omurgasıdır. Bu omurga zarar görürse ülke felç olur. Bu partinin kurucularına, liderlerine, gönül verenlerine, herkesin desteğine ihtiyacımız var. Yeni cepheler açmak akıllıca değil.

Cumhurbaşkanı devletimizin ve milletimizin birliğini temsil ediyor. Ülkeyi bu krizlerden, Erdoğan gibi dirençli ve dirayetli bir liderin, güçlü bir hükümetin, güçlü bir parlamentonun birlikte çıkarabileceğine inanıyorum.

Terörle, örgütlerle, krizlerle ve saldırılarla mücadele ederken bazen yanlışlar yapılabilir. Olağan üstü dönemlerden geçiyoruz, normaldir. Ancak bir AK Partili için bunun tartışma zemini medya değildir. Ailelerin içinde, kardeşler arasında bile kavga olur, ancak bu aile içinde yapılır.

Terörü bitirmek, krizleri çözmek, ülkede dirlik ve birliği sağlayacak düzen kurmaktan başka, bana göre her türlü tartışma lükstür ve yanlıştır.