T24 - Galatasaray'da 14 Mayıs'ta yapılması kararlaştırılan Olağanüstü Genel Kurul'da başkanlığa adaylığını koyan Ünal Aysal, "Temettüden para kazanmam ileride ne tip avantajlar sağlayacağımın delili. Bana ‘Paraları nasıl kazanacaksınız’ diyorsunuz, para böyle kazanılır" dedi. Aysal, cebinden para vermeyeceğini söyleyerek, "Para çabuk gider. Bilginiz projeniz bunun arkasında duracak enerjiniz yoksa siz oraya 1 milyar da koysanız o da biter" yorumunu yaptı.
Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürü Murat Sabuncu'nun "‘Temettüden para kazanmam ileride ne tip avantajlar sağlayacağımın delili’" başlığıyla yayımlanan (3 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
‘Temettüden para kazanmam ileride ne tip avantajlar sağlayacağımın delili’
Galatasaray’ın başkan adaylarından Ünal Aysal AIG hisseleri operasyonunda sadece temettüden para kazandığını söyleyerek, “Bu benim ileride Galatasaray'ın yönetiminde Galatasaray'a ne tip avantajlar sağlayabileceğimin delili” dedi.
Ünal Aysal dendiğinde camianın aklına gelen ilk konu AIG hisselerini üzerinize almanız. Sonra da satmanız. Bu süreçte para kazanmanız eleştiriliyor. Ne kadar para kazandınız?
Galatasaray ile benim bir alacak verecek hesabım olmadı. Böyle bir kontratım da olmadı. Ben Galatasaray'ın talebi üzerine hareket ettim. Galatasaray AIG’den kendi hisselerini geri almak üzere bir anlaşma yapıyor. Bu anlaşmanın da 60 milyon dolarlık bir cezai müeyyidesi var.
Bu anlaşmayı niçin yapıyor hisseleri geri almak için değil o hisseleri alırken içinde C hissesi diye adlandırılan altın hisse var. Esas o hisse geri alınmak isteniyor. Çünkü Galatasaray zaten hisselerini piyasaya açmış; firmaların, insanların elinde dolaşıyor o hisseler. O hisseleri alsa dahi tekrar piyasaya satacak. Galatasaray'ın hedefi o C hissesini alıp kulübü rahatlatmak. Çünkü boyunduruk altında tutuyor o C hissesi. Galatasaray’ın o zamanki yönetimi bu C hisseyi alabilmek için bu hisseleri de almak zorunda olduğundan bana dedi ki, ‘Sen AIG'nin elindeki hisseleri al ben alamıyorum. Sen al bu C hissesini kurtar. Beni şu 60 milyon dolarlık yükten de kurtar. Bu hisseler sende bir sene kalsın’. Bu süreçte bana Galatasaray'ın verdiği tek taahhüt bir sene sonra bu hisseleri geri alabilme taahhüdü. Ben aynı fiyattan bu hisseleri bir sene sonra satın alacağım. Bana verilen taahhüt buydu.
Ben de buna dayanarak gittim o hisseleri aldım. Bir sene sonra da kulübe döndüm dedim ki ‘Bu hisseleri alıyor musunuz?’ Kulüp bana dedi ki ‘Bizim paramız yok biz C hissesini de aldık rahatladık’.
Sadece altın hisseyi alıp gerisinin sizde kalmasını mı istediler?
C hissesi zaten alındığı gün değerini kaybetti. Galatasaray'ın kafasındaki Demokles’in kılıcı kalktı. Dediler ki bizim paramız yok biz bu hisseleri almak istemiyoruz. Alamıyoruz yani sende bir müddet daha kalsın. Paramız olunca alacağız. Bende 1.5 sene daha kaldı o hisseler. Yani o dönemde o hisselerin değerleri yükselebilir, düşebilir piyasada artık normal bütün hisse senedi alan-satan insanlar gibi ben de GS hisselerinin riskleriyle başbaşa kaldım. Bir senelik sürede doldu.
Bu arada Galatasaray camiasında Abramoviç dedikodusu çıktı. Adam kulübü alacak diye. Bunun üzerine ben döndüm yönetime, ‘Bu hisseleri alacaksanız alın bakın 2.5 sene oldu almayacaksanız ben piyasada satacağım’ dedim. Aynı dönemde bunun üzerine Özhan Canaydın, Fatih Altaylı'ya, ‘Bu hisseleri Ünal satmak istiyor, iade etmek istiyor alır mısın?’ diye soruyor. Ama o günlerde şansımıza 23 milyon dolardan 37 milyon dolara çıktı hisselerin değeri.
Dedim ki ‘Özhan piyasa değeri 37 milyon dolar olmuş 23 milyon dolara nasıl satarsın sen?’ Dedim ki ‘Ben bunu piyasada açık satarım kârını kulübe veririm ben almam benim hakkım ama almam. Sen de buradan benim içeri vermiş olduğum diğer borçları anaparayı ve temettülerimi ödersin. Senden bugüne kadar bir kuruş temettü de almadık. Bunları ödersin’. Herkese ne temettü ödeniyorsa o temettü. Fazla veya eksik böyle bir şey yok. Bunlar hakikaten satıldı 10 tane alıcı ihaleye girdi, 37 milyon dolar para alındı. Aynı gün bu para kulübe gitti. Ki kulüp burada taraf bile değil. Ama buna rağmen kârı ben kulübe gönderdim. Kulüp bu kârın içinden bana olan 2.5 senelik temettülerini ödedi. Bu temettüler bütün piyasaya ödenen temettülerin aynısıydı. Bir kuruş fazlası bir kuruş eksiği değil.
Bundan dolayı bana kişisel prim ödenmedi. Benim o güne kadar ödediğim futbolcu ve diğer yardım paraları vardı. 6-7 milyon dolar onu ödedi. Kendisine de kulübün o günkü şartlarda 6-7 milyon dolar para kaldı, durduk yerde.
Yani kulüp özetle bu işlemi yapmış olmakla 23 ile 37 arasındaki 14 milyon dolar parayı kâr etti. Artı C hissesini geri aldı. Bu iş de böyle kapandı. Bana ödenmiş olan temettü zaten ben almasaydım piyasaya ödenecek temettüydü ekstra bir şey ödenmedi. Kulüp buradan sadece kârlı çıktı ve bugün de o hisseler zaten piyasada. Kulübe de dönmüş değil.
Para kazandınız yani.
Ben Galatasaray'dan para kazandım ama hak ettiğim temettüleri aldım. Ama ekstra bu kontrattan dolayı para kazanmadım. Kayıp da edebilirdim. Galatasaray temettüleri kendisi dağıtıyor. ‘Ben dağıtmayacağım’ deseydi ben de temettü almayacaktım. Çünkü benim gibi 100 tane, 1000 tane yatırımcı aynı paraları aldı. Hisseler bende olduğu için temettü bana ödendi kanunen ödenmesi gereken bir paraydı.
Ama ben ona rağmen aldığım temettünün bir kısmını içeri altyapıya teberru olarak da verdim. Burada temettü gelirinin Galatasaray'ın cebinden çıkmadığını belirtmek istiyorum.
Benim getirdiğim kârdan ödedi o temmettüyü. Ben 14 milyon dolar kârı getirince o kârın içinden hem temettüsünü ödedi hem diğer paraları ödedi yani Galatasaray 14 milyon dolar kârla çıktı bu operasyondan.
Bu benim ileride Galatasaray'ın yönetiminde Galatasaray'a ne tip avantajlar sağlayabileceğimin delili. Bana ‘Paraları nasıl kazanacaksınız’ diyorsunuz, para böyle kazanılır.
‘İnan Kıraç’a siz başkan olun dedim’
Galatasaray’da başkanlığa sizi İnan Kıraç’ın motive ettiği biliniyor. Nasıl gerçekleşti bu?
İnan Kıraç Galatasaray’ın gönüllü entelektüeli. Her sorunda 50 senedir İnan Kıraç muhakkak devreye girmiştir. Sadece konuşmamış, çalışmış bir isim. Seveni var sevmeyeni de var. Çünkü başarılı insanlar her zaman doğru anlaşılır değildir. Galatasaray’ın her sorununda muhakkak bunu araştırıp soruşturup buna bir çare bulmaya çalışan insanlardandır. Bu çerçeve içinde İnan Kıraç benimle de bir sürü insanla da görüştü. Benimle konuşması dertleşmesi biraz farklı oldu. Benim ona tavsiyem oldu. Galatasaray’ın başına artık bir “ağabeyin” gelmesi lazım. En iyi de bu çerçevenin içine sen sığıyorsun. Gel Galatasaray başkanlığına aday ol. Bana vermiş olduğu cevap şu oldu: “Evet ağabeylik benim mesuliyetimdir. Ben senelerdir bunu yapıyorum. Yaşım, şu anki mesuliyetlerim, eğitim vakfındaki durumum böyle bir şeye müsait değil. Böyle bir görevi benim yüklenmem doğru bile olmaz. Bunu sen neden yüklenmiyorsun madem böyle düşünüyorsun.”
Sohbet böyle kaldı ben olurum olmam demedim. Ondan sonra bir televizyon programında İnan Kıraç kendisi bu görüşünü eldiven giymeden açık gönüllülükle ki hasta olduğu bir gündü ona rağmen çıktı bu görüşünü ifade etti. Ondan sonra vesayet gündeme geldi ve sonra ortam kirlendi. Benim çıkıp aday olmam cesaret gerektiren bir şeydi.
‘Galatasaray’da hiçbir başkanın içeride parası kalmadı’
Galatasaray’ın 2010 yılı sonu itibariyle 440 milyon liralık bir borcu olduğu gözüküyor. 1 milyar TL’lik temlik var. Haziran sonu temmuz başı gibi 60 milyon dolarlık ödeme yapması gerekecek. Başkan olursanız bu ekonomik durumdan nasıl çıkacaksınız?
Bizden öncekilerin tasarrufları hakkında kritik yapmak istemiyorum. Ama şunu söyleyeyim. Bunlar geçen senenin sonundaki rakamlar. Mayıs başındayız. Bu rakamlar daha değişik. 4 ayın rakamları audit edilmemiş. Bizim bunları yeniden toparlamamız lazım. Resmin tamamını görmemiz lazım.
Yani daha fazla bir borçtan bahsediyorsunuz.
Evet bu kaçınılmaz zaten. Eşyanın tabiatına da uygun. Girdi de yok. Sadece çıktılar var.
Galatasaray’ın başına kim gelirse gelsin iyi bir audit yapmalı. Kulubün ekonomik gücü uzun vadeli başarının ilk adımı olarak programlanmalı. Sportif başarısızlık varsa bunun kökeninde kurumsal ve ekonomik başarısızlık var. Ortada nakit akış tablosu yok. Bundan kastım ödeme programınız var ama o programın karşısında nakit girdisi programınızın olması lazım. O yok. İçeriden talep ettik bunları bize iletilmedi. Net bir tabloyu yakalayamadık henüz. İçeri girdikten sonra bunu kendimiz araştıracağız.
Yönetime almayı düşündüğünüz isimlerden Adnan Öztürk ile bir süre evvel konuşmuştum. Bana “Şu anda yeni yönetime kim gelirse gelsin onların şahsi kefaletleri de veriyor olması gerektiğini” söylemişti. Bu noktada sizin ve yönetimin nasıl bir kefaletini öngörüyorsunuz?
Çok arkaik bir sistem bu. 100 seneden beri süregelen dönemde bu böyle yapılmış. Adnan kardeşimin de bir geleneğe, teamüle göre bunu söylediğini düşünüyorum. O günden bugüne rakamlar çok büyüdü. 1 milyon, 3 milyon, 5 milyonlar vardı. Yönetim kuruluna gelip oturacak kişilerin böyle bir şeyi gözden çıkaracağı rakamlar bunlar. Bugün 400 milyon liradan bahsediyoruz. İnsanların alın teriyle senelerdir çalışarak kazandıkları parayı bir günde başkalarının işlemiş olduğu tasarruflardan dolayı riske etmesi bana mantıklı gelmiyor. Bu tip kulüplere gelenler 3, 5, 10 karşılamak durumunda kalabilirler. Bu da eşyanın tabiatında var. Ama yönetimdeki arkadaşlarımdan bunu istemem.
Peki siz birey olarak böyle bir kefalet verecek misiniz?
Aynı şey benim için de geçerli, mantıklı değil ki bu. Galatasaray’a başkanın vermesi gereken düzgün bir yönetim. Varlıklarının doğru dürüst yönetilmesi. Cebinizden 300 - 400 milyon doları ya da lirayı koymak lüksünüz olmaz. Hiçbir Galatasaray başkanının ya da yönetim kurulu üyesinin içeride 3 milyon, 5 milyon para bıraktığını da görmüyorum. Böyle bir şeyin ilk kez bizden talep ediliyor olmasını da yadırgıyorum. Seçimden önce böyle bir beklenti varsa yanlış beklentidir. Parayı verecek başka birisi varsa onu seçsin arkadaşlarım. Seçim öncesi vaat edip seçim sonrası yapmayacak adam değilim.
Parasıyla hareket eden değil projesiyle hareket eden başkan olacağım diyorsunuz yani.
Realist olan da bu. Para çabuk gider. Bilginiz projeniz bunun arkasında duracak enerjiniz yoksa siz oraya 1 milyar da koysanız o da biter.
İZLENİM
Akmerkez’de bir ofis. Şifreyle açılan bir odanın kapısından içeri giriyorum. Masasının başında gömleğiyle oturuyor. Ben içeri girer girmez ceketini giyiyor. “Misafirlerimizi böyle karşılarız” diyor. Hemen arkasında fırtınalı bir denizde güç bela giden bir gemi tablosu. “Ayvazovski mi?”. Hayır değil. Ama başkanlığına talip olduğu takımın içinde bulunduğu durumu iyi anlatan bir tablo. Odadan Boğaz görünüyor. Her yerde deniz ve denizcilikle ilgili bir obje var. Yelkenliler, dürbünler, halatlar... Kendisi de eski kürekçi. “Ekip olarak iş yapmayı en iyi kürek çekerken öğrenirsiniz” diyor. Aklıma gelen ilk soruyu soruyorum:
“O kadar beyefendi görünüyorsunuz ki zaman zaman sert bir mizaç isteyen kulüp başkanlığı için ideal isim misiniz?” Gözümün içine bakıyor: “Elimde kadife eldiven var ama içinde çelik bir el.” Bu basmakalıp bir cümle mi yoksa gerçekten masaya yumruğunu vurabilecek bir isim mi? Bunu zaman gösterecek. Ancak bugünlere getirdiği şirketi özellikle enerji alanında önemli yatırımlar yapmış “büyük bir şirket”.
Geçmişte zaman zaman “yumruğu masaya vurmuş” olmalı. Geçmiş yönetim üzerine çok konuşmak istemiyor. “Geleceğe bakalım” diyor. Rakipleri hakkında da “sadece başarı dilerim yorum yapmam” tavrında. “Parası olan kulübü kendi maddi gücüyle ayağa kaldıracak başkan” olmayacağını çok net söylüyor. İddiası “iyi bir yönetici, takım kaptanı” olması. Geçmişinde iş hayatında yakaladığı başarıyı kulüp başkanı olarak da hayata geçireceğine inanıyor. Ünal Aysal ile geçirdiğim birkaç saat sonundaki izlenimlerim böyle.