Ümit Kıvanç*
Holywood’un en başarılı, güçlü, etkili, şöhretli simâlarından birinin on yıllar süren tacizcilik marifetleri ortaya döküldü. Bunlar arasında, sayıları-şimdiye kadar beşi bulmuş tecavüz iddiaları da var. İki tıklamayla hakkında her türlü bilgiye ulaşabileceğiniz Harvey Weinstein’i burada uzun uzun tanıtmaya girişmeyeceğim.
(Yine de belli başlı yazılar ve iddialara ilişkin birkaç link vereyim: Violence. Threats. Begging. Harvey Weinstein’s 30-year pattern of abuse in Hollywood, From Aggressive Overtures to Sexual Assault: Harvey Weinstein’s Accusers Tell Their Stories, A Complete List of Sexual Assault and Harassment Allegations Against Harvey Weinstein, Rose McGowan says Amazon knew Weinstein had raped her, 2 More Women Accuse Harvey Weinstein of Rape.)
Weinstein birkaç hafta öncesine kadar Holywood’un ufkunu, yelpazesini genişleten, ABD sinema ortamına derinlik kazandıran, bu nedenle takdir edilen bir yapımcı olarak saygı görüyordu. Üstelik, kadınlara aşırı düşkünlüğüne, her önüne gelene askıntı olduğuna, bazı kadınları epeyce rahatsız ettiğine dair çok fazla şeyi çok fazla insan biliyorken. Elbette herkes herifin marifetlerinin gerçek boyutlarını biliyor değildir. Ama temeldeki esas sebep başka: Çünkü bu suçlar, zengin ve güçlü bir erkek tarafından işlendiğinde suç sayılmıyor. Ne yumurtlamıştı Donald Trump, seçim öncesinde ortaya çıkan videosunda (mealen): “Tanınmış-güçlü biri olduğunda kadınlar her istediğini yapmana izin veriyorlar. Oralarını mıncıklayabilirsin.” Teşkilatlı bir taciz teorisinin altyapı taşlarından birini oluşturan bu yaklaşım, elbette konunun kendisi, zengin-güçlü erkeklerin etraflarındaki kadınlara canlarının çektiğince “el atmaları” gibi, başlıbaşına didikleme konusu olmayı hak ediyor.
İşin hayırlı yönleri
Weinstein’ın kahramanı olduğu rezilliklerin ortaya dökülmesi, epeyce hayra da vesile oldu. Weinstein sözkonusu skandal çamurunun içerisinde yakındaki bir mazgala doğru kayarken beraberinde başka pislikleri de sürükledi. Ünlü oldukları için sözleri daha çok duyulan, daha çok yere ulaşan ve daha etkili olan pek çok kadın “bize de yapmıştı” diyerek ortaya çıktı. Björk çıktı meselâ, “egzantrik” adam Lars von Trier’in yediği haltları ortaya döktü. Başka kadınlar, başka zengin-kudretli erkeklerin, konumlarını tehdit aracı haline getirerek yedikleri herzeleri ifşa etmeye giriştiler. Bu furyanın, en azından birtakım çevrelerde, ortamlarda benzer rezillikleri azaltacağı, potansiyel tacizcileri caydıracağı kesin. Her kesimden kadını ifşa işi ve mücadele konusunda cesaretlendireceği de belli. Erkek dünyasında açılacak yeni bir gedik için şimdiden sevinebiliriz.
İşin sınıfsal boyutu da cabası. Burada sadece taciz-tecavüz değil, konumunu kullanma, mesleğiyle, potansiyeliyle, geleceğiyle oynayarak tehdit yoluyla kadınları birşeylere razı etme gibi bir boyut da var. Teklifini reddettiği için Rosanna Arquet gibi bir oyuncunun -başkalarının yapımlarında da- rol almasını önleyebiliyor adam, meselâ. Kancayı taktıkları daha çok, büyük bir yapımcıyla papaz olmayı göze alamayacak olan, meslek hayatının başlarındaki, yirmili yaşlarındaki genç oyuncular. Mesele bu boyutuyla da ortaya döküldü; daha da hayırlı oldu.
İzninizle, olayın, kafamı çok kurcalayan, aslında kafamdan çok ruhumu kemiren bir başka tarafı üzerinde durmak istiyorum.
Alengirli mevzular
İlk suçlamalar ortaya çıktığında ve Gwyneth Paltrow ile Angelina Jolie’nin kervana katılmasıyla olay parlayıp sönecek bir magazin haberinin sınırlarını birden aştığında, Weinstein’in “sözcüsü” sıfatıyla bir kadın açıklama yaptı. İşte, “Bay Weinstein, rızası olmayan hiçbir kadına bir şey yapmamıştır” yollu laflar etti, falan. Birbiri ardına ortaya çıkarak tacizci-tecavüzcü patronu suçlayan kadınların bir kısmı, Weinstein kendilerini odasına çağırdığında yolu ofisteki sekreterlerin, asistanların gösterdiğini anlattılar.
Onyıllar süren rezalet ortaya çıktığında, pek çok insanın aklına ister istemez düşen -düşmüyorsa da düşmesi gereken- soru benim aklıma da düştü: Ne kadarı işbirlikçidir? Beş yıldır mecburî iş-güç mevzuları dışında telefonla bile konuşmadığı kardeşi, meselâ, ne kadarını biliyordu? Yanında çalışanlar? Bilenler, suçu mu hafif görüyorlardı yoksa “ekmek parası” bahanesinin ardına mı sığınıyorlardı?
Soruyu azıcık dallandırıp budaklandırayım: Patronun tacizci olduğunu biliyorsun; ve yine yirmili yaşlarındaki bir genç oyuncuyu odasına, alt kattaki misafir odasına, şuraya buraya çağırdığına tanık oluyorsun. Ne yaparsın? Kadına odanın yolunu mu tarif edersin? Bir otelde birşeyler oluyor. Weinstein dışında hiç kimsenin mi haberi olmuyor? Sinema oyuncuları, fotomodeller, mankenler… birçok kadın, kendilerini baskı altında hissederek tacizci patronun oyununa iştirak ediyor ve sonra kendilerini aşağılanmış, suçlu, berbat hissediyorlar. Ya da bütün ısrarlara rağmen oyuna katılmayı reddediyor ve bu yüzden dışlanıyorlar. Ve sen bu adamın avukatısın. Sekreteri, asistanısın. Kadın olman da gerekmiyor, sana bütün bu soruların sorulması için.
Ve hiçbir şey bilmiyorsun. Olabilir. Meseâ kardeşi, “Evet, kadınlara düşkünlüğünü, her önüne çıkana asıldığını biliyorduk,” dedi (mealen). “Ama onlarla başbaşa kaldığında neler olduğunu bilmiyorduk haliyle.” İmkânsız değil; bir yere kadar inandırıcı. “Canım, o kadar da olmaz” etkeni pek çoğumuzun hayatını yanlış yönlere saptırmış, gözlerini kapatmış, şuurunu iptal edebilmiştir.
Benim kafaya taktığım, bilenler.
Bunlar insan türünün özellikle aşağı örnekleri mi, ilk anda muhtemelen bazılarımızın düşüneceği üzre? Zengin-güçlü veya sadece zenginlik değil başka sebeplerle iktidar sahibi birinin yanında -emrinde vs.- çalışıyorsun. Onun kötülüklerine eğer bile isteye iştirak etmiyorsan, hizmeti neden ve nasıl sürdürürsün? (“Hizmet” demişken, mâlûm teşkilatın kendilerini hâlâ masum sanan -çünkü bir kısmı belli ki böyle sanıyor- elemanlarının da bu soruyu kendilerine sorması gerekmez mi, onca art niyetlerinin arasında ufacık dağınık iyi niyet kırıntıları kalmışsa?) Weinstein gibi bir kudretli kötü adamın ayak işlerini gören tayfanın mensubu olmak insana kendini nasıl hissettirir? Biliyorsun, kötü; biliyorsun, suç; biliyorsun, yaptığın aşağılık bir iş. Ve yapıyorsun. Devam ettikçe insanlığından muhtemelen öylesine uzaklaşıyorsun ki, iyilik paradan puldan meydana gelmiş bir kara-sarı pusun ardında belli belirsiz, esas vahimi ve yıkıcısı, ulaşılmaz kalıyor. Senin için artık ulaşılmaz. Artık tek seçeneğin bağımlılık, yalakalık ve kötülüğe heyecanla katılım.
Bir arkadaşımı daha, Osman’ı (Kavala) gözaltına aldılar ve muhtemelen uzun sürecek bir eziyetin mağduru haline getirecekler. Onun hayatını ne iyilikler için çırpınarak geçirdiğini, kimlere ne iyiliklerinin dokunduğunu, ne kadar çok hayırlı işe vesile olduğunu, üstelik ne kadar alçakgönüllü bir insan olduğunu anlatmak üzere yazı yazmak istiyor, fakat beceremiyorum. Çünkü bu konu o kadar açık, bulutsuz bir gökyüzü gibi öylesine berrak ki, anlatacak pek ayrıntısı yok. Tanıyan tanır, bilen bilir. İşin acayip tarafı, bugün ona iç kaldırıcı bir ihtirasla saldıranların bir kısmı da tanır, bilir.
Osman hakkında yazayım dediğimde, onun hakkında olmadık hakaretleri şehvetle ortaya saçanlar, yalanlar iftiralar uydurarak hem onun hem temsil ettiğini düşündükleri başkalarının hayatını karartmaya çalışanlar, dikkatimi çeliyor, görüş alanıma giriyor, güzelim deniz kenarına park edilmiş çirkin arabalar gibi. Onlardan bahsetmeye kalkıştığımdaysa midem kalkıyor. Ayrıca, ne denir, bilemiyorum. Ben de Weinstein’ın asistanlarına çevirdim rotayı. Bir psikiyatr veya sosyal psikologun dosyalarında hepsinin biraraya gelebileceğini sanıyorum.
*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.