-WILSON TÜRKİYE'Yİ DEĞERLENDİRDİ WASHINGTON (A.A) - 31.01.2011 - ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, ''ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seyrinde vuku bulan tüm hayal kırıklıklarına, taktiksel ve hatta bazı zamanlarda stratejik görüş farklılıklarına rağmen Türkiye, ABD'nin üst düzey dış politika önceliklerinin hemen hemen tamamında yer alıyor'' dedi. Ross Wilson, ''ABD'nin, çok derin ilişki içinde olduğu Türkiye'de bugünün politikasının altındaki nedenleri daha iyi anlamanın yollarını bulması gerektiğini'' belirtti. ABD'nin Atlanta kentindeki Istanbul Center adlı kuruluş tarafından yapılan açıklamaya göre, Atlanta'daki Jimmy Carter Müzesi'nde Istanbul Center'ın düzenlediği konferansta konuşan Wilson, Türkiye'nin temel bir değişimden geçtiğini ancak ABD'de bunun iyi anlaşılmadığını kaydetti. Bu değişimin yine de ABD yönetimi için önemli olduğunu ifade eden Wilson, Türkiye'de üç önemli akım bulunduğunu belirterek, bunları ''göç, radikal düzeyde ekonomik ilerleme ve siyasi dönüşümler'' olarak sıraladı. Wilson, Türkiye'de son 50 yılda doğudan batıya, kırsal bölgelerden kentlere büyük çaplı göçlerin belirgin hale geldiğine dikkati çekerek, göç edenlerin kentlere kendi kültürlerini de getirdiğini ve kentlerin yapısını etkilediğini belirtti. -''EKONOMİK DÖNÜŞÜM YALNIZCA BÜYÜK ŞEHİRLERDE DEĞİL''- Türkiye'de ekonomik alandaki ilerlemelere işaret eden Wilson, 30-40 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında bugünün Türkiye'sinin tanınmaz hale geldiğini ifade etti. Ross Wilson, ekonomik dönüşümün sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde değil Gaziantep ve Kayseri gibi kentlerde de yaşandığını belirtti. Wilson, Türkiye'deki siyasi dönüşümlerin de kısmen sosyal değişimlerin sonucu olduğunu, ''AK Parti'nin de bu dönüşümde dev bir rol oynadığını'' kaydetti. ''AK Parti'nin milliyetçi, çoğu zaman popülist yaklaşımlarla yeni çoğunluğun hislerine hitap ettiğini'' belirten Wilson, ''Türkiye'deki bir önceki siyasi sistemin açık ancak otoriter unsurlar barındırdığı ve toplumun küçük bir katmanı tarafından sahiplenildiği, bugün ise bu durumun çok az düzeyde var olduğu'' yorumunda bulundu. Wilson, tüm bu akımların sonucunda Türkiye'nin bugün yüzlerce yıldır olduğundan daha güçlü olduğunu ve kendisini daha güçlü hissettiğini vurguladı. Türkiye'nin 2008-2009 finansal krizini Avrupa'daki her ülkeden daha iyi savuşturduğunu ifade eden Wilson, buna katkıda bulunan unsurlardan birini ''Türkiye'deki iş dünyası liderlerinin 2000'li yılların başları ve 1990'lı yıllardaki şiddetli ekonomik çalkantılarla başa çıkmada zengin deneyime sahip olması'' olarak tanımladı. -MİLLİYETÇİLİK İÇ POLİTİKADA BÜYÜK İTİCİ GÜÇ- Wilson, Türkiye'nin, yeni sahip olduğu gücü sayesinde kendine güveninin de arttığını, bu güvenin hükümet yetkililerinin tavırlarında ve hükümetin aktifliğinde görüldüğünü ifade etti. Bu aktifliğin sadece mevcut yönetimin isteğinden kaynaklanmadığını, tüm bu sosyal, demografik, ekonomik ve siyasi değişimlerin sonucu olduğunu kaydeden Wilson, Türk seçmenlerin, hükümetin bölge meselelerinde ve Türkiye'nin çıkarlarını etkileyen konularda daha aktif olmasını istediğine işaret etti. Türkiye'de bazı şeylerin değişmediğini ifade ederek, ''güçlü milliyetçilik duygusunu'' buna örnek veren Wilson, bu durumun iç politikada büyük itici güç olduğu ve bunun ''laik/İslamcı bölünmesi'' dahil hemen hemen tüm konulardan daha önemli olduğunu belirtti. Wilson, Türkiye'de milliyetçiliği körükleyen bir eğitim sistemi bulunduğunu, bunun Türklerde ''benzersiz olma'' hissinin yanı sıra komşularına karşı şüphe duyma duygusunu beslediğini ileri sürdü. ''Türkiye'deki iç değişimlerin hızı ve çekişmelerle dolu siyasetin 2001 yılından bu yana özellikle son 3-4 yılda ABD ile ilişkilerde yaşanan zorlukları artırdığını'' ifade eden Wilson, ''iki ülke ilişkilerinin seyrinde vuku bulan tüm hayal kırıklıklarına, taktiksel ve hatta bazı zamanlarda stratejik görüş farklılıklarına rağmen Türkiye'nin ABD'nin üst düzey dış politika önceliklerinin hemen hemen tamamında yer aldığına'' dikkati çekti. Wilson, ''ABD'nin, çok derin ilişki içinde olduğu Türkiye'de bugünün politikasının altındaki nedenleri daha iyi anlamanın yollarını bulması gerektiğini, iki ülkenin birlikte çalışmasının önemli olduğunu'' kaydetti. -AB SÜRECİ- Türkiye'nin AB sürecine de değinen Wilson, bu süreci kısa vadede olmasa da uzun vadede olumlu gelişmelerin beklediğine yönelik tahminde bulunarak, bunun Avrupa'nın katı ekonomileri ve yaşlı nüfusunun Türkiye'nin dev ekonomisi ve güvenlik alanında sahip olduğu değerlere ihtiyaç duyduğunun çok açık olmasından kaynaklandığını bildirdi. Türkiye'nin 19'uncu yüzyıldaki Tanzimat dönemine kadar uzanan şekilde, tarih boyunca Avrupa'da yer almaya kendini adadığına dikkati çeken Wilson, Kıbrıs ve bazı Avrupa ülkelerindeki Türkiye karşıtı tutumların süreci sekteye uğrattığını, AB'nin üye alma sürecinde işlettiği mekanizmaların özellikle de Türkiye gibi ''milliyetçi ve gururuna düşkün bir ülke'' için küçük düşürücü olarak görülebildiğini belirtti. Bir soru üzerine, Türkiye'nin bugün Amerikan üniversitelerine, Avrupa'daki her ülkeden daha fazla genç öğrenci gönderdiğine, iki ülke üniversiteleri arasında çok sayıda bağlantı olduğuna dikkati çeken Wilson, bu tür bağların Türk halkının kendisini ABD'ye daha yakın hissetmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Tüm Ortadoğu ülkelerinden Türk üniversitelerine okumak için gelenler olduğunu, her yıl milyonlarca İranlı turistin Türkiye'yi ziyaret ettiğini belirten Wilson, bu insanların Türkiye'ye geldiklerinde ''özgür, demokratik ve varlıklı bir Müslüman toplumu'' gördüğünü ve bu durumun onları belki de evlerine döndüklerinde düşünmeye ittiğini ifade etti. Wilson, başka bir soru üzerine, Mavi Marmara olayının Türkiye ile İsrail arasındaki iyi ilişkileri bozması nedeniyle geçmişte İsrail-Suriye dolaylı görüşmelerine ara buluculuk yapan Türkiye'nin bu iki ülke arasındaki sorunların çözümü girişimlerinde şu anda rol oynayabilmesini beklemediğini belirtti. Türkiye'nin iki tarafı müzakere masasına getirdiğinde bile kendi başına bir anlaşmayı sonuçlandıramayacağının ve işi ABD veya AB'ye teslim etmesi gerekeceğinin farkında olduğunu öne süren Wilson, Türkiye'nin gelecekteki olası müzakerelerde tekrar rol alıp alamayacağı sorusu üzerine, Türkiye'nin İsrail-Suriye sorununun çözümü için ara bulucu rolü oynama arzusunun nihayetinde Türk yetkilileri İsrail hükümetiyle yeniden sağlam ve işleyen bir ilişki kurmaya iteceğine inandığını söyledi.