T24 - Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'na (EİT) katılmak üzere Türkiye'ye gelen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, "Güneydoğu'daki belediyelerin iki dil talebi çok erken. Makul ve gerçekçi olmaları gerekiyor" dedi.
Talabani, Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel'in sorularını şöyle yanıtladı:
'Barış için çalış' demiş
Türkiye’deki temaslarınız arasında en çok DTK eş başkanları ile yaptığınız görüşme dikkat çekti. Aysel Tuğluk’un dediği gibi Abdullah Öcalan’a sadece selam mı gönderdiniz, yoksa başka mesajınız da var mıydı?
Selam gönderdim ve selam yani barış için çalışmasını söyledim. Biliyorsunuz İslam’da selamünaleyküm “Barış seninle olsun” anlamı taşır. O yüzden de ona sadece bu mesajı gönderdim.
Bugünkü süreçte özel bir rolünüz mü var mesajınız sadece genel anlamda bir selamdan ibaret mi?
Sadece selam söyledim, genel anlamda. Türkiye bana ihtiyaç duyarsa, benim barış için bir rol oynamamı isterse hazırım. Türkiye’nin içişlerine karışmak istemem ama Türk dostlarım benden yardım isterse hazırım.
'Türkiye, Irak’a benzemez'
Türk hükümetinden önümüzdeki 6 aylık zaman zarfında, yani genel seçimlere kadar önemli adımlar bekliyor musunuz?
Bence bunu beklemek ne mantıklı ne de makul. Seçimlere kadar beklemeniz gerekiyor. İnşallah seçim sonuçları çok iyi olacak. Türk hükümetinin müsamaha gösterebileceği şeyler istemeleri gerek.
Kendi ülkenizde Kürtlerin sahip olduğu federe modelin Türkiye içinde işe yarayacağını düşünüyor musunuz?
Hayır, hayır. Irak Kürdistan’ı ile Türkiye arasında büyük fark var. Türkiye’nin kendi özel koşulları var, bizim ayrı koşullarımız var. Buradaki sorun ile Irak’taki sorun farklı. Hatırlarsınız federal yapı Türkiye’de rahmetli Cumhurbaşkanı Özal tarafından gündeme getirilmişti. Onun bahsettiği Almanya’daki gibi özel bir federasyon modeliydi, yani etnik bölünmelere dayalı olmayan bir yapı. Sonuçta bugün söyleyeceğim Türkiye’nin kendi koşulları var ve Irak’taki deneyimi
Türkiye’de kopyalayamayız.
Tuğluk, Türk ve Sakık ile yaptığınız görüşmeden izlenimleriniz nedir?
Bu iki centilmen ve hanımefendi makul insanlar. Son derece gerçekçiler. Türkiye’deki durumun farkındalar. Barışçıl bir siyasi çözüm istiyorlar, savaşa kesinlikle karşılar. Barış istiyorlar, Türkler, Kürtler ve diğerleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini istiyorlar.
'Kürtler istediğini yapıyor'
Türk hükümetinde de benzer bir yaklaşım görüyor musunuz?
Evet, şu anda kesinlikle evet. Bir politikadan diğerine büyük sıçramalar bekleyemezsiniz. Sahada olanlara bakın. Kürtler Diyarbakır’da ve diğer şehirlerde özgürce toplantı yapabiliyor, mecliste temsil ediliyorlar ve istediklerini söylüyorlar. İstedikleri yayınları yapabiliyorlar. Kürt kimliğini inkar eden kimse yok. Kürtçeyi kendi aralarında, şehirlerde, köylerde, kahvehanelerde konuşabiliyorlar. Özel okullarda Kürtçe öğretim var. Bütün bunlar büyük adımlar, 10 yıl önce söz konusu bile olamayacak gelişmeler. Ak Parti’nin bölgede yaptıkları çok önemli, ekonomik projeler özellikle. 8 yılda yapılanlar son 30 yıla bedel. Biz Irak’ta bir hata yaptık, hep siyasi taleplere yoğunlaştık, altyapıya, tarıma yoğunlaşmadık. Burada olanları çok olumlu buluyorum. Ancak elbette sorunun nasıl çözüleceği Türk hükümetine ve halkına bağlı. Irak’ta çözüm Irak halkına bağlıydı. Biz Iraklı Kürtler olarak tüm Iraklılar kabul etmeseydi haklarımıza sahip olamazdık. Irak Anayasası’na oy veren 12 milyonun sadece 2 milyonu Kürt’tü, gerisi başka. Türkiye’de sorunu çözecek olan halktır, halkların aralarında uzlaşması, anlaşması gerekiyor.
Güneydoğu’daki belediyelerin iki dilli bir yaklaşım talebini bu aşamada makul buluyor musunuz?
Çok erken. Makul ve gerçekçi olmaları gerekiyor. Söyleyeceğim budur.
'Çözüm empoze etmeyiz'
Aylardan sonra Irak’ta yeni hükümet kuruldu, ancak bir taraftan da hem Sünni hem de Şii gruplar kendi içlerinde özerkliği tartışıyorlar. Cumhurbaşkanı olarak bu tartışmaların Irak’ın geleceğini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Tamamen onlara kalmış. Irak Anayasası’na göre bir ile üç eyalet bir araya gelip bölge olmayı talep edebilir. Eğer bu talep o alanda yaşayan halkın üçte ikisi tarafından kabul edilirse, parlamento bunu onaylar. Yani kim ne istiyorsa kendine kalmış, biz kimseye çözüm empoze etmeyiz. Eğer Kürdistan deneyimini örmek almak istiyorlarsa kendileri bilir.
Peki ya Kerkük’ün nihai statüsü?
Ben bilemem Kerkük halkı ne istiyor. Bunu onlara sormanız gerekiyor.
'Barzani öyle demedi'
KDP’nin son kongresinde Mesut Barzani bu konuda net ve keskin konuştu ama. “Kerkük Kürdistan’ındır. Bunu tartışmaya açmıyoruz” dedi...
Hayır öyle demedi. Ben oradaydım ve çok dikkatli dinledim. Kerkük Kürdistan’ın içinde olmalıdır demedi. Hatta şunu da hatırlattı; Biz Kürtler olarak kendi kaderimizi tayin hakkını Irak’ın sınırları içinde kullandık. Kürtlerin yüzde 95’i birleşik, federatif ve demokratik bir Irak için oy verdi. Sayın Barzani ne Kürtlerin ne de KDP’nin ayrılıkçı olmadığını anlattı, federatif ve demokratik bir Irak’a bağlı kalacağımızı açıkça söyledi. Biz birleşik Irak’tan yanayız, ayrılıkçı değiliz. Size hatırlatmak isterim Saddam döneminde insanlar, Saddam devrildikten sonra bizim ayrılmak isteyeceğimizi düşünüyordu. Ben de onlara “Saddam gidince ben Bağdat’ta olacağım göreceksiniz” diyordum. Bakın bugün neredeyim?
'Stratejik dostunuzum'
Türkiye’ye bir kırgınlığınız var mı?
Ben Türkiye’nin stratejik bir dostuyum. Her zaman Irak ve Türkiye arasındaki stratejik ilişkileri savunmuş kişiler arasındayım. Bir Arap gazeteci benimle ilgili şöyle yazdı: “Cumhurbaşkanı Talabani’yi tanımıyorum ama uzaktan beğeniyorum. Çünkü bir taraftan Sistani’yi öbür taraftan Condelezza Rice’ı öpüyor. Bir taraftan İran’ın öbür taraftan Amerika’nın dostu. Hem Kürt hem de Türkiye ile iyi ilişkilerden yana...”