TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından, 2 yıllık aradan sonra Star'da yazmaya başlayan Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, "zombi" benzetmesi yaptığı Gülen cemaati mensuplarıyla ilgili olarak, "Zombilerin düğmesine kim bastı?" diye sordu. Akdoğan, "FETÖ’nün amacı kendi kontrolünde bir ‘esaret rejimi’ kurmak, dışarıdakilerin ise kendi hakimiyetinde bir uydu devlet meydana getirmek" ifadesini kullandı.
Yalçın Akdoğan'ın, "Zombilerin düğmesine kim bastı?" başlığıyla yayımlanan (22 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Kendi insanını, meclisini, polisini, çoluk çocuk sivilleri uçaklarla, tanklarla bombalamak normal bir insanın işi olamaz.
4 Mart 2014’te bu köşede yazdığım yazıda (Devleti çalmaya çalışan zombiler) FETÖ’cüleri ZOMBİ olarak tanımlamış, normal gibi görünen bu insanlar nasıl zombiye dönüşüyor diye sormuştum: “İman ve akıl sahibi insanları bir tür robota veya zombiye dönüştürmek, onlara her türlü kirli işi yaptırabilmek ancak habis bir beynin ürünü olabilir. Bu şartlanmışlık farklı örgütlerde farklı ideolojik kandırmacalarla izah edilebilir. Ama paralel örgüt de bunun dini duygularla yapıldığı çok açık... Sıradan insanı bile profesyonel tetikçiye çeviren bir efsunlanma hali bu...”
2 Nisan 2014’te Yenişafak’taki “Yüzsüzler” başlıklı yazımda paralel yapının insani hiçbir erdemi, özelliği, hassasiyeti olmayan bir makinaya benzediğini vurgulamıştım: “Onun için her yol mubah... Ne vicdanı var, ne ahlakı var, ne herhangi bir kutsalı var. Bu makinenin dişlisi olan insanların bireysel özellikleri hiçbir anlam taşımıyor. Kendileri için haram gördüklerini bu makine için helal görüyorlar.”
30 yıl takiye yapan, neredeyse kendinden bile gerçeği gizleyen bu insanlar günün birinde verilecek talimatı bekliyorlar ve o talimat gelince bir ölüm makinesine dönüşüyorlar. Yaptıkları şeyin dini, ahlaki, insani karşılığını asla umursamıyorlar.
Bu gözüdönmüşlüğün sonuçlarını 15 Temmuz gecesi hep birlikte yaşadık.
Bu hainlere talimatı veren çetebaşı Gülen ise hala pişkin bir şekilde yalan söylüyor, ölüme gönderdiği adamların arkasında durma cesaretini bile gösteremiyor. Bu nasıl bir kandırmacadır, nasıl bir yalan dünyadır?
Aysbergin görünmeyen yüzü, düğmesine basılmayı bekleyen adamlarla dolu... Bu yüzden tehlike ve tehdit son derece canlı...
Ve ortaya çıkan diğer bir gerçek, bu örgütün önce maneviyat hareketi olarak ortaya çıkıp sonra güç zehirlenmesiyle dönüşüm geçirdiği tezinin doğru olmadığı... İlk gün birileri anahtar teslimi bir fabrika kurmuş, bir istihbarat örgütü olarak bu yapıyı kurgulamış, günün birinde düğmesine basılıp harekete geçirilecek bir taşeron olarak güdümlemiş. Kamuflaj olarak da din kullanılmış.
Bu noktada küresel siyaset mühendisliği devreye giriyor. FETÖ’nün amacı kendi kontrolünde bir ‘esaret rejimi’ kurmak, dışarıdakilerin ise kendi hakimiyetinde bir uydu devlet meydana getirmek.
Mısır’da olduğu gibi kimi iktidarları doğrudan darbeyle devirdiler, Ukrayna’da olduğu gibi bazen sokak kalkışmalarını denediler, bazı Balkan ülkelerinde olduğu gibi şantaj ve dinleme kasetleriyle kişilik suikastleri yaptılar. Kalkışmalar, dinleme kumpasları, askeri müdahaleler... Hep aynı oyun farklı yöntemlerle devreye konuluyor.
Türkiye’de bunların hepsini denediler olmadı. Sokak kalkışmaları, kişilik suikastleri, ses kayıtları, askeri darbe... Ama hiçbiri tutmadı.
15 Temmuz FETÖ’nün ilk hamlesi ve ilk darbe girişim değil. 17 Aralık açık bir darbe teşebbüsüydü, Gezi’den Güneydoğu’daki kimi provokasyonlara kadar bir çok olayla şanslarını denediler.
Durmadılar ve durmayacaklar...
Bu yüzden Cumhurbaşkanımızın uyarıları çok önemli. Millet ve devlet müteyakkız olmak durumunda.
Ruhunu şeytana satmış gibi hareket eden, hiçbir kutsal tanımayan bu zombiler devletten tamamen temizlenmeli. Devletin vücudunu/gücünü kullanarak devlete operasyon çeken bu asalak yapının kullandığı devlet gücü tamamen ellerinden alınmalı.
Bu artık Türkiye için bir beka meselesidir. Durumun ciddiyetini anlayarak hepbirlikte mücadeleye devam...