Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan ile Selçuk Bayraktar, 6 bin konuğun katılımı ile Halkalı'daki Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi'nde düzenlenen nikâh töreni ile dün evlendi. Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay ise, nikâh töreni için İstanbul'da bazı yolların kapatılmasına ilişkin, "Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatıma’nın nikâhı, mescitte Hz. Muhammed tarafından bir hutbeyle ilan edildikten ve Peygamber, dinleyenlere “Rabbimden kendim ve sizin için mağfiret dilerim” diyerek hutbesini hitama erdirdikten sonra gayet sade bir törenle kıyıldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızının nikâhı ise bir memleketin en büyük şehrini "olağanüstü hal"e sokarak; devleti neredeyse tümüyle alarma geçirerek; trafiği felç, sokakları da insanlara zehir ederek; halkla düğün arasına beyaz çarşaflar gererek kıyıldı"
Tayfun Atay'ın, "Fatıma'dan Sümeyye'ye" başlığıyla yayımlanan (15 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatıma’nın nikâhı bir mescitte kıyıldı.
Peygamberin kızı, eşi Hz. Ali’nin ona “mihr” olarak verdiği 400 dirhem gümüşü (ki Ali, bunu verebilmek için zırhını 480 gümüşe satmıştır) onu çok bularak düğün masraflarına harcanmak üzere hibe etti.
Nikâh, mescitte Hz. Muhammed tarafından bir hutbeyle ilan edildikten ve Peygamber, dinleyenlere “Rabbimden kendim ve sizin için mağfiret dilerim” diyerek hutbesini hitama erdirdikten sonra gayet sade bir törenle kıyıldı.
700 civarındaki misafire ikram, bal şerbeti, hurma ve gül suyundan ibaretti. Sonra da yine hurma, yağ ve süzme yoğurttan yapılmış olup misafirlerin ancak dişinin kovuğuna gidecek miktarda bir yemek verildi.
***
1400 yıllık İslâm tarihinin bugün geldiği noktada, kendisini İslâm adına “vazifeli” arayanlardan bu toprağın payına düşmüş olanın kızı, yukarıda anlatılan “Peygamber sünneti”nden fersah fersah uzağa düşen bir düğünle evlendi dün…
Sümeyye Erdoğan’ın düğünü, dine referansla Türkiye’de iktidara gelmiş, tacını-tahtını, sarayını-saltanatını kurmuş ve ne pahasına olursa olsun onu elde tutmaya kararlı bir anlayışın İslâm’la ilişkisini kültürel, siyasal ve ideolojik açıdan doğru değerlendirme yolunda bizim için eşine ender rastlanır bir başka örnek oluşturuyor.
Daha önce de zaman zaman ileri sürdüğümüz üzere, artık Tayyip Erdoğan’da erimiş AKP siyasal pratiğinin karşılığı, İslâmcılık değil “post-İslâmizm”dir.
Ve “Sümeyye’nin düğünü” de neresinden bakılırsa bakılsın, tepeden tırnağa tam mânâsıyla post-İslâmizmin “yüzgörümlüğü” mahiyetinde karşımıza çıkan bir hadisedir.
***
Post-İslâmizm, İslâm’ın kapitalizmle, sermayeyle, servetle, şatafatla, lüksle, şaşaa ile buluşup sarmaş-dolaş olmasından çıkar.
Post-İslâmizm, dindarlığın düzenbazlıkla hemhal olup “dinbaz”lığa dönüştüğü yerde ortaya çıkar.
Post-İslâmizm, bugün kendilerine gerçeklikle hiç alakası olmayan, tamamen “simülatif” (benzetimsel) şekilde “Emir-ül Müminin” denilmeye başlanmış Müslüman muktedirlerin, kızlarını bir mescidin mütevazı, sakin, sessiz-sedasız huzuru içinde evlendirmek yerine;
Bir memleketin en büyük şehrini "olağanüstü hal"e sokarak;
Devleti neredeyse tümüyle alarma geçirerek;
Trafiği felç, sokakları da insanlara zehir ederek;
Halkla düğün arasına beyaz çarşaflar gererek;
Yemek maliyetinden yol düzenlemesine ve emniyet personelinin mesai ödemelerine kadar açılan yelpazede 1,5 milyon liraya yakın bir harcama kalemi çıkararak;
35 bin kişilik dev bir gösteri merkezinde evlendirdiği zaman ve zeminde ayyuka çıkar…
Peygamber’in kızı, kocasının zırhını satarak kendisine verebildiği 400 dirhem gümüşlük mihri çok bulup düğün masraflarına hibe eder.
“Saray”ın kızı, yukarıda saydığımız sıkıntıların 16 milyon nüfuslu koca bir şehirde yaşanmasına yol açmışlık üzerine kafa yormaya gerek duymaksızın şehir ahalisinin hayatını düğün törenine heba eder.
***
Evet, bu düğün bize İslâmcılığın bittiği, post-İslâmizmin önünün açıldığı bir süreçte olduğumuzu işaret eden çarpıcı bir yeni örnektir.
Siyasal ve ideolojik olarak İslâmcılığın şahikası, beğenilsin-beğenilmesin, tapılsın ya da nefret edilsin, karşıtları açısından tüm dehşeti ve korkunçluğu da unutulmamak kaydıyla İmam Humeyni’dir.
Ama yiğidi öldürsek de hakkını inkâr etmemek lâzım!..
İran İslâm Devrimi’nin önderi, 1979’da ülkesine döndükten 1989’da ölümüne kadar geçen zaman boyunca gösterişten alabildiğine uzak bir yaşam sürdü. Öldüğünde tek gayrimenkulü, Kum kentindeki evdi. Öldükten sonra yapılan incelemede de İran’da yaşadığı 10 yıl içinde malvarlığının artması bir yana, yaptığı yardım ve bağışlarla daha da azaldığı ortaya çıktı.
İslâmcılık bu da isterseniz (“anakronizm” pahasına da olsa) post-İslâmizme matuf bir gözle de bakmaya çalışalım geçmişe!..
Emevîler’i tarih sahnesine çıkaran ve “Arap Kisrâsı” (“Kayzer”i) namıyla maruf Muaviye’nin, İslâm’ı dünyaya tamah etmeyen “zahitçe” yaşama ülküsünden koparıp iktidarla, zenginlikle, lüks ve şatafatla özdeş bir saray dini kılan pratiği, eğer post-İslâmizme tarihsel bir karşılık aranacaksa herhalde işaret edilmesi en uygun mecradır!..
Ve işte o mecraya dikkat yöneltip dün İstanbul’da karşımıza çıkan tabloya da bakarak denilebilir ki…
Böyle olur Kisrâ’ların düğünü!..
Peygamber’in kızı, kocasının zırhını satarak kendisine verebildiği 400 dirhem gümüşlük mihri çok bulup düğün masraflarına hibe eder.
“Saray”ın kızı, yukarıda saydığımız sıkıntıların 16 milyon nüfuslu koca bir şehirde yaşanmasına yol açmışlık üzerine kafa yormaya gerek duymaksızın şehir ahalisinin hayatını düğün törenine heba eder.
Hz. Muhammed'in kızı, 400 dirhemi düğün masraflarına hibe eder, Saray'ın kızı şehir ahalisinin hayatını düğün törenine heba eder