Alman Friedrich Ebert Stiftung Derneği (FES) tarafından medyadaki ifade özgürlüğü ve medya bağımsızlığını analiz etmek üzere hazırlanan, “Medya Barometreleri Türkiye Raporu” açıklandı. Medyanın, basın özgürlüğünün sağlanması, bağımsızlığı, kamu hizmetlerini sağlaması ve meslek ilkelerini uygulaması gibi dört kriter üzerinden incelendiği raporda, Türkiye 5 üzerinden 2,1 puanla basın ve ifade özgürlüğünü pek çok bakımdan sınırlandırılmış ülkeler arasında yer aldı.
Friedrich Ebert Stiftung Türkiye Yardımcı Temsilcisi Alexander Geiger, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Eylem Yanardağoğlu ve Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Sevda Alankuş’un katılımıyla açıklanan raporun danışmanlığını Hendrik Bussiek, FES Proje Koordinatörlüğünü İlke Gökdemir, FES Organizasyonu’nu Banu Güven yaptı.
Rapora avukat Nihan Güneli, insan hakları aktivisti Banu Güveren, Bianet Genel Yayın Yönetmeni Haluk Kalafat, TGS Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, gazeteci N. N., akademisyen Zeynep Özarslan, gazeteci Çağrı Sarı, kadın hakları aktivisti Ömür Şahin Keyif, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Aslı Tunç ve gazeteci Recep Yaşar katkı sundu.
Raporda, “havuz medyası”nın medya bağımsızlığı üzerindeki etkilerine ve hükümetin internet üzerinde denetim kurma çabalarına geniş yer ayırıldı.
Geçmişte de medya patronlarının ekonomik kâr elde etmek amacıyla hükümete yakın durmaya gayret gösterdiği ancak mevcut durumda “Hükümet politikaların avukatlığını yapan bir medya yaratma arzusunda bulunan hükümetin kendisine yakın isimleri ihalelere girmeye teşvik ettiği” kaydedildi. Raporda AA, TRT ve RTÜK'e de eleştiriler yer aldı.
“Muhabirler ‘yayınlanmaz’ diye haber geçmiyor”
Raporun basına tanıtılmasının ardından bir değerlendirmede bulunan Milliyet gazetesi yazarı Mehveş Evin, medya kuruluşlarının yayın ilkelerini açıklamaları gerekliliğine vurgu yaptı.
Gazetelerde sansür ve otosansürün 3 aşaması olduğunu belirten Evin bu aşamaları şöyle sıraladı:
- İlk aşamada muhabirler bu haberim nasılsa yayınlanmayacak algısı ile onu yazı işleri masasına taşımıyor.
- İkinci olarak muhabir o haberi editör onayına getirse dahi bu haber sakıncalı o yüzden biz bunu yayınlayamayız yanıtı veriliyor.
- Son safhası da şu; o haber bir şekilde editörler tarafından onaylansa bile, öyle bir haber hale geliyor ki muhabir bile kendi haberini tanıyamaz hale geliyor.
‘Merkez medya çalışanları kendilerini avutuyor’
Otosansür konusuna değinen Evin, gazetecilikte otosansürün yadırganmaz hale geldiğinin ve bunun yalnızca siyaset alanında değil gazeteciliğin her branşında uygulandığını kaydetti. Medyanın havuz medya, ana akım medya ve muhalif medya olarak bölündüğünü kaydeden Evin, merkez medyada görev yapan gazeteciler “Biz bir şekilde buranın bekçiliğini yapıyoruz. Biz de gidersek eğer bu gazete veya televizyon daha kötü hale gelir gibi bir kendi kendilerini ikna mekanizması işletiyorlar. Bir ‘kahramanlık’ algısıyla kendi kendilerini avutuyorlar” dedi.
Gazete tirajlarının uzun yıllardır 5 milyon dolayında seyrettiğine dikkat çeken Evin, bu rakamların gerçeği yansıtmadığını savunarak, medya kuruluşlarının bu rakamlarla oynadığını” öne sürdü.
‘Yasa var ama uygulanmıyor’
Medya Barometreleri Türkiye Raporu'nda öne çıkan başlıklar şöyle:
5 sivil toplum, 5 medya temsilcisinin Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin basın ve düşünce özgürlüğü alanında belirlediği standartlar çerçevesinde belirlenen kriterler etrafındaki bağımsız değerlendirmeleri doğrultusunda hazırlanan raporda, her bir kriter için 1-5 puan arasında değerlendirme yapan panelistlerin ortalamaları alındı.
Bu kapsamda Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün Anayasal düzenlemeler ile korunduğu ancak bu Anayasal düzenlemelerin yönetmelik veya yasalarla sınırlandırıldığı ve var olan hakların pratikte uygulanamadığına vurgu yapıldı.
Gazeteciler otosansür uyguluyor
Raporun ilk bölümünde var olan aksaklıkların pratikten kaynaklandığı belirtilerek “Gazeteci ve vatandaşların haklarını korkusuzca savunamadığına” değinildi.
'Hükümetin ifade özgürlüğü ile ilgili bölgesel ve uluslararası raporlara itibar etmediğinin' belirtildiği raporda kamuoyunun aydınlatılması konusunda yeterli düzeyde açık olunmadığı kaydedildi. “Gazetecilerin işten atılma, sosyal medyada yürütülen linç kampanyaları veya açıkça hükümet yetkilerinin açık tehditleri” nedeniyle “otosansür uygulamak zorunda kaldıkları dolayısıyla editörlük reflekslerini kaybettikleri” ifade edildi.
İnternette 'dijital uçurum'
Yeni internet yasasının, TİB’e içerik kaldırma ve sansür uygulama yetkisi verdiğinin hatırlatıldığı raporda bu yetkilerin “Bunun Gezi Parkı gibi geniş halk kitlelerinin katıldığı protestoların veya toplumu sarsan toplumsal olaylara ilişkin “toplum belliğini silmek” amacıyla kullanılabileceğine dikkat çekildi.
Türkiye’de internetin pek çok ülkeye nazaran çok daha pahalı olduğu belirtilen raporda eğitim ve nesil farkından dolayı toplumun tüm kesimlerinin eşit olarak internetten yararlanamamasından kaynaklanan “dijital uçurum”a dikkat çekildi.
Medya politikalarının da eleştirildiği raporda özellikle ana akım medyada çalışan gazetecilerin meslek içi eğitimlere kapalı olduğu ve medyada kadın-erkek eşitliğinin sağlanamadığı ifade edildi. Medyada toplumun farklı kesimlerinin (LGBTİ, sendikalar gibi) seslerinin yeterince duyurulmadığı belirtildi.
‘TRT, hükümet tarafından bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanılıyor’
Raporda devlete ait TRT, AA ve RTÜK’ün işleyişine de önemli eleştiriler yer aldı. AA ve TRT’nin kamu hizmeti yayıncılığının gereği olarak mesafeli durması gereken konularda dahi siyasal iktidarın güdümünde davrandığı, TRT bütçesinin nasıl kullanıldığına dair kamuoyuna bilgilendirme yapılmadığı ve bunun hesap verebilirliği engellediği vurgulandı.
Raporda şu ifadeler yer aldı: “Topluluk medyasının sınırlı temsili, bağımsız/alternatif medyanın zayıflığı ve özel yayın kuruluşlarının ruhsatlandırılmasına dair yasal hükümlerin yeterince net olmaması TRT’yi devlet denetimindeki bir kamu yayıncısı özellikle ülkenin medya ortamının önemli bir oyuncusu kılmaktadır. Tarih boyunca, TRT’nin kamu hizmetindeki rolünün nasıl tanımladığı ile ilgili sorun yaşanmaktadır. TRT, hükümet tarafından bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanılagelmiştir. Önceden otoriter modernizasyonun bir aracı olarak görülürken, artık hükümetin yaydığı türden muhafazakârlığı yerleştirmek için kullanılmaktadır.”
Medya içindeki düzeni sağlamak açısından gerekli bir kuruluş olan RTÜK’ün, sivil toplum örgütleri ve medya temsilcileri yerine sadece muhalefet ve iktidar partilerinden temsilcilerden oluşmasına yönelik eleştiriler raporun öne çıkan başlıklarından biri oldu.
Hükümet, reklamları baskı aracı olarak kullanıyor
Raporda, televizyon, gazete gibi medya kuruluşlarına verilen kamu reklamlarının bir baskı aracı olarak kullanıldığı vurgulandı.
Medyada okur temsilcileri olmalı
Türkiye’de okur temsilciliği olarak adlandırılan ombudsmanlığın yaygınlaştırılması gerektiğinin ve medya içinde özdenetim mekanizmalarını geliştirilmesi gerekliliğinin vurgulandığı raporda ombudsmanlığın işleyişine de eleştiriler getirilerek “Ombudsmanlar, gazetecilik ilkelerini dayatan değil çok basit hataları denetleyen biri” olarak kalıyorlar” denildi. Ombudsmanlık kurumunun etkili bir biçimde işlememesinin nedenleri şöyle sıralandı:
“Ombudsmanlık kurumu, bağlı bulunduğu kurum içinde gösterilen ‘sen kim oluyorsun da yazdıklarıma karışıyorsun’ türünden olumsuz tavırlarla karşılaşıyor.
Ombudstmanların maaşlarını denetim yaptıkları kurumlar tarafından ödeniyor.”
Gezi Protestoları medyadaki sendikalaşmayı artırdı
Medya bağımsızlığına yönelik eleştirilerin doruk noktasına ulaştığı Gezi Parkı protestolarının ardından medyadaki sendikalaşmanın artması raporun olumlu değerlendirmeleri arasında yer aldı. Buna göre, eylemlerin ardından başlatılan 5N1K1SENDİKA kampanyası medyadaki sendikalaşmanın yüzde 25 oranında arttığı ve sendikalarda kadın temsilci oranının yüzde 50’nin üzerine çıktı. Genç gazetecilerin sendikalaşma konusundaki kararlı tutumları sendika üyelerinin yaş ortalamasının 30’a düşmesine neden oldu.
Öneriler
Raporda söz konusu sorunları giderebilmek amacıyla öneriler de yer aldı:
- Yeni bir anayasa hazırlanmalı ve ilgili mevzuat oluşturulmalı
- İfade özgürlüğünün önemine dair tüm toplum bazında farkındalık yaratılmalıdır
- Yasaların yapım sürecinde aktif ve örgütlü katılım güvence altına alınmalıdır
- Toplumun tüm kesimleri, interneti mecra olarak adem-i merkeziyetçi yapısından ve olanaklarından yararlanmalıdır
- Medyanın mevcut sahiplik yapısının yol açtığı sorunları bertaraf edebilmesi, medya kurumlarının siyasi erkle bağlarının kesilmesi için kanunlar çıkarılmalıdır
- İletişim özgürlüğünü sağlayacak internet erişiminin bir insan hakkı olduğu kabul edilmelidir.
- Televizyon yayıncılığını düzenleyen mevzuat gözden geçirilmeli ve düzenlenmelidir.
- Otosansürün engellenmesi için özdenetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, okuyucu katılımının artırılması gerekmektedir
- Hak odaklı habercilik anlayışı geliştirilmesi gerekmektedir
- Gazetecilerin ve habercilerin çalışma şartları iyileştirilmelidir
- Gazetecilerin becerilerini geliştirmeleri yönünde maddi/manevi desteklenmelidir