Mehmet Altan*
Dünkü seçimlerin sonuçları, yüksek tansiyonlu, kamplaşmış, bölünmüş Türkiye’nin sorunlarını çözmek bir yana, Başbakan’ın aşırı dozdaki siyasal İslamcı ve intikamcı konuşmasının da ortaya koyduğu gibi durumu daha da ürkütücü bir hale getirmiş bulunuyor.
Seçim ve seçim sonrası tavır nedeniyle gerginlik, bölünme ve kamplaşma maalesef hem Türkiye içinde, hem de Türkiye ile dünya arasında ivme kazanıyor…
Türkiye içindeki gerginlik, siyasal iktidarın stratejisinin de sonucu kırsal alan ile kıyılar ve özellikle metropoller arasında yoğunlaşıyor.
Siyasal iktidar, tekçi zihniyetini ve kendi yaşam biçimini kırsal kesimi yanına almış gibi gözükerek kentlere, metropollere dayatmaya kalktıkça bu tansiyonun düşme ihtimali de yok. Aksine gerginliği, sosyal tansiyon kaçınılmaz bir biçimde artıracak.
İşin kötüsü Başbakan Erdoğan’ın da bu yoldan demokrasiye ve hukuka geri dönmesi pek mümkün görünmüyor çünkü döndüğü zaman yargılanmayı göze alması gerekiyor.
Onun için bu gerginlik ve kutuplaştırma yolunda ilerlemesi, “Suriye ile savaştayız” diyerek savaş hazırlıkları yapması, toplumu bir nefret ekseninde bölmesi ve çatışmalardan medet umması onun için bir zorunluluk.
Nereden bakarsanız bakın bu yol Türkiye’yi karanlıklara sürükleyecek bir yol.
“Kemalistler tarafından yeniden ezilmek” korkusuyla hareket eden büyük kitleler çok da uzak olmayan bir zaman diliminde “Erdoğan gerçeğinin” bu ülke için ne anlama geldiğini yaşayarak öğrenecekler.
Yolsuzluklara karşı aldırmaz duran yüzde 45’lik bir kesimin, savaş, baskı ve istikrarsızlık karşısındaki tutumunun ne olacağını sanırım önümüzdeki bir yıl içinde göreceğiz.
Xxxx
Güney Doğu’da Kürt siyasetinin yerel iktidarı daha da mutlak hale geldi. Demokratik özerkliğe yönelik irade daha da güçlendi.
Ancak Türkiye Cumhuriyet’i demokratikleşmeden, Kürt sorununun kalıcı çözümünü güvence altına alan hukuksal bir zemin sağlanmadan bu yakıcı sorunun sağlıklı bir şekilde nasıl çözümleneceği bir soru işareti.
Hukuki zemini olmayan “fiili” bir durum ortaya çıktı.
Erdoğan’ın bu yeni gerçekliğe uygun hukuki bir çerçeve oluşturmaya yanaşmayacağı anlaşılıyor.
Kürt halkı bugünkü durumdan geri adım atmayacak, Erdoğan yönetimindeki devlet bu durumu hukuksallaştırmayacak.
Süreç kaygan bir zeminde kendi başına ilerleyecek gibi gözüküyor, bu kaygan belirsizlik her sonuca açık olarak yaşanacak.
Halbuki bu gelişmeyi hukuksal bir güvence altına alacak bir yaklaşım bütün Türkiye’yi rahatlatıp belirsizliği ortadan kaldırırdı ama Erdoğan’ın bunu yapmaya ne niyeti ne de gücü var artık.
Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Sadece kendine oy verenleri “milli irade” olarak görerek “Türk milleti geçilmez” diyen, kendi söylediklerini itirazsız kabul eden bir “muhalefet” isteyen, “Suriye ile savaşta olduğumuzu” iddia eden, “Bu millet ümmetin ümididir” diyen, ülkenin kendine oy vermeyen halkına karşı “İstiklal Savaşı” açmaya hazırlanan bir Başbakan’ın sade içerdeki siyasal ve sosyal tansiyonu değil, dünya sistemi ile de ilişkileri de berhava edeceği açık.
25 Aralıkta mahkeme kararını yok sayarak “yargıya darbe” yapan, yargıyı doğrudan yürütmeye bağlayan, twitter ve you tube’u yasaklamaktan kaçınmayan, yolsuzluk ve rüşvet iddialarını “iftira” olarak niteleyip mahkemeye gidip aklanmaktan kaçan, idari mahkeme kararını dinlemeyeceğini, Yüksek Seçim Kurulu kararını yasaklayacağını ifade eden bir anlayışın ülkeyi yönetmeye devam etmesi; uluslararası sistemin Türkiye’yi dışlamasını, aradaki çelişkinin de, tansiyonun da önlenemez bir biçimde daha da sürat kazanmasını kışkırtır.
Bu gelişme, ekonomik büyümenin motorunu oluşturan global parasal bolluğununsona erdiği bir dönemde, kronik cari açığı olan, dış kaynak olmadan yaşaması zor gözüken bir ülkeyi de fazlasıyla sarsar.
Dünya ve demokrasiyle böylesine bir zıtlaşmayı öncelikle fakirleşerek öderiz.
Xxxxxxxxxxxxxx
Peki ne olacak ?
Bu manzara, siyasal, yargısal, idari hiçbir denetim istemeyen, otoriter ve “ötekileştirici” davranış biçiminin sosyal tansiyonu artıracağını, daha da zor bir dönemden geçeceğimizi gösteriyor.
Bu, hep söylediğimiz gibi bir çıkmaz sokaktır.
Yargıyı yok ederek yolsuzluk ve rüşvet iddialarını unutturmaya çalışmak, ayakkabı kutularını, kasaları, para sayma makinelerini yok saymaya kalkmak, şiddeti ve baskıyı artırarak “yargısı olmayan bir devlet” anlayışına sarılmak, sürdürülmesi olanaksız bir patolojik inattır.
Umarım siyasal İslam’ın iflası daha da ağır bir sosyal fatura çıkartmaz.
Enseyi gene de karartmayın.
Bugün toplumun yüzde elli beşi bu yolun çıkar bir yol olmadığını gördü, yüzde yüzünün görmesi için biraz daha acı çekmemiz, bu acının daha yaygın bir şekilde yaşanması gerektiği anlaşılıyor.
O acıları bütün Türkiye’ye bu yönetim yaşatacak, o zaman hep birlikte görüp anlayacağız.
Keşke çekilecek acıları çekmeden anlasaydık ama çok uzun süre yaralanmış bir toplumun gerçekleri görmesi biraz zaman alıyor, geçmiş günahların kefareti biraz daha fazla acı çekerek ödeniyor.
Bu seçimin sonuçları bize bunu söylüyor.