Gündem

Umur Talu, Savcı Doğan Öz cinayetinin Kapıcı Hayati ve Bakan Ziya'sını yazdı

Umur Talu, kontrgerilla tarafından öldürülen Savcı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz'ün T24'e verdiği söyleşiyi yazdı: Ziyalar devleti, döktüğü kanla da korur; sessizliği veya ortaklığıyla!

02 Nisan 2013 19:33

 

Umur Talu 

(HaberTürk - 2 Nisan 2013) 
 

Kapıcı Hayati ile Bakan Ziya! 

 

 
Başlıkta “Hayati”yi öne aldım, ama biliyorsunuz hayatta öyle olmaz!
Hatta ikisinin bir başlıkta kocaması da pek mümkün değil.
Oysa…
Kapıcı Hayati Efendi kapıda durur, görebilir ve gördüğünü söylemeye cesaret edebilir.
Bakan Ziya Beyefendi ise görebilir, gördüğünü bilebilir ama gördüğünü, bildiğini söylemeye, onu bir başkasının acısının, yarasının, kanamasının, felaketinin yanına koşturmaya cesaret edemez!
***
Bu “onuruyla yaşanmış ve öldürülmüş hikaye” tam 35 yıl önce kan olup aktı.
Kendinden önce akanlara karıştı; kendinden sonra akanlarla buluştu.
35 yıldır da, en bilinen ve hiç bilinmeyen kirli hakikatlerden birinin şahidi olarak akıyor.
Öldürülen, tarihin en resmi cinayet örgütlenmesinin üzerine gidiyordu; o kökü devlette şebeke, evinin önünde susturdu.
Bir kadın, tam uğurlamışken eşini, pencereden gördü son vedasız gidişini ve koşa koşa yanına vardığında…
Daha nice kadın, nice evlat böyle merdivenlerden aşağı koşturmuştu.
Bazen Öz olmuştu, bazen Mumcu, bazen Doğanay, bazen İpekçi soyadları.
Soyadları esasında aynı kandan olmuştu.
Daha nice kadın, nice anne, nice evlat, nice dede ve nine de evlatların, torunların ardında gözleri yolda, bir kemiklerine dahi hasret kalmıştı.
Onların isimlerini unutmamak, unutturmamak ise çok az insana vasiyet ve haysiyet olmuştu.
***
35 yıl önce 24 Mart’ta Ankara’da Savcı Doğan Öz öldürüldü.
Doğan Öz, bugün bile, darbe yargılamaları sırasında dahi, birbirlerine girmiş olanların da bir türlü telaffuz edemediği, bir türlü deşemediği “Gladio-Kontrgerilla-Özel Harp-Seferberlik Tetkik Kurulu cinayet ve tezgahları” üzerine doğrudan gitmeye karar verebilmiş tek savcı oldu.
Ne arkasında iktidar, ne yanında HSYK, ne omzomuza verebildiği meslektaşlar, ne elinde kolluk kuvvetleri, ne önünde Meclis’in sunduğu kanunlar, ne koruma ordusu, ne cemaati cemiyeti, ne bir iktidar medyası desteği vardı.
Vicdanını, aklını, bilgisini; hukukçu eşi Sezen Hanım’a hep söylediği üzere en insani korkusunu ve elbet en kalbi cesaretini taşıdı hakikat ve hukuk yoluna.
Sonrası, bugün çoktan serbest kalıp siyaset yapabilen tetikçi…
Bugün kim bilir vatanı nasıl seven teşvikçiler…
Tetikçiyi, esasında devlet birimlerinin kirini, irinini kollayan darbenin askeri yargının kimi mensubu...
Hep gizlenmiş, kim olursa olsun, devlette devamlılık adına üstüne örtmeye çalıştığı esas kanlı devlet tarihi.
Zaten kanattıkları aileyi yıldırmak için üniversitedeki oğlu dahi kuşatıp işkenceye sürükler darbeciler.
***
Sezen Hanım’ı bir süredir daha yakından tanıyorum.
Hem saygı duyduğum bir hakikat-adalet insanı; hem mahalle komşum.
Ama Kapıcı Hidayet ile Bakan Ziya’yı; onun, T24’te çok nitelikli söyleşiler yapan Hazal Özvarış’a anlattıklarından öğrendim.
Doğan Öz, evinden çıkar; kapısı önünde, Anadol otomobilinin orada…
Sezen Hanım 5. kattan silah seslerini duyar.
Görenler vardır.
Kapıcı Hidayet tam eşkâl verir.
Bakan Ziya, o sıra ODTÜ öğretim üyesidir, sonra Ecevit hükümetinde Enerji Bakanı olacaktır, eşiyle görmüşlerdir, aynı eşkâli verirler.
Sonra tetikçi Çiftçi, katliam faili olarak yakalanır.
Öz’ü öldüren silahı kimlerin, nasıl verdiğini anlatır.
Kapıcı Hayati Emniyet’e çağrılır; korkmadan, tereddüt etmeden teşhis eder tetikçiyi.
Akademisyen, (Bakan) Ziya ise, “Aman beni çağırmayın” diye “baskı” yapar ve komşusu Savcı’nın katilini teşhis etmekten dahi kaçar.
Hakikati pat diye söyleyecek cesareti olan Hayatiler kapıda kalır; ama gözüyle gördüğü hakikati dile getirmekten dahi korkan Ziyalar akademisyendir, bakandır.
Başbakanı Ecevit bile bir gün, Savcı Öz’ün ulaştırdığı rapora dayanarak, sonra susacak şekilde “Kontrgerilla var” demiş olsa da; Ziyalar devleti, döktüğü kanla da korur; sessizliği veya ortaklığıyla!
Sonra biz, kimimiz Kapıcı Hayati’yi cahil, bir çuval oduna, üç kilo pirince oy veren diye aşağılarız…
Bakan Ziya’yı ise, tahsili de, oyu da, aklı da kıymetli; üstelik bir de “sosyal demokrat, solcu” filan sanırız!
Aksi olsa, tarih de daha temiz yazılırdı.