Yeni bir yabancı dil öğrenirken çok fazla gramer, çok fazla kural ve çok fazla kelime öğrenmemiz gerekir. Öğrendiklerimizi unutmak en büyük düşmanımız olduğundan bunu yenmek için bir plana ihtiyacımız vardır.
Wall Street Journall'da Gabriel Wyner imzasıyla yayınlanan haber şöyle:
2010'da böyle bir planımın olmadığının farkına vardım. O zamanlar opera sanatçılığı öğrencisiydim ve şarkılarımı daha etkileyici yapmak ve operanın zor iş piyasasında başarılı olabilmek için Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Rusça'yı iyi bir şekilde öğrenmem gerekiyordu. Öğrenci olduğumdan Rosetta Stone veya Pimsleur gibi pahalı dil programlarına verecek param yoktu. Bu yüzden kendi başıma nasıl öğrenebileceğimi araştırmaya başladım ve Fransızca'yı 5, Rusça'yı 10 ayda öğrenmemi sağlayan bir metod geliştirdim. Şu anda Fransızca'yı, Almanca'yı, İtalyanca'yı, Rusça'yı ve zevk için öğrendiğim Macarca'yı akıcı bir şekilde konuşabiliyorum. Sonbaharda da Japonca öğrenmeye başlayacağım.
Peki bir dili hızla öğrenebilmek için ne yapmak gerekir? Bunu yapabilmenin temelinde ilişkilendirmek ve hafızanın nasıl çalıştığını anlamak yatıyor. Size e-posta adresimin şifresinin İzlandaca'da bal likörü anlamına gelen "mjöður" olduğunu söylesem kelimeyi somut bir şekilde anlayamayacağınızdan aklınızda kalmaz. Sadece kelimenin kulağa nasıl geldiğini tahmin edebilirsiniz ve kelimeyi yazmak çok kafa karıştırıcı olur. Ancak bir barda olsaydık ve size içinde ölü bir yılan olan ateşli bir içecek verip "Bu mjöður! Al iç!" desem kelimeyi hatırlamakta bir sorun yaşamazdınız. Şeylerin isimlerini hatırlamakta iyiyiz. Hafızamız bizi bu nesnelerin isimleriyle belirli konseptler arasında bağ olmadığı zaman yanıltıyor. Bu yüzden yapmamız gereken mjöður gibi yabancı kelimeleri daha belirgin ve anlamlı hale getirmek olmalı.
Bunu başarmanın birkaç farklı yolu var. Öncelikli olarak kelime haznesi ve gramer üstünde çalışmaya başlamadan önce eğer birkaç hafta telaffuz üstünde harcarsanız mjöður gibi kelimeler size karışık gelmeyecektir. Bunlar çok daha hafızada kalır olacaktır.
İkinci olarak kelimeleri imgelere bağlayarak daha belirgin hale getirebilirsiniz. Araştırmalar defalarca görsel hafızamızın harika olduğunu ortaya koydu. 1960'larda Harvard'daki araştırmacılar üniversite öğrencileri üzerinde acımasız bir hafıza testi uyguladılar. Öğrencilere 612 renkli dergi reklamı gösterildi ve onlardan eski ve yeni tarihli görsellerin karışımından resimleri tanımlamaları istendi. Öğrenciler eski reklamların yüzde 98.5'ini doğru seçti. Memnun kalmayan araştırmacılar daha fazla görselle testlerini tekrarladılar ve öğrencilerden karanlık odalarda 5 gün art arda 100,000 resme bakmaları istendi. Bunun ardından öğrenciler yüzde 83'ünü doğru bir şekilde tanımlayabildi.
Bunun anlamı görsel hafızamızın harika olduğu ve bunu kullanmamız gerektiğidir. Dil öğrenirken çevirmeleri ezberlemek yerine yeni kelimeleri resimlerle bağdaştırmak her zaman daha avantajlı olacaktır.
İspanyolca'da kedi anlamına gelen "gato" kelimesini ele alalım. Hatırlamak için kelimeler beynimize yerleşene kadar "gato...kedi..." diye tekrarlamayı seçebilirsiniz. Bu kolayca hatırlamak için zayıf bir bapdır ama bunun da dışında "gato" kelimesini okuduğunuzda Türkçe'deki kedi kelimesini düşünmek istemiyoruzdur. İstediğimiz şey kedinin görüntüsünü aklımıza getirmek. Bu yüzden yeni bir dil öğrenirken Türkçe'yi tamamen atlayıp gato kelimesini bir görüntüyle eşleştirmek size daha iyi sonuçlar elde ettirecektir.
Aklımızda yeni kelimeleri eski hatıralara bağlayarak resimlerden daha derine de inebiliriz. En son bir gato'yla karşılaştığınız zaman ne zaman? Eğer bu soruyu cevaplamak için zaman ayırırsanız araştırmalar gato'nun yüzde 50 daha akılda kalır olacağını gösteriyor.
Resimler kendi başlarına da etkili olabilir. Eğer aklınızda gato kelimesini tatlı bir kediyle eşleştirirseniz kelimeyi hatırlamanız kolaylaşacaktır. Ama kelimeyi çocukluğunuzdaki evcil hayvanınızla eşleştirirseniz kelime neredeyse unutulmaz hale gelecektir.
Resim ve hafızaları soyut kelimeler ve gramerle bile eşleştirebiliriz. Mesela "olmak" fiilini çekimlemek istiyorsunuz. "Oluyorum," "oluyorsun" ve "oluyor" şeklinde ezberlemek çok zordur. Ama bunu görsel cümlelerle öğrenmek isterseniz ("O çok ateşli oluyor") en soyut konseptlerin bile unutulması zor olacaktır.
Yeni bir dil öğrenmek oyun gibidir. Eşleştirmeleri oluşturup bunları hatırlamakla kazanıp veya kaybettiğimiz bir oyun. Neyse ki öğreneceğimiz dil Macarca veya Japonca bile olsa bu hepimizin yapabileceği bir şey.
*Wyner, "Sonsuza Dek Akıcı: Hızlıca Bir Dili Öğrenip Unutmamanın Yolu," (Fluent Forever: How to Learn Any Language Fast and Never Forget It) adlı, 5 Ağustos'ta çıkacak olan kitabın yazarı.