Cinsel suçlarla ilgili bir araştırma, çarpıcı sonuçlar ortaya koydu: Mağdurlarının yarısı 11-15 yaş aralığında, en küçüğü 5 yaşında ve yüzde 78’i kadın... Türkiye’de suçlar çoğunlukla cezasız kalıyor, kemik yaşı yapılanları örtmek için kullanılıyor.
Hatay Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlanan dosyalar akademisyenler tarafından incelendi. Mağdurların 10 yaş ve altında olduğu 10 olayda 9’u erkek, 1’i kız çocuk. Araştırma ayrıca kızların kemik yaşı testiyle yaşlarının büyütülerek davaların düşürüldüğü veya sanıkla resmi evlilik yaptığı ve yalnızca davaların yüzde 33’ünde sanığa ceza verildiği ortaya çıktı. Araştırmayı yapan uzmanlara göre çok sayıda faktörün etkilediği kemik yaşı ile yaşın büyütülmesine karar verilerek davanın düşürülmesine yol açılması, aslında hukuka karşı bir hile. Yaş düzeltme taleplerinde ana belirleyici kriter, kemik yaşı olmamalı.
Hatay Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlanan dosyalar incelendi. Prof. Dr. Necmi Çekin, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arslan, Yrd. Doç. Dr. Hakan Kar, Uzm. Dr. Ramazan Akçan 2006-2007 yıllarında karara bağlanan 1.844 dava dosyasından cinsel suçlar ile ilgili olan 60 dosyayı incelendi.
Adli Bilimler Dergisi’nde yayınlanan araştırmanın sonuçları şöyle:
Sanıkların hepsi erkek
Cinsel saldırı mağdurlarının en küçüğü 5, en büyüğü 38 yaşında.
Mağdurların yüzde 51.66’sı 11-15 yaş aralığında.
Cinsel saldırı mağdurlarının yüzde 21.66’sı erkek, yüzde 78.34’ü kadın.
Mağdurlardan 10 yaş ve altındaki 10 olayda 9’u erkek, 1’i kız çocuk
20 kızın yaşı büyütülerek davaları düşürülmüş ve resmi evlilik gerçekleştirilmiş.
Davaların sonucunda sanıkların yüzde 33’üne ceza verilmiş.
Ceza alanların yaklaşık 5’te biri fiili livata sanıkları.
Cinsel saldırı tanıdık
Cinsel amaçlı ve hedeflenen kişinin rızası dışında yapılan ya da yaş küçüklüğü veya akıl sağlığının yerinde olmaması nedeniyle rızası geçerli olmayana yönelen tüm davranışlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar olarak tanımlanıyor. Araştırmada 3 örnek dışında diğer bütün örneklerde sanıklar tanıdık çevreden... Çalışmada sanıkların tamamının erkek ve 3 olgu dışında hepsinin tanıdık çevreden olmaları bu konuda yapılan diğer çalışmalarla uyumlu bir sonucu ortaya koydu. Bu durum, sanıkların cinsel amaçlı eylemlerini önceden planlayarak, tanıdıkları mağdurlara karşı gerçekleştirdikleri sonucunu veriyor.
Neden çocuklar?
Amerika’da cinsel saldırıya en sık maruz kalanların 16-19 yaş grubu. Tecavüze maruz kalma oranları ise kadınlarda binde 2,1; erkeklerde on binde 1.
Ülkemizde yapılan çalışmalar da kadınların erkeklerden çok daha fazla cinsel saldırıya maruz kaldığını gösteriyor ve mağdurlar 11-18 yaş arasında yoğunlaşıyor.
Çocuk olguların oranının yüksek olması, adli makamların ve ailelerin çocuğa yönelik cinsel şiddeti kabul edilemez olarak algılaması nedeniyle konunun bizzat üzerine gitmesiyle ilişkili bulunuyor. Erkek mağdurların genellikle küçük yaşlarda (10 yaş altında) olmasının nedeni, henüz psikososyal gelişimlerini tamamlamadıkları için kendilerinden yaşça büyük erkekler tarafından kandırılmalarının kolay olması. Ayrıca korku veya tehdit gibi durumlarda fiziksel olarak karşı koyma güçlerinin yetersiz olması gösteriliyor.
Sanıkların yaşı mağdurdan büyük
Bulgularda sanıkların çoğunluğunun mağdurdan 5 yaş ve daha fazla büyük ve mağdurların yüzde 86.66’sının 18 yaş altında olmasını da uzmanlar şöyle yorumluyor: Bireylerin cinsel dürtülerini genellikle beden ve ruh bakımından kendilerini koruyamayacak durumdaki kişilere veya henüz psisososyal gelişimini tamamlamamış ergenlik dönemindeki çocuklara yönelttiğini gösteriyor.
Fiili livata suçlarında cezalandırma
Çalışmada, yargılama sonucunda sanıkların yüzde 29’unun (18 sanık) ceza aldığı ve ceza alanların 12’sinin fiili livata sanıkları olduğu görüldü. Fiili livata eyleminde rıza oranının çok düşük olması ve bu nedenle zor kullanılması, erkek çocuk mağdurlarının fazla olması, olayın daha erken erken ortaya çıkması nedeniyle deliller daha kolay saptanıyor. Mahkemeler de pozitif deliller ışığında daha rahat karar alabiliyorlar.
Diğer cinsel saldırı olgularında kandırma, evlilik vaaadi ile oyalama, ahlaki anlayış, suçlanma, zarar görme korkusu, gelecek endişesi nedeniyle saldırı eyleminden çok sonra adli mercilere başvurulması ise delillerin kaybolmasına neden oluyor.
Neden gizliyorlar?
Cinsel şiddete maruz kalan bireyler; suçlanmaktan, olayın ispat edilemeyeceği veya sanığa zarar verilemeyeceğini düşündüklerinden, kendileri ve yakınlarının zarar görmesinden korktukları için çoğunlukla olayı gizliyor. Bu nedenle cinsel şiddete maruz kalan olguların oranının bilinenden çok daha yüksek olduğu düşünülüyor. Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arslan, cinsel saldırıların bilinenlerinin “buzdağının görünen parçası” olduğunu söylüyor: “Küçük yaştaki cinsel saldırıların mahkemelere yansıması daha yüksek oranda; gizlilik 13-14 yaş üstündekilere göre daha azdır. Aman kimse duymasın, rezil olmayalım diye olayın kapatıldığı çok vaka var. Görünen aslında buzdağının bir parçasıdır. Niye, ‘buzdağı’ diyoruz. Mesela Amerika şöyle yapmış: Liselere gitmiş, öğrenci kızlarla birebir anket yapmış. Diyelim ki, yüzde 40’ı ‘tacize uğradım’ demiş. Ama bunların yüzde 30’u da şikayet etmemiş. Bundan dolayı bizdeki bilinen, mahkemelere yansıyan cinsel saldırı oranları buzdağının görünen parçasıdır. Türkiye’de gideyim böyle bir anket yapalım denmemiş. Biz de okullara gidip ‘Cinsel saldırıya maruz kaldınız mı?’ diye sorsak olumlu karşılanmaz. Bir de anket yapsak bile bir kısmı yine bunu saklayacaktır. Ahlaki değer olarak görülüyor, gizleniyor.”
‘Tatlı’ya bağlanıyor
Araştırmada 20 kızın yaşı büyütülerek davaları düşürülmüş ve resmi evlilik gerçekleştirilmiş. Davaların sonucunda sanıkların yüzde 33’üne ceza verilmiş. Davaların beraat ile sonuçlanmasının nedenleri arasında hem sanık, hem mağdur olayı ahlaki bir sorun olarak değerlendirdiği için etrafın duymaması için işin tatlıya bağlanması eğilimi baskın çıkıyor. Taraflar anlaşarak davacı olmaktan vazgeçtikleri için gerçekte işlenmiş cinsel saldırı suçları beraatle sonuçlanıyor.
Sözkonusu çalışmada mağdurlardan 20’sinin yaşının büyütülmesi ile yaş yasal sınırlara çıkarılmış, evlilik yapılarak veya rıza nedeniyle davadan çekilmiş.
Kemik yaşı ile davalar düşürülüyor
Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar, “Çok sayıda faktörün etkilediği kemik yaşı ile yaşın büyütülmesine karar verilerek davanın düşürülmesine yol açılması, aslında hukuka karşı bir hiledir. Bu nedenle, yaş düzeltme taleplerinde ana belirleyici kriter, kemik yaşı olmamalı” diyor. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arslan, kemik yaşı testinin sakıncalarını şöyle özetliyor:
“Cinsel saldırı şikayetlerinin bir kısmı kızın arkadaşıyla ayrılmasından, nişanın bozulmasından sonra olur. Bir kısmı saldırı değildir; beraber olmuşlar, arkadaş olmuşlardır. Nişan bozuluyor, arkadaşlık bozuluyor veya aile içi tartışmalar nedeniyle mağdur oldum diye şikayet ediliyor. Daha sonra mahkeme sürecinde kendi aralarında anlaşıyorlar. Çocuk ceza yemesin diye veya evlenmeyi kabul ediyor. O zaman, ‘yaşlarını büyütelim, evlilik yaşına getirelim’ deniyor. 16 yaşında mahkemenin kararıyla, 17 yaşında anne-babanın izniyle evlenebiliyor çocuk zaten. 16 yaşında ise 17 veya 18 yaşına çekiyorlar. Ama bizde sıkıntı ne, yaş neden bu kadar kolay büyütülüyor? Beslenme, çevresel faktörler nedeniyle bu çocukların yaşı zaten kemik testinde olduğundan daha büyük çıkıyor. Aile, “Ben kızımın yaşını küçük yazdırmıştım” diyor. Kemik filmi çekiliyor. Yaşı 16 ise kemik yaşı 18 çıkıyor. Mahkemeler de “tamam diyor. Ve ona evlilik için izin veriliyor. Aileler kendi aralarında anlaşıyor, avukatları sayesinde de çözüyor. Doktor da haksız değil, çünkü mahkeme kemik yaşını soruyor. Yaş tespiti yapılırken nüfus kayıtlarına, kardeşleri ile arasındaki yaş farkına ve okul kayıtlarına da bakılmalı. Kemik yaşı yıllardır yerleşmiş ama bizim topluma uymuyor. Mahkemeler bunu daha ayrıntılı bir şekilde araştırmalı. Adli tahkikat bizim için daha öndedir, ama bizde bu yapılmıyor.
Cinsel saldırı merkezleri oluşturulmalı
Uzmanlar davaların önemli bir kısmının delil yetersizliğinden beraatle sonuçlanmasını dikkate alınarak; delillerin eksiksiz toplanabilmesi ve erken başvuruyu sağlayabilecek bir önlem olarak “cinsel saldırı merkezleri”nin oluşturulmasını öneriyor. “Muayene etmek de bir travmadır” diyen Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arslan, Türkiye’de de cinsel saldırı merkezlerinin kurulmasının gerekliliğini vurguluyor: “Amerika’da cinsel saldırı merkezleri var. Vakaların kısa sürede getirilmesi ve delillerin kaybolmaması için psikoloğu, adli tıp uzmanı istihdam edilen merkezler var. Bu merkezlerde tek muayene ile delillerin toplanabiliyor. Ankara, Çukurova, İzmir, Güneydoğu’da da böyle merkezler kurulabilir. Türkiye’de adli tıp uzmanı yoksa önce en yakın sağlık ocağına gidiliyor. Oradan kadın doğuma, genel cerrahiye derken, çocuk adli tıpa gelene kadar 3-4 kez muayene oluyor. Ve bazen de süre geçiyor. Böyle bir zamanın geçmemesi ve çocuğun birden fazla yere muayeneye gitmemesi sağlanmalı. Çünkü muayene etmek de bir travmadır. Bu travmaların olmaması için cinsel saldırı merkezlerinin bulunması ve hiçbir yere uğranmadan savcılık üst yazısıyla mağdurun direkt olarak cinsel saldırı merkezine uğraması, kısa sürede muayene edilmesi sağlanmalı. Böylece mağdur bir kerede muayene edilir, bulgular elde edilir, tedaviye yönlendirilir.”