Star gazetesi yazarı Yalçın Akdoğan, "Siyaset mühendisliğine soyunan istihbarat çeteleri ülkenin seçilmiş iktidarını hedef aldığı gibi neredeyse tüm bireyleri tek tek hedefe koymuş. Yeryüzünde hiçbir çete özel hayatı bu kadar tarumar etmemiştir" dedi.
"Nefret diliyle top ateşine tutulan Başbakan büyük sabırlardan sonra kendini savununca yaygara koparılıyor" diyen Akdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti’nin tahammül edemeyeceği tek şey yabancıların maşası olmuş, dış güçlerin tetikçisi olmuş örgütlerdir" ifadelerini kullandı.
Yalçın Akdoğan’ın, Star gazetesinde "Hesap günü” başlığıyla yayımlanan (4 Ocak 2014) yazısı şöyle:
Dini muhtevalı oluşumların fikri yapıları, yol ve yöntemleri, hizmet ve uygulamaları kendi bağlamında değerlendirilecek bir konudur. Bunu din adamları, alimler, ilahiyatçılar yaparlar; bir sapma varsa, bir aşırılık varsa değerlendirirler. Zaten ümmetin ortak aklı ve vicdanı ana yoldan sapmaları çok iyi ayırdeder.
Bizim konumuz siyaset alanına, ülke yönetimine, hukuk ve demokrasiye yönelik girişimlerdir. Siyaset mühendisliğine soyunan, ülkenin seçilmiş iktidarını devirmeye çalışan, ülkenin kaderini etkileyecek ve milli iradeye tasallut olacak hamleler yapan yapılar ciddi şekilde analiz edilmek durumundadır. Vesayetçi ve müdahaleci anlayışın devlet içinde paralel yapılarla varlığını sürdürmeye çalışması, hükümetlere politika dayatması, devlet gücüyle devlete operasyon çekmesi yeni bir durum değildir. Türk demokrasi tarihi askeri vesayetin farklı aktörlerin işbirliğiyle hükümetleri baskı altına alma, siyasete yön vermeye girişimleriyle doludur. On yılda bir yaşanan askeri müdahalelere, postmodern darbelere, bildiri ve çeteleşmelere alışığız. Ancak ilk kez aynı darbeci ve vesayetçi ruhun farklı aktörler ve işbirlikleri üzerinden üretilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. İdeolojik yakınlık veya korkutma ile kendisine müttefikler oluşturan haki kıyafetli darbecilerden çok farklı olarak daha organik ve daha organize bir yapılanmanın yine korkutma ve şantaj gibi yöntemleri kullanarak oluşturduğu ittifaklarla siyasete müdahaleye soyunduğunu görüyoruz.
Hariçten talimat alarak hareket eden bu yapı milli güvenliği tehdit ettiği kadar, ilk kez devlet sistemini bu derece paralize ediyor. Devlet kurumlarına ve yargıya ilk kez bu derece bir güvensizlik oluşuyor. Alay eder gibi ‘parti devletinden’, ‘parti vesayetinden’ bahsedenler seçilmiş meşru yönetime karşı tertip yapan paralel yapıları gözlerden kaçırabileceğini sanıyor.
Türkiye’de bugüne kadar türlü vesayetler oluşmuştur. Bugün de yeni bir vesayet halkası üretilmek istenmektedir. Ama bu parti vesayeti değildir. Sandığı, seçmeni, milli iradeyi hor gören darbeciler hep parti vesayetinden bahsetmiştir, iktidarları küçümsemiştir, siyaset kurumunu sakil ve süfli göstermiştir. Millet, kendi seçtiği meşru iktidar yanlış yaparsa sandıkta hesabını sorar, ancak devlete çöreklenip ülkeyi yönetmeye kalkan hayalet yapılar hiçbir zaman millete hesap vermemiştir.
Darbecilerle mücadele sapla samanı karıştırmadan, sadece adalet duygusuyla yapıldığında bir değer taşır. Hükümet ve millet de bu mücadelenin gereğine inanmaktadır. Ancak bunu başka bir mücadeleye alet etmek, yeni vesayet alanları üretmek için yapmak ayrı bir sıkıntıdır. Yargı, güvenlik bürokrasisi veya devlet imkanları kimsenin kendi nüfuzunu geliştirme aracı olarak kullanılamaz. Hiçbir iktidar ve toplum böyle bir istihbarat ve şantaj çetesine teslim olmaz. Hiçbir devlet ipleri dışarıda olan böyle bir paralel yapılanmaya müsamaha göstermez.
Hükümeti dini cemaatlere karşıymış gibi göstermek iftira ve yalanın dik alasıdır. Başbakan güya ‘alnı
secdeli insanların kökünü kurutma’ kararı almış. İnsaf! Acaba cemaatler bu tezviratı yapanlardan mı yaka silkiyor yoksa hükümetten mi? Gidin bir dinleyin alnı secdeli insanlar ne anlatıyor. Bürokrasideki alnı secdeli insanlara ne tür tezgahlar kuruldu, ocaklar nasıl söndürüldü? Nur cemaatlerini bir dinleyin bakalım. Yargıdaki, emniyetteki, bakanlıklardaki alnı secdeli bürokratları bir dinleyin bakalım, ne mağduriyet hikayeleri var... Paralel yapının tahammülsüzlüğü ve kirli oyunları zirve yapmıştır.
Siyaset mühendisliğine soyunan istihbarat çeteleri ülkenin seçilmiş iktidarını hedef aldığı gibi neredeyse tüm bireyleri tek tek hedefe koymuş. Yeryüzünde hiçbir çete özel hayatı bu kadar tarumar etmemiştir. İşadamlarından gazetecilere, siyasetçilerden bürokratlara ve hatta kendi imamlarına kadar herkesi dinleyen, dosyalayan, tehdit eden hastalıklı bir yapı dünya üzerinde görülmemiştir. İnsanlar bir yere kadar korkunun esiri olurlar. Bir yerden sonra esaret zincirleri kırılır. Şantajla esir alınan bireylerden oluşan bir toplum ancak korku toplumu olur, bu ise sürdürülemez bir durumdur. Afedersiniz ama salağa yatmak adet halini aldı. Ama artık kimse bunu yutmuyor. Efsunlanmış gibi konuşan insanların şefkat yüzünün altındaki kirli eşkal beliriyor.
Ülkenin seçilmiş başbakanına her türlü yakışıksız ifadeye kullananların nezaketten bahsetmesi hiç
inandırıcı olmuyor. Nefret diliyle top ateşine tutulan Başbakan büyük sabırlardan sonra kendini savununca yaygara koparılıyor. İslam ümmeti öyle bir basirete ve hikmete sahiptir ki hiçbir hastalıklı yapıyı bünyesinde barındırmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin tahammül edemeyeceği tek şey yabancıların maşası olmuş, dış güçlerin tetikçisi olmuş örgütlerdir.
Biz kardeşlik/uhuvvet, ihlas, merhamet, muhabbet dediğimizde bön bön bakanlar birdenbire şefkat ve merhameti hatırladılar. Bu milletin içine fitne düşmesin, muhafazakar camia arasına ayrılık tohumları ekilmesin, husumet neşvünema bulmasın dediğimizde soğukkanlı stratejist gibi devletçilik raconu kesenler şimdi hükümete fitne uyarısı yapıyorlar. Biz itidal çağrısı yaptığımızda burun kıvıranlar şimdi sükunet konuşmaları yapıyorlar.
Güven bir kere sarsılırsa yeniden kazanılması zordur. Her türlü imkanı elde edip hükümete tuzak kuranlar, milletin seçilmiş iktidarını arkadan hançerleyenler Allah’a zaten hesap veremeyecekler ama milletin ma’şeri vicdanda da makes bulamayacaklar. Kimse milletin basiretiyle dalga geçmesin. Milleti enayi yerine koyanların akıbeti bellidir. Millete siyasi olarak yanlış yapanlar sandıkta hesabını verirler, ancak milletin maneviyatıyla oynayanların yaptıkları ancak hesap gününde temizlenebilir.
Allah’tan ahiret var da kimin ne yaptığı, ne filmler çevirdiği, ne yalanlar uydurduğu bir bir ortaya
çıkacak. Küfr devam eder ama zulüm devam etmez. Haksızlığa uğrayanların ahı bütün kumpasları,
bütün tuzakları bir bir tersine çevirir. Kendi ülkesine bu boyutta zarar vermeye yeltenmek için hesap gününden korkmayan bir anlayışa sahip olmak gerekir. Bu derece gözü dönmüşlüğün kamu vicdanına toslaması kaçınılmazdır.