Uludere'de kardeşini ve çok sayıda yakınını kaybeden Veli Encü "Bütün geçmişimi 28 Aralık günü kaybettim" dedi.
Encü ile görüşen Özgür Gündem'den Evrim Kurdoğlu'nun haberi şöyle:
'Kardeşimle top oynamayı özledim'
Gözümün önünde duran bir halı saha var. Maç yapardık orada. En son kardeşim Serhat’ın parçalanmış bedenini getirdiler oraya. Herşey gözümün önünde. Oysa bir zamanlar orada top koşturuyorduk beraber. Şimdi ise gözümün önünde sadece geçmişimin en güzel insanlarının parçalanmış, yanmış bedeni öylece duruyor, halı sahada...
Babam aradı, ‘Serhat öldü’ dedi. İnanmadım, nasıl inanırım. Sonra telefona sarıldım. Amcamın oğlunu aradım, ‘Benim de kardeşim’ dedi. Arkadaşımı aradım. O da... Ben 3 kişi sanıyordum. Köye gittiğimde acım büyüdü. Serhat, arkadaşlarım, akrabalarım geçmişim hepsi, hepsi ölmüş... Roboski’de sadece katliam konuşuluyor.
'Anneme, Serhat'ı kaçağa gönderme dedim'
Serhat, o bensiz bir yere gitmez ki, ben de onsuz gitmem. Serhat benim küçüğüm. Ben okuyayım diye gitti kaçağa. En son katliamdan 5 gün önce konuştuk. Bana ‘Abi paraya ihityacın varsa benden iste, babadan isteme. Sana ben para göndereceğim’ dedi. Ben o zaman kaçağa gittiğini anladım. Çünkü köyde başka nasıl para kazanacak. Başka bir yolu yok ki. Telefonu kapattıktan sonra annemi aradım. Gitmesin dedim anne... Bırakma...
Tamam, ben de kaçağa gidiyordum bazen. Ama yıllarca yaptık bu işi. 15 yıl yapılmış, ilk defa değil ki. Kimin aklına gelir, bu felaket. Bir de, bir tek gece gitmiyorduk ki. Gündüz de gidiyorduk. Yani anlayın bu kadar aleni yapıyorduk. Hava kararmadan iki saat önce köyden çıkıyorduk, aydınlanmadan dönüyorduk. Aslında kaçakçılık diyorlar ya kaçakçılık falan yok. Hiçbir zaman da öyle görmedik zaten. Bizim geçim kapımızdır. Askerin de haberi vardı. Hatta asker kaçağa gidenleri isim isim bilirdi. Şimdi diyorlar ya istihbaratı ABD mi, Türkiye mi verdi. Ben söyleyeyim, hiç gerek yok. Tartışmaya da gerek yok. Çünkü her şey zaten belli...
'O gece, emri kim verdi?'
Bu tartışmaları bir tarafa bıraksınlar. O gece. 28 Aralık’ta emri kim verdi? Kim halı sahada kardeşimin, geçmişimin, yanmış bedenini gösterdi. Ben en son kardeşimi orada o halı sahada gördüm. İkimizde hep aynı takımda olurduk. Sadece maçta değil, evde heryerde herşeyi beraber yapardık... Şimdi diyorum ya, bu tartışmaları bir kenara bıraksınlar, bu katliam kasıtlı, bilerek yapıldı. Zaten biliyorlardı, sınıra gittiğimizi görüyorlardı. Bu güne kadar engel olmadılar da o gün ne oldu da bombaları tepemize yağdırdılar?
'Mayın hayatımızın parçası'
Başbakan diyor ki, bugüne kadar neden mayına basmadılar. Basmadık mı gerçekten. Bedeninin parçalarını kaybeden çok oldu. Katliamda yaşamını yitirenlerden Salih’in (Encü) babası mayına bastı ve ayağını kaybetti. Yine ölenlerden Aslan’nın (Encü) abisi Halil kaçağa giderken katliamın olduğu yerde mayına bastı ve ayağını kaybetti. Mayın bizim hayatımızın bir parçası. Sadece kaçağa giderken değil, her yerde karşımıza çıkıyor. Mesela benim dayımın oğlu eşya getirirken mayına bastı. Onun şu an bir kolu yok. Sınır çizmişler. Oraya sınır ötesi diyorlar ama bizim için orası sınırın ötesi değil ki. Öbür taraftakiler, bizim akrabalarımız. Bize mazot, şeker falan veriyorlar. Çoğu zaman paramız olmaz, para almazlar. Hiç böyle parasız ticaret yapılır mı? Onlar bir sınır çizmiş burası başka bir ülke diye o kadar...
'Biz hep 28 Aralık’tayız'
O gece 28 Aralık gecesi... Şimdi köyde herkes o geceyi anlatıyor. Herkes takıldı kaldı o geceye. Köyde başka bir şey konuşulmuyor. Hepimizin hayatı değişti. Artık bir 28 Aralık var bir de sonrası... 28 Aralık’ı asla unutmayacağız. Düşünün o gece orada parçalanarak can veren Selman’ın (Encü) bir çocuğu var. Okula gidiyordu. Şimdi okula gitmiyor. Annesi onu okula götürüyor o daha annesi eve varmadan eve dönüyor. Herkes anlatıyor benim gibi; ben Serhat’ı, o kardeşini, diğeri eşini...
Biz bütün bunları yaşıyoruz. Her gün büyük acılarla uyanıyoruz. Bazıları konuşuyor, bazıları gündeme bile gelsin istemiyor. Başbakan bize göre suçluluk psikolojisiyle açıklamalar yapıyor. Kapansın istiyor ve bunun için de elinden geleni yapıyor. Biz onların bu olayı aydınlatacağına asla inanmıyoruz. Değil aydınlatmak gündemde olmasını bile istemiyorlar. Düşünün ki 34 can bombalandı. Ülkenin Başbakanı özür bile dilemiyor. Sadece bize paraları göndermiş, tamam diyor. Elimizden geleni yaptık diyor. Biz para istemiyoruz, biz katilleri istiyoruz. Katliamdan sonra Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan ile Devlet Bakanı Beşir Atalay geldi, köye. Geldiler ağladılar, hepsi timsah gözyaşı döküyor. Onlara da dedik, bir tek adalet istiyoruz. Basına poz verip gittiler. Bizim anne babamız Türkçe bilmedikleri için dertlerini bile anlatamadılar. Zaten bu acıyı Kürtçe bile anlatamıyorlar. Bizim şimdi en büyük korkumuzdan biri de abim Ferhat (Encü). Onu durmadan gözaltına alıp duruyorlar. Başına bir iş getirecekler diye korkuyoruz.
'Dua bile okumamızı istemiyorlar'
Onlarda görüyor katillerin peşinde olduğumuzu bu yüzden rahatsız oluyorlar. Baskı yapıyorlar. Bir ay önce Alay Komutanı ‘Artık susun. Devletle baş edemezsiniz. Peşine düşmeyin. Farz edin ki trafik kazası geçirmişler’ dedi. Hatta şunu da söyleyeyim her perşembe mezarlığa gidiyoruz. Onu bile engellemeye çalışıyorlar. Dua okumamızı istemiyorlar. Ama yılmayacağız. Gideceğiz. Ta ki katliamın failleri bulunana kadar. Eyleme de başlayacağız. Gideceğiz katliamın yapıldığı bölgeye oturacağız. Kalkmayacağız. Dün yapacaktık ama ne yazık ki köyümüzde cenaze var. O nedenle eylemimizi erteledik. Ama yapacağız. Katiller yargılanana kadar kalkmayacağız.
Geçmişimizi geleceğimizi öldürdüler
Tarih 28 Aralık 2011. Yer: Roboski. Saat: 21:39, ilk bomba atıldı. 34 kişilerdi, grup grup öldüler. Son ölenler diğer grupların ölümünü gördü. Ya ardında kalanlar, onlar kaç kez öldü, bilinmez... Veli Encü, 23’ünde henüz. Semsûr’da (Adıyaman) işletme 2. sınıfta okuyor. Bir katliam nasıl anlatılır bilinmez ama Veli yaşadıklarının sadece bir parçasını ‘vicdanlara dokunur belki’ diye anlatıyor: Babam aradı, saate baktım saat sabah 4’ü gösteriyordu. Korktum, telaşlandım. Bu saatte gelen telefon iyi haber vermez... Telefonu açtım. ‘Serhat öldü’ dediler. Ben nasıl inanayım, inanmam ki Serhat’ın öldüğüne. Sonra ben telefona sarıldım. Amcamın oğlunu aradım. Ben daha bir şey sormadan, benim de kardeşim... Serhat, amcamın oğlu... Arkadaşımı aradım. O da... Artık kimseyi aramadım. Bıraktım telefon açmayı. Köye doğru yola çıktım. Roboski’ye varınca, kıyamet dedim, burada kıyamet kopmuş. Korkunçtu herşey. Ben sadece 3 kişi sanıyordum. Oysa 34 kişiymiş... İsimler sayıldıkça acım büyüdükçe büyüyordu. Serhat, amcamın çocukları, arkadaşlarım, akrabalarım, geçmişim hepsi, hepsi ölmüş...