T24 - Wikileaks'te yer alan Türkiye konulu belgelere yer veren Taraf gazetesi, ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener'ın 7 Mayıs 2008 tarihinde kaleme aldığı kriptoyu yayımladı. Kriptoda Wiener, "Türk medyasını kontrol eden patronlar, yazıişleri politikalarına karışmalarıyla ünlü" dedi.
Taraf gazetesinde "Medya patronları gazeteye karışıyor" başlığıyla yayımlanan (13 Mayıs 2011) birebir Wikileaks çevirisi şöyle:
Medya patronları gazeteye karışıyor
ABD kriptosundan: Türk medyasını kontrol eden patronlar, yazıişleri politikalarına karışmalarıyla ünlü.
7 Mayıs 2008 tarihinde, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Sharon A. Wiener, Sabah gazetesinin o günkü Genel Yayın Yönetmeni, bugünkü Star yazarı Ergun Babahan’la iki hafta kadar önce yaptığı ikili görüşmenin notlarını aktaran bir telgraf kaleme almış. “Yayın Yönetmeni Gazetenin Sahipliğine İlişkin Tartışmanın Ortasında Samimiyetle Konuşuyor” başlığını taşıyan telgrafın bir bölümü, Sabah’ın Çalık Grubu’na satılmasına ayrılmış. Metinde ayrıca Babahan’ın Türk iç ve dış politikası, Türk Amerikan ilişkileri ve Kürt meselesi gibi konularda bundan üç yıl önce yaptığı özel bazı analizler var. Babahan, o tarihte, AKP’nin kapatılacağını ve AKP’lilerin zamanla bölüneceğini, Erdoğan’ın yasaklanarak başbakanlığı bırakmak zorunda kalacağını, Cumhurbaşkanı Gül’ün onun yerine Ali Babacan’ı başbakan atayacağını tahmin etmiş ve bunu Amerikalılara aktarmış. Ayrıca, Fethullah Gülen’le Başbakan Erdoğan’ın birbirlerini sevmediklerini, Erdoğan’ın artık “İslamcı değil, inançlı bir muhafazakâr” olduğunu kayda geçirmiş ve Türkiye’nin Kürt meselesi nedeniyle günün birinde bölünebileceğini söylemiş.
Biz bugün, bu telgraftan sadece, Taraf’ta iki gündür okuduğunuz Ahmet Çalık ve medya konulu kriptoları tamamlayıcı nitelikteki, “Sabah’ın satışı” konulu bölümleri aktarmakla yetineceğiz. Telgrafın orijinal tam metnini merak edenler, Taraf’ın internet sitesine bakabilirler; Ergun Babahan’ın Sabah’ın “içinden bir ses” olarak gazetenin satışı sonrasında yaptığı değerlendirmeleri ise bu sayfada sunuyoruz.
Türk gazetesi Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, kendisinin yeni ana şirketi Çalık Holding’in Türkiye’nin en yüksek üçüncü tiraja sahip gazetesinin alımını tartışmalı bir şekilde finanse ettiğinin ortaya çıkmasından bir gün sonra Başkonsolos’la şaşırtıcı ölçüde samimi bir ufuk turu yaptı. Babahan, gazetenin sahibinin değişmesi, ABD-Türkiye ilişkileri ve Türk iç siyaseti konularında dürüstçe konuştu.
(Burada siyasi konularla ilgili kısa bir bölüm atlanmıştır.)
FIRTINANIN GÖZÜNDE
Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan 24 nisanda, tesadüfen satışın finansmanına ilişkin ayrıntıların günışığına çıkmasının bir gün ertesine rastlayan ziyareti sırasında Başkonsolos’la, gazetesinin Çalık Holding tarafından tartışmalı biçimde satın alınmasına (bu gelişmenin arkaplanı için 9-11. paragraflara bakınız–söz konusu paragrafları “ARKAPLAN” başlıklı bölümde okuyabilirsiniz) ve Türk iç politikasının durumuna ilişkin samimiyetle konuşurken (satıştan ötürü) sarsılmamış görünüyordu. Çalık Grubu’nun iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile bağlarının toplumun algısı düzeyinde gazete için ciddi bir sınav oluşturduğunu kabul eden Babahan, kısa vadede sorunlar olmasını bekliyor. Babahan, “Patronajın tabanı okur tabanıyla örtüşmüyor” diye açıkladı ve okur tabanını çoğunlukla kentli, orta sınıf, laik ve AKP’den ve politikalarından korkanlar diye tarif etti. Yine de, Babahan ticari çıkarların uzun vadede siyasi çıkarların önüne geçeceğine inanıyor ve yeni sahipliğin, gazetenin kadrosunda ya da yazıişleri politikasında değişiklik yapmasını beklemiyor. Finansmanda Katar’ın rolü olduğunu öğrenmek onu şaşırtmamıştı, söz konusu Körfez ülkesinin, Çalık Holding’in teklifinin kabul edilmesinden çok önce Sabah/ATV grubuna yatırım yapma niyetini açıkladığına işaret etti.
Gazetenin daha Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun denetiminde olduğu dönemde hükümet yanlısı bir önyargı sergilemeye başladığı yönündeki iddiaları reddederek, kendi editoryal politikası üzerinde hiçbir baskı hissetmediğini savundu. Bir köşe yazarı olarak bugüne kadar yazdıklarının, başörtüsü özgürlüğünü her zaman desteklediğini gösterdiğini ve illa AKP-yandaşı değil ama demokrasi-yandaşı ve askerî tahakküme karşı olduğunu söyledi. Sabah’ın anaakım sicilini gündeme getiren Babahan, gazetenin Nisan 2007’deki e-muhtıra sonrasında bir askerî darbeye “hayır” deme cesareti gösterdiğine gururla işaret etti. Gazetenin hükümeti fazla eleştirmediğini kabul ederken, rakiplerinin de bunu yapmadığını iddia etti. Sabah’ın Doğan Grubu’ndaki rakipleriyle ilişkisinin niteliğini belirleyen çoğu zaman keskin ve aşırı rekabeti hissettiren Babahan, Doğan medyasının büyük ölçüde başörtüsü-karşıtı bir duruş izlediğini çünkü —AKP kapatma davasını kastederek— “neyin gelmekte olduğunu bildiğini” savundu.
Babahan, Çalık Grubu’nun hükümetle bağlarını, Sabah’ın yazıişleri politikasına empoze etmeye çalışması durumunda ne olacağını sorunca, patronajı doğru yöne doğru yönlendirmeye çalışacağı cevabını verdi. Böyle bir senaryonun oluşturacağı zorlu sınavı kafasında ölçüp tartan Babahan, AKP’nin çok demokratik olmadığını anlattı; Türkiye’de bir partiyi demokratik biçimde yönetmek kolay değildi, zira politikacılar, kendi çıkarlarını desteklemeleri için farklı kuruluşları haddinden fazla yükümlülük altına sokuyorlardı. Babahan şu sonuca vardı: AKP medyayı bilmiyordu ve medya tarafından tehdit edildiğini hissediyordu; “Üç-dört ay içinde, (Çalık Holding’le) birlikte yapıp yapamayacağımızı görmüş oluruz.”
(Babahan, bu sözleri sarfetmesinden üç-dört ay sonra değil ama tam sekiz ay sonra Sabah’taki görevinden istifa etti. Kendisi, daha sonra bu istifa kararını, MediaCat’ten Selin Akıncı’ya verdiği mülakatta şöyle anlattı:
“Medyaya yeni girmiş bir patronla, yönetim biçimi konusunda aynı fikirde olamadık. Kadrolaşma konusunda farklı görüşler çıktı ortaya. Gazete bir tekstil fabrikası değildir. İyi çıkmak zorundadır. İyi çıkması için de bu işin doğru insanlarla yapılması, iyi bir yazıişleri masasının oluşturulması gerekir... Birkaç yerde taviz verdim ama sonu yoktu bunların. Bu kararı birkaç ayda verdim, bir günde değil. Onlar için de, benim için de gerekliydi bu ayrılık. Terk edip gitmedim, anlaşamadık.”)
Mevcut değişken iç siyaset koşullarına dikkat çeken Babahan, medya sahiplerinin geçmişteki gibi bir basın savaşına girişme gayretlerine direnmesinin önemini vurguladı, çünkü “sonunda herkes kaybediyor.”
(Burada, “DEMOKRASİ ASKIDA MI” başlıklı ve Babahan’ın siyasi değerlendirmelerinden ibaret bir bölüm atlanmıştır.)
ARKAPLAN
Türk medyası büyük ölçüde, birbirleriyle rekabet halindeki ve kendi medya kuruluşlarının yazıişleri politikalarına karışmalarıyla tanınan büyük şirket grupları tarafından kontrol ediliyor. Doğan Grubu en büyük okur payını elinde tutsa da, son dönemde manşetleri tekeline alan Sabah gazetesi ve onun yeni sahibi Çalık Grubu oldu. Sabah’ın (ve onun televizyon ortağı ATV’nin) sahipliğini ilgilendiren mevcut tartışma, TMSF’nin, gazetenin o zamanki sahibi Dinç Bilgin’in hisselerine, Bilgin’e ait Etibank’ın batması sonrasında el koyarak, bunları açık arttırmayla Ciner Grubu’na sattığı 2002 yılına uzanıyor.
Sabah, Ciner’in yönetimi altında büyüyerek 440 bini aşan tirajıyla, Doğan Grubu’nun en ciddi laik-yönelimli rakibi haline geldi. Sonra 1 Nisan 2007’de, TMSF, Ciner Grubu’yla Bilgin arasında, Bilgin’e daha önce el konulan varlıkları üzerinde yasadışı bir şekilde kısmî denetim ve sahiplik imkânı veren gizli bir anlaşma ortaya çıkardığı iddiasıyla, Ciner Grubu’nun medyadaki diğer varlıklarıyla birlikte Sabah ve ATV’ye de yeniden el koydu. Sabah ve ATV, Çalık Grubu, Aralık 2007’de açık arttırma usulüyle ve Çalık Holding’in AKP ile bağları nedeniyle kaşların kaldırılmasına yol açan bir anlaşmayla 1.1 milyar dolara onları alıncaya dek, TMSF tarafından işletildi –Çalık Holding’in yirmili yaşlardaki Genel Müdürü, Başbakan Erdoğan’ın kızlarından biriyle evli ve Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık’ın da AKP’ye ve Başbakan’ın kendisine yakın olduğu söyleniyor.
Çalık Grubu, ödemenin TMSF’ye yapılması gereken tarihten sadece birkaç gün önce, alımı tamamlamak üzere, iki kamu bankasıyla –Halkbank ve Vakıfbank— son dakikada anlaşma yaparak 750 milyon doları biraraya getirmeyi başarınca ve Katar Yatırım İdaresi’nin az bilinen bir yan kuruluşundan 350 milyon dolar çekince, Sabah/ATV satışı, 23 nisanda yine manşetlere çıktı. Köşe yazarları iki kamu bankasının verdiği kredinin alışılmadık niteliği –miktarı ve amacı itibariyle daha önce bir benzeri olmadığı söyleniyor– hakkında spekülasyon yaptılar ve Çalık’ın hükümetle olan yakın bağlarının devreye girip girmediğini sorguladılar. Katar’ın yatırımı da, Başbakan Erdoğan’ın sadece bir hafta önce Katar’ı ziyaret etmiş olması nedeniyle komplo teorilerine yol açtı. Daha önce Sabah/ATV satışını onaylayan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) dış finansman konusundaki yeni bilgiler ışığında satışa karşı çıkma niyetinde olduğu yönünde haberler var. WIENER.