Gündem

Star Başyazarı'ndan cemaate: Ahh bacılar; en çok bu masumiyetin nasıl çarçur edildiğine yanarım

Taşgetiren: Camia "Şefkat tokadı yedik" deyip kendini irdeledi mi?

08 Kasım 2015 18:11

Gülen cemaatini eleştiren Star Başyazarı Ahmet Taşgetiren"Dev bir yapı vardı ve onun yüzü bir gün Kılıçdaroğlu oluyordu, bir gün Demirtaş, bir gün Amerika, bir Brüksel, bir gün Bülent Keneş, bir gün Emre Uslu, bir gün Emniyetçiler, bir gün Yargı kumpasçıları ve bir gün, Adliye önünde Cevşen okuyan Bacılar" dedi.

Ahmet Taşgetiren, yazısında "Ahh, bacılar... Yanarım yanarım da en çok bu masumiyetin nasıl çarçur edildiğine yanarım. Bir de islami yapılanmaların bozgunlarda özeleştiri yapamıyor ve birbirini tekrarlayan bozgunlar yaşıyor olmasına yanarım" ifadelerine yer verdi.

Ahmet Taşgetiren'in Star gazetesinin bugünkü (8 Kasım 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

 

İş yerimin Cağaloğlu’nda olduğu günlerdi. Vapurla Üsküdar’dan Eminönü’ne geçiyordum. Yanıma birisi geldi.

- Ahmet Abi, dedi, ben sizi tanıyorum, biraz konuşabilir miyiz?

Konuştuk, konuştuk. O günlerde bir yerel seçim vardı. Bir partiye mensuptu.

- Nasıl, dedim, seçimlere giriyor musunuz?

- Giriyoruz, hem de bütün Türkiye’de, dedi.

- Başarı şansınız ne, dedim.

- Büyük bir başarı göstereceğiz, buna inanıyorum, dedi.

- Sen de aday mısın, dedim.

- Adayım, Beykoz’dan, dedi.

- Başaracak mısın, nasıl görünüyor, dedim.

- Kesinlikle abi, dedi.

Vaktiyle Mücadele Birliği bünyesinde bulunmuştuk. Sonra peyderpey ayrılışlarla Mücadele Birliği çok çok küçülmüş ama bir grup hala orada kalmıştı. “Liderimiz” diye sahiplenilen kişinin arkasında durmakta devam ediyorlardı. Önce Islahatçı Demokrasi Partisi’nde siyaset yapılmış, sonra Millet Partisi ele geçirilmiş, orada siyaset yapılmaktaydı.

Lider vardı, örgüt vardı, kadrolar hala “Zafer” beklentisi içindeydi ama Türkiye’deki siyasi karşılık nerede ise sıfırlanmıştı. Kadrolar 2. Dünya Savaşının bittiğinden habersiz Japon askerleri gibiydi. Belli ki Liderlik, hangi saikle olduğu kolay tahmin edilebilir şekilde, kadroların bağlılığını sürdürebilmek için onlara böyle bir “Zafer” beklentisi empoze etmekte, onlar da buna inanmaktaydılar.

Hiç kimse sokakta herhangi bir çocuğun seslendireceği “Aaaa, kral çıplak” çığlığını atamıyordu.

O yapı, o Liderlik, o kadrolar hala, binde bilmem ne kadar karşılıklarla varlığını sürdürüyor.

Yapı dağılıyor ama geride Liderliği sorgulamayan bir kitle hala kalabiliyor. Bilmem Liderlik bunda nasıl bir tatmin buluyor?

***

1 Kasım seçimleri “Liderlik sorgulamaları”nı yeniden gündeme getirdi. Deniyor ki, 1 Kasım’da da 7 Haziran’daki gibi bir sonuç çıksaydı, Ak Parti’de de liderlik sorgulanırdı.

CHP’de, MHP’de, HDP - KCK - Kandil - İmralı’da liderlik sorgulanıyor.

Neden, çünkü hepsi kaybetti.

Peki bu sürecin bir başka kaybedeni, hatta en büyük kaybedeni yok mu?

Gülen camiasını kastediyorum.

Bugün gazetesinden ayrıldığımın bir gün öncesi yazdığım yazıda “Bu süreçte en çok Cemaat kaybedecek” diye yazmıştım. N’oldu şu geçen sürede? Kaybede kaybede ilerlemiyor mu süreç? İnsanlar kaybediliyor, yılların içinde elde edilen birikim kaybediliyor ve çok daha temelde Yapı’nın kendisi kaybediyor.

Evet, belki teselli malzemeleri bulunabilecektir. Her zaman olduğu gibi. Üç kişiye düşülür ve Geride en kahraman olanlar kaldı, denir. Çürükler fire verdi, denir. Yüreği yetmeyenler gitti, denir. 

- Acaba Liderliğin bir yanlış hesabı olmuş olamaz mı?

- Acaba bizde de bir şeyler yanlış yapılmış olamaz mı?

Ak Parti 7 Haziran’da 8 puan oy kaybetti, kendine baktı, onlarca platformda kendini eleştiriye açtı, en ağır eleştirileri dinledi, not aldı, ortaya binlerce sayfalık özeleştiri dokümanı çıktı. 

- Tamam, dedi, yaralarımı saracağım.

Peki Camia baktı mı kendine?

Hiç olmazsa, “Şefkat tokadı yedik” dedikten sonra, şefkat tokadının hangi yanlışlar sebebiyle vurulduğunu tek tek irdeledi mi?

Bir ara yazdım:

- Olan bitenden Fethullah Gülen’in haberi varsa bir vahim, haberi yoksa daha vahim, dedim.

Evet, öyleydi, haberi varsa, ortada çok derin bir liderlik zaafı var demekti, haberi yoksa, ortada insicamlı bir cemaat yapılanması değil, başıbozuk, erken kalkanın vitrin düzenlediği bir  yapı var demekti.

Dev bir yapı vardı ve onun yüzü bir gün Kılıçdaroğlu oluyordu, bir gün Demirtaş, bir gün Amerika, bir Brüksel, bir gün Bülent Keneş, bir gün Emre Uslu, bir gün Emniyetçiler, bir gün Yargı kumpasçıları ve bir gün, Adliye önünde Cevşen okuyan Bacılar...

Ahh, bacılar...

Yanarım yanarım da en çok bu masumiyetin nasıl çarçur edildiğine yanarım.

Bir de islami yapılanmaların bozgunlarda özeleştiri yapamıyor ve birbirini tekrarlayan bozgunlar yaşıyor olmasına yanarım.