Taraf gazetesi ile BirGün gazetesi arasındaki tartışma sürüyor. Tartışmayı Taraf yazarı Etyen Mahçupyan başlatmıştı. Mahçupyan, 22 Ağustos'taki yazısında, şöyle demişti:
Nasıl başladı?
"Cemil Ertem’in salı günkü yazısı ilginç bir paragrafla sonlanıyordu... “Türkiye’de, sol da bir iç temizliği yapmak zorunda. Yoksa şimdi hayatta olmayan bir Ermeni aydın için ‘artık atın bu Ermeni’yi, yazmasın’ diyen ‘solcuları’ daha çok üretir bu toplum.”
Söz konusu yazarın Hrant, yazmakta olduğu mecranın ise BirGün gazetesi olduğu belliydi.
BirGün gazetesinin bugünlerde Ergenekon’a karşı tavır almamasını, o cenahtaki kalemlerin ‘üçüncü yollar’ aramasını hep bir sıkışma olarak anlamaya çalışmıştık.
Meğer ne kadar safmışız... Cemaatçi solun Ergenekon siyasetini bilerek desteklediklerini şimdi dehşetle kavrıyoruz."
Anında yanıt
BirGün gazetesi de ertesi gün şöyle bir yanıt vermişti:
"Kendilerini köpeksiz köyde değneksiz dolaşmanın rehavetine kaptıran Mahçupyan ve benzeri Fethullah sermayesi destekli neoliberallere, Türkiye devrimci hareketinin tarihinin bugünün Ergenekoncularının ağababalarına karşı yürütülen bir ölüm-kalım mücadelesi olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Türkiye"de kötü bir alışkanlık gelişiyor: Pislik biriktirmek. Biriktirmek ve bulduğu uygun bir anda hasım bellediğinin başından aşağı boca etmek. Kendi pisliğiyle bu kadar içli dışlı olmak, malum, bir çocukluk hastalığıdır."
Arkadaş verem olmuş
BirGün gazetesinde Elif Yücel imzasıyla bugün çıkan bir yazıda yine Mahçupyan sert şekilde eleştirildi. Yücel şunları yazdı:
"... Soldaki bu kırılmanın ideolojik olarak ilk izleri 90’lı yıllarla birlikte küreselleşme sürecine ilişkin yaklaşımlar etrafında oluşmaya başladı. Ancak bunun bir bölen haline gelmesi ise AB süreci ve ona karşı tavırlar etrafında şekillenmeye başladı.
Yalnızca ideolojik ya da taktik farklılıktan kaynaklanmayan, bir kültür, yaşam biçimi ve ahlak anlayışı etrafında süren, çok yönlü ve köklü bir ayrışmadır, yaşanan. Bu nedenle bir arınmayla birlikte solun topyekûn yeniden kuruluşunun da başlangıcı olabilir bu süreç…
Türkiye gibi sol da epey karışık bir dönemden geçiyor. Üslup bozukluğu ile birlikte edepsizlikte diz boyu.
Yaptığımız yalnızca objektif bir durumun tahlilidir. Tıpkı Nâzım Hikmet’in yıllar önce yazdığı gibi; “Ve onlar, yani Peyami ve benzerleri sosyal temelleri çürümüş bir cins küçük burjuva münevverliğinin marka malı olmuş öyle numuneleridir ki ideoloji bakımından karanlık bir çıkmaz içinde çırpınıp dururlar. Tabii bunları Peyami’yi şahsen tahkir etmek için söylemediğimi anlarsın. Bir doktorun bir hasta için ‘veremdir’, demesi, nasıl onu tahkir sayılmazsa Peyami’nin bu sosyal hüviyetini anlatmak da öylece hakaret ve küfür değildir.”
'Dost terazisi'ne not
Tartışma bununla da bitmedi, Etyen Mahçupyan, yazarı olduğu Taraf gazetesinde yine bugün çıkan Saruhan Uluç imzalı bir yazıda da eleştirildi. Uluç da tartışmaya şöyle katıldı:
"... Etyen Mahçupyan da 22 Ağustos tarihli yazısında teraziyi eline almış ve ‘sahte dostlar’ ölçüsünü kullanıvermiş. Hem de oldukça ağır ithamlarla... Konu, Birgün gazetesinde köşe yazarlığı yaptığım ve Yayın Kurulu içinde gazete yönetiminden sorumlu olduğum dönemle ilgili bir tartışma olduğu için birkaç söz etmem gerektiğini düşündüm.
Bir veya iki yayın kurulu toplantısında, köşe yazarları ile ilgili konuşmalarda Hrant Dink ve Muhsin Kızılkaya’ya, sürekli etnik kimlikler ile ilgili konuları ele almalarından dolayı, gazetede yazı yazdırılmaması önerisi yapıldı. Ancak bir Yayın Kurulu üyesinin bu önerisi, benim de içinde bulunduğum çoğunluk tarafından uygun bulunmayarak kabul görmedi. O nedenle, böyle bir önerinin gerçekleşmesi yönünde herhangi bir adım atılmadı... Hem o günkü hem de bugünkü görüşüme göre, bu öneri esas itibariyle bir siyasal anlayıştaki yanlıştan kaynaklanıyordu, yoksa kişilerin etnik aidiyetlerine yönelik bir nefretten değil.
Bu önerinin Yayın Kurulu’ndaki çoğunluk tarafından red edilmesine ve uygulanmamasına rağmen, toptancı yaklaşıp herkesi aynı kefeye koyarak ithamda bulunmak adil ve etik bir davranış mıdır? Pek öyle görünmüyor. İkincisi, insanlar yanlış önerilerde bulunabilirler; önemli olan bu yanlış önerinin tartışılması ve uygulanmasının engellenmesi değil midir? Öyledir...
Bir siyasal anlayış, solculuk yaparken ‘etnik veya kimlik meseleleriyle değil sınıf meseleleri’ ile uğraşılması gerektiğini savunuyor ve yukarıda sözünü ettiğim talep de böyle bir anlayışı yansıtıyor."