Gündem

'Türkiye’de insan hakları ihlalleri cezasız kalıyor'

Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı raporda, Türkiye’de ifade özgürlüğündeki sınırlamalardan kadına karşı şiddete, işkenceden cezasızlığa kadar bir dizi insan hakları ihlaline değiniliyor

24 Mayıs 2012 17:10

Yeşim Yaprak Yıldız
BBC Türkçe

Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner, Türkiye’nin 2011 yılında insan hakları durumunu, yapısal sorunları ve ne tür adımlar atılması gerektiğini BBC Türkçe'ye anlattı.

BBC Türkçe: 2011 yılına genel olarak baktığınızda, Türkiye’nin insan hakları durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Öne çıkan ihlaller neler?

Andrew Gardner: Türkiye’de uzun bir süredir var olan insan hakları ihlallerinin 2011 yılında da devam ettiğini söyleyebiliriz. Gözaltı yerlerinde ya da resmi olmayan gözaltı sırasında devam eden işkence ve kötü muamele uygulamalarının yanı sıra, protesto gösterilerinin de rutin bir şekilde aşırı güç kullanılarak bastırıldığını görüyoruz. Ayrıca birçok vakada hükümet yetkililerinin açıklamaları da polisin aşırı güç kullanmasını destekler nitelikteydi.

Resmi gözaltı yerlerinde işkence vakaları önceki yıllara göre azalmışken, insan hakları ihlallerinde cezasızlık durumunun devam ettiğini ve bu konuda yeterince adım atılmadığını görüyoruz. Türkiye’de işkenceden sorumlu devlet görevlilerinin adalet önüne çıkarılma ihtimali oldukça düşük. Engin Çeber ya da Uludere vakasında açıkça görülebileceği gibi birçok ihlal vakasında etkili soruşturma yürütülmüyor.
Bunlar dışında ifade özgürlüğü de kısıtlanmaya devam etti. 2011 yılında terörle mücadele yasaları altında binlerce dava açıldı. Kitap yazmak, konuşma yapmak, gösteriye katılmak ya da yasal siyasi bir gruba katılmak gibi meşru muhalefet biçimleri, terörle mücadele yasaları uyarınca yapılan yargılamalarda delil olarak kullanılıyor. Bu kapsamda binlerce yargılama olduğu düşünüldüğünde durumun çok vahim olduğunu söyleyebiliriz.
 
BBC Türkçe: Son olarak ‘puşi davası’ olarak bilinen davada Cihan Kırmızıgül, 11 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Mahkeme kararında, kararın temel olarak gizli şahidin ifadesine dayandığını görüyoruz. Bu vakada sizce mevcut temel ihlaller neler?

Andrew Gardner: Cihan Kırmızıgül’ün yargılanması ve mahkumiyeti terörle mücadele yasaları altında adil olmayan yargılamaları örnekleyen çok önemli bir vaka. Bu ve benzeri birçok davada gizli tanık ifadelerine dayanılarak ve sağlam deliller olmadan hüküm veriliyor. Kırmızgül davasında yeterli delil bulunmamasına ve gizli şahidin çelişkili ifadelerine rağmen 11 yıl hapis cezası verildi. Bu tür vakaların önlenmesi için yasa düzeyinde ciddi değişiklikler yapılması gerekiyor. Aynı zamanda yargının tarafsız ve bağımsız karar vermesi gerekiyor.


‘İnsan hakları için siyasi irade gerekli’


BBC Türkçe: Yine raporda değindiğiniz bir başka vakada, Hakkari’de bir gösteri sırasında başına dipçikle vurularak yaralanan 14 yaşındaki S.T. vakasında, mevcut delillere rağmen, polisin cezasız kalmasına neden olan bir karar verildiğini görüyoruz.

Andrew Gardner: Cezasızlığın son bulması ve ihlallerden sorumlu yetkililerin adalet önüne çıkarılması için her şeyden önce siyasi irade gerekiyor. Ayrıca insan hakları ihlallerinden sorumlu kişilerin adalet önüne çıkarılmaları konusunda hükümetin yargıya net bir mesaj vermesi gerekiyor.
Cezasızlık konusunda yine önemli bir diğer vaka da Uludere vakası. 34 kişinin öldürüldüğü bir durumda bir devletin yapacağı en asgari şey etkili bir soruşturmanın yürütülmesidir. Ancak bombalamanın ardından olay yerinde etkili bir soruşturma yürütülmedi ve görgü şahitleri ile görüşülmedi. Savcıların bağımsız ve tarafsız yürüteceği soruşturma yerine doğrudan ordunun verdiği ifadelere dayanıldı. Tüm bunlar oldukça endişe verici ve Türkiye’de büyük bir cezasızlık sorunu olduğunun göstergesi.

BBC Türkçe: Türkiye’de insan hakları ihlallerine karşı cezasızlığa katkıda bulunan etkenlerden biri de zamanaşımı kararları. Türkiye'nin insan hakları sicili düşünüldüğünde, bu tür kararların geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin cezasız kalmasına neden olma riski var mı?

Andrew Gardner: Türkiye’nin insan hakları ihlallerinin varlığı durumunda sorumluları yargı önüne getirmek gibi bir yükümlülüğü var. Uluslararası Af Örgütü defalarca Türkiye’yi zamanaşımı uygulamasının insan hakları ihlallerinin cezasız kalmasına yol açacak şekilde kullanılmaması için uyardı. Ayrıca Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite de bu konuda aynı önerileri yapmıştı.

Örneğin Engin Çeber vakasında da şu an böyle bir risk var. Yargıtay’ın bu vakada kararı geri çevirmesi ile yeniden yargılama başladı ancak Türkiye’de davalar çok uzun sürüyor. Bunun dışında ‘Sivas katliamı’ davası ya da 1990’larda Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda ağırlıklı olarak Kürtlere yönelik işkence, zorla kayıplar gibi ağır insan hakları ihlallerinin adalet önüne getirilmeme riski var. Türkiye ne zaman işlenirse işlensin insan hakları ihlallerinin yargı önüne getirmek için adımlar atmalı.


‘Meşru muhalefet suç sayılıyor’
 


BBC Türkçe: Türkiye’de 2011 yılında tüm dünyadan tepki bulan insan hakları sorunlarından birisi de tutuklu gazeteciler meselesiydi. Birçok farklı davada çok sayıda gazeteci tutuklu. Uluslararası Af Örgütü olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Andrew Gardner: Gazetecilerin yargılanması diğer yargılamalardan daha farklı ele alınmalı. Terörle mücadele yasaları altında yapılan bu yargılamalar çoğunlukla kitap yazmak, konuşma yapmak gibi delillere dayanılarak yapılıyor. Nefret söylemi içermesi gibi belli durumlarda ifade özgürlüğü hakkı kısıtlanabilir ancak söz konusu olan gazetecilerin suç sayılmayacak eylemleri dolayısıyla ifade özgürlüklerinin kısıtlanmış olması.

Terörle mücadele yasaları uyarınca yapılan yargılamalarda sorun, protesto gösterisine katılmak gibi suç görülmemesi gereken eylemlerin ‘terör eylemi’ olarak tanımlanması. Bu sorunların çözülebilmesi için yasada ‘terör’ suçunun ve ‘terör örgütü üyeliğinin’ tanımı değişmeli. Ancak her şeyden önce yargının bu vakaları ele alış biçimi değişmeli.

BBC Türkçe: Son iki yıldır Türkiye’de terörle mücadele yasaları altında yargılanan çocuklarla ilgili bir kampanya yürüttünüz. 2011 senesinde çocuk haklarında bir iyileşme var mıydı?

Andrew Gardner: Uluslararası Af Örgütü olarak, çocukların gösterilere katıldıkları için terörle mücadele yasaları altında yargılanmalarına son vermek için yapılan yasal değişikliklerin yeterli olmadığını söylemiştik. Yasayla birlikte olumlu değişimler yaşandı. Örneğin, gösteriye katıldıkları için yargılanan çocukların çoğu serbest bırakıldı. Ancak değişiklikler bu kapsamda yargılanan yetişkinleri kapsamadı. Gösterilere katıldıkları için yargılanan insanların sayısı son yıllarda çok büyük oranda arttığını gözlemliyoruz.

Ayrıca yasal değişiklikler çocukların adil olmayan yargılamalara maruz kalmalarına da son vermedi. Biz çocuklar için ayrı bir çocuk adalet sistemi olması gerektiğini söylüyoruz. Çocukların yetişkinlerle aynı prosedürler altında yargılanmamaları gerekiyor. Söz konusu yasal değişiklikler çocukların her durumda çocuk mahkemelerinde yargılanmalarını sağlamadı.

Raporda değindiğimiz diğer nokta çocukların cezaevinde ya da gözaltındayken kötü muameleye maruz kalmış olmaları. Bu durum örneğin Pozantı cezaevindeki vakayla birlikte daha net görüldü. Adana’daki cezaevinde kötü muamele uygulamalarına 2010 yılında çıkardığımız raporda değinmiştik. Yine bir diğer sorun çocukların tutuklu özellikle uzun süre tutuklu bulundurulmaları. Yapılan yasal değişikliklere rağmen çocuklar hala tutuklu yargılanıyor. Pozantı vakası tüm bu ihlalleri örnekliyor.


‘Türkiye farklılıklara karşı hoşgörüsüz’


BBC Türkçe: Rapora baktığımızda LGBT haklarından kadın haklarına, vicdani ret hakkından ifade özgürlüğüne kadar çok farklı alanlarda insan hakları ihlallerinin işlendiğini görüyoruz. Bu geniş yelpazedeki ihlallerin önlenmesi için sizce ne gibi adımlar atılmalı?

Andrew Gardner: Raporda özetlediğimiz insan hakları konusundaki tüm kaygılarımızı 2011 yılı boyunca hükümete ilettik ve yetkililer ile görüştük. Bazı durumlarda sorunun varlığı, örneğin ifade özgürlüğü ile ilgili bazı değişiklikler yapılması gerektiği kabul edilse de, birçok durumda yeterli adımlar atılmadı. Örneğin üçüncü yargı reformu paketindeki önlemler sorunu çözmede yetersiz. Adalet Bakanlığının yargı sisteminde reforma gitmesi çok olumlu bir adım ancak hayal kırıcı olan reform paketindeki öneriler bu ihlallerin son bulmasını sağlamayacak.

Rapordaki hak ihlali yelpazesi Türkiye’de farklılıkların, düşünce ayrılıklarının ya da muhalefetin hoş görülmediğini gösteriyor. Siyasi bir konuda muhalefet etmek, kötü muameleye ya da yargılamalara yol açıyor. Örneğin mülteci haklarının, LGBT haklarının tanınmaması, kadına karşı şiddetin önlenmemesi farklılıkların ya da muhalefetin tolere edilmemesinin bir örneği. Alınması gereken en öncelikli önlem herkese yönelik ayrımcılığın yasaklanmasını sağlamak. Anayasa değişiklikleri bunun için önemli bir fırsat. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar, ayrımcılık yasağı yada ifade özgürlüğü gibi hakların anayasa düzeyinde korunması gerekiyor.