Yeni Şafak İbrahim Karagül, İran'ın ve Rusya'nın Beşşar Esad yönetimini desteklediği Suriye'deki iç savaş hakkında "İran, Haçlı ittifakına katılmış" görüşünü savundu. Karagül, "Müslüman coğrafyası istila eden Haçlı ordularıyla ittifak kurmuş, Şiilik-Sünnilik ayırımı üzerinden İslam dünyasını vurmakta, bir yabancı unsur gibi, bir dış istilacı güç gibi Müslüman kadınları, çocukları katletmektedir" diye yazdı.
İbrahim Karagül'ün Yeni şafak gazetesinin bugünkü (14 Aralık 2016) nüshasında yayımlanan 'Halep’in intikamı, Doğu’nun Haçlısı, Anavatan’ı korumak..' başlıklı yazısı şöyle:
Halep'in çığlığı dünyanın bütün şehirlerini kuşatıyor, kuşatacak. Yeryüzünün bütün denizlerini, dağlarını sarıyor, saracak. Devletleri, toplumları sarsıyor, sarsacak. Zihinlerimizi, kalplerimizi, gelecek hesaplarımızı biçimlendiriyor, biçimlendirecek. Bu çığlıklar, bu kitlesel imha örnekleri, bu insanlığın dip yaptığı uygulamalar sayfa sayfa bütün kitaplara yazılacak.
Biz şehirlerin intikamını biliriz. İnsanlık tarihini şehirlerin yazdığını, hafızasının güçlü olduğunu, asla unutmadığını, ne kadar zaman geçerse geçsin zulümlerin ve acıların hesabını sorduğunubiliriz. Tarih bu örneklerle doludur. Tarih, nice şehirlerin nice imparatorlukları toprağa gömdüğüne, nice zorbayı mahvettiğine tanık olmuştur. Yine öyle olacaktır. Halep'in Haçlıları da, Halep'in Moğolları da, Halep'in Farslıları da Halep'ten çok yaşamayacak.
Ebu Gureyb işkencesi, İran'a bağlı örgütler…
Müslüman katliamının en aşağılık örneklerini izliyoruz. Çokuluslu savaşın, bir dünya savaşının, güçler hesaplaşmasının bir şehrin zavallı insanlarını nasıl ateşle kavurduğunu görüyoruz. İnfazlar görüyoruz, toplu kıyımlar, tecavüzler, diri diri yakmalar, evlerini başına yıkmalar görüyoruz. Çocukların feryatlarını, kadınların çığlıklarını, erkeklerin çaresizliklerini görüyoruz.
Ebu Gureyb'de ibadet aşkıyla işkence yapan neocon ırkçılarla Halep'te mezhep aşkıyla katliam yapanlar arasında hiçbir fark olmadığını görüyoruz. Irak işgalinde sırasında Batılı orduların yaptığı katliam ve tecavüzlerle Halep'te İran'a bağlı terör örgütlerinin yaptığı katliam ve tecavüzler arasında hiçbir fark olmadığını görüyoruz. Kunduz'da binlerce esiri kurşuna dizen, vagonlarda boğanlarla Halep'te soykırıma varan vahşeti işleyenler arasında fark olmadığını görüyoruz.
İran'ın mezhepçileri ve neocon ırkçılar..
Onlar Hristiyan savaşçılardı, Armageddon savaşına inanıyorlardı, kıyameti zorluyorlardı, Evangelist ırkçılardı. Bu yüzden dünyayı istila edip, İslam'ı yeryüzünden silmek istiyorlardı. Müslüman topraklarını paylaşıyorlar, tarihin yönünü değiştirmeye çalışıyorlardı! Bunun için de gerekirse bütün yeryüzünü ateşe vermeye hazırlardı. Halep'i yakıp yıkanlar ise Müslüman! Ama aynı kafa, aynı inanç, aynı ırkçılık, aynı mezhepçilik, aynı kıyamet senaryosu, aynı vahşet tutkusu, aynı kana susamışlık, aynı dünyayı ateşe verme kafası..
Hristiyan ırkçılarla, neocon sağcılarla, İsrail aşırı sağı ile bu mezhep ırkçılarını, bu Baas çetesini, bu Fars emperyalizmini aynı noktaya getiren, aynı hedefe yönelten nedir? Hepsini Müslüman katliamı üzerinden birleştiren nedir? İsrail ile İran'ı, ABD ile Rusya'yı aynı cephede buluşturan nedir, hangi tehdittir, hangi korkudur, hangi ihtirastır? Bu nasıl bir kutsal ittifaktır?
Doğu'nun istilacı gücüne dikkat..
Batı'nın ve Doğu'nun orduları, terör örgütleri, canileri hep birlikte bir medeniyeti, Müslüman kuşağı, şehirleri yok etmekte, ağır insanlık cürümlerine imza atmaktadır. Batı'dan ve Doğu'dan sıkıştırılan Müslüman dünya, kalbinden vurulmakta, imha edilmektedir. ABD'den gelenle, İran'dan gelen arasında fark kalmamıştır. Rusya'dan gelenle Avrupa'dan gelen arasında fark kalmamıştır.
Ve İran, Haçlı ittifakına katılmış, Müslüman coğrafyası istila eden Haçlı ordularıyla ittifak kurmuş, Şiilik-Sünnilik ayırımı üzerinden İslam dünyasını vurmakta, bir yabancı unsur gibi, bir dış istilacı güç gibi Müslüman kadınları, çocukları katletmektedir. Hamakatliamındaki tutumu hiç unutulmayan İran, Halep katliamının günahından onlarca yıl kurtulamayacaktır. Bu ülkenin Müslüman dünyada hiçbir ahlaki zemini, kredisi, güvenilirliği kalmamıştır. Yayılmacıdır, saldırgandır, komşularına karşı emperyal hırsları vardır, sınırdaş ülkelere karşı terör örgütlerini desteklemektedir.
Suriye'den sonra Basra Körfezi'ne yönelmek, buradaki ülkeleri sarsmak isteyen Tahran'ın asıl büyük hedefi S. Arabistan'dır, Mekke'dir. Onun nihai hedefi tanklarını Kabe önlerine dayamak, yeni bir Fars imparatorluğu oluşturmaktır. İran, bu yönüyle Batı'dan sonra coğrafyamıza yönelen bir istilacı güç olmaya doğru gitmektedir.
Ağır sorumluluk altındayız
Halep sadece bir şehir değildir, bir hafızadır, kimliktir, değerdir, tarihtir. Bugün Halep'e bunları yaşatanlar yarın coğrafyanın bütün şehirlerini Halep'e çevirmek isteyecektir, buna hazırlanmaktadır. Böyle giderse yarının Halep'i Şam olacaktır, İsfahan olacaktır, Kahire ya da İstanbul olacaktır. Bu tarihi eğilimi, küresel istila hesaplarını çok geniş anlamak, kavramak, hazırlıkları buna göre yapmak zorundayız.
Bizler, bu topraklarda yaşayanlar, Anadolu'yu yurt belleyenler, Birinci Dünya Savaşı gibi çok ağır bir yıkımdan sonra tekrar ayağa kalkmaya çalışanlar ağır sorumluluk altındayız. Ülkemizi, Anavatanı korumak için mücadele ettiğimiz gibi, coğrafyamızı kasıp kavuran şiddet ve istilaya karşı da dik durmakla mükellefiz. Bizi yeniden Anadolu'ya hapsetmek istemeleri, 15 Temmuz'da olduğu gibi iç savaş ve parçalanmaya sürüklemek istemeleri bundandır.
Ne zaman yardıma koşsak Anavatan saldırıya uğruyor
Çünkü bizler, bütün yıkım senaryolarının ötesinde bir ahlak, bir gelecek arayışı içindeyiz. Bunu hem kendimiz hem de merkezinde bulunduğumuzu coğrafya için istiyoruz. Bu yüzden de ana hedef biziz. Bu yüzden hem içeriden hem dışarıdan vuruluyoruz. Hem Batı'dan hem Doğu ve Güney'den vuruluyoruz. Bu yüzden bütün terör örgütleri Türkiye'ye karşı harekete geçirildi. Oyunu bizim değiştirebileceğimiz, böyle bir niyete ve imkana sadece bizim sahip olduğumuz biliniyor. Bin yıllık tarih yapıcı rolün yeniden uyanmasının önüne geçmek istemeleri bundan.
Ama ne zaman elimizi komşumuza uzatsak, ne zaman bir mazlumun göz yaşını silsek, ne zaman bir şehrin yardımına koşsak içeriden vuruluyoruz. Ne kadar uzağa gitsek Anavatan saldırıya uğruyor. Ne kadar bölge ile ilgilensek cevabı kalbimize yerleştirilen bir bomba oluyor.
Bize; “Sınırların dışarı çıkmayın, sıra size gelecek, o zamanki kaderinize razı olun", diyorlar. Onlar yeni Halep planlarını bu topraklar için hazırlarken bizim suskun kalmamızı, başımızı önümüze eğip beklememizi istiyorlar. Oysa biliyoruz ki, savunma kalkanlarımızı ne kadar uzağa kurarsak o kadar güvende olacağız. O kalkanın altındaki herkes güvende olacak.
Öfke ile körleşmeyeceğiz
İçeriden vursalar da, Anavatan'a saldırsalar da asla sınırlarımızda beklemeyeceğiz, sıranın bize gelmesini beklemeyeceğiz. Bu bir mücadele, yarış, yüz yıllık bir hesaplaşma. Bir çizgi var ve o çizgiye ulaşana kadar bu hesaplaşma devam edecek. Onlar vurdukça biz daha uzaklara açılacağız, başka seçeneğimiz yok. Moğollar karşısında sıranın kendisine gelmesini bekleyen emirlikler gibi olmayacağız. Bu çağın Moğollarına asla teslim olmayacağız.
Gücümüzün, imkanımızın, imkansızlıklarımızın, içinde bulunduğumuz mücadelenin bütün boyutlarının farkındayız. Öfkemizi büyüteceğiz ama öfke ile körleşmeyeceğiz. Merhamet alanımızı genişleteceğiz ama merhamet zaafına uğramayacağız. Türkiye olarak, hem Anavatan hem coğrafyanın mazlumları için elimizden ne geliyorsa ardımıza koymayacağız, gücümüz neye yetiyorsa onu yapacağız.
Ahlaki zeminden hiç ayrılmayacağız. Ve asla Batı'nın yeni nükleer güçolarak devreye soktuğu mezhep krizine sürüklenmeyecek, bu coğrafyaya yabancı unsur haline gelmeyeceğiz.
Türkiye gün boyu çabaladı
Türkiye dün gün boyu dünyayı harekete geçirmeye, Halep'te sıkışanlar için bir nefes aralığı oluşturmaya, sivillerin tahliyesi için koridor açmaya çalıştı. Hemen bütün ülkelerle görüştü, harekete geçirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya lideri Putin'le üç kez konuştu. Ve akşam saatlerinde tahliye için ateşkese varıldığı duyuruldu. Bu sevindirici haber çok daha büyük vahşetin önüne geçilmesi umudumuzu artırdı. Bu yönde çaba harcayanlara minnetduyuyoruz. Türkiye asli görevini yine yapmıştır.