Gündem

'Soruşturma Yargıtay'a saldırıdır'

Adalet Bakanlığı tarafından hakkında soruşturma başlatılan YARSAV Başkanı Eminağaoğlu, 'Yargıtay'a sonunda müfettişler de sokuldu' dedi.

17 Nisan 2009 03:00
Adalet Bakanlığı tarafından hakkında soruşturma başlatılan YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, 'Yargıtay'a sonunda müfettişler de sokuldu' dedi.

YARSAV Başkanı Eminağaoğlu'na soruşturma

Adalet Bakanlığı'nın ikisi adli, ikisi de disiplin olmak üzere yürütülen soruşturmada savunmasını istediği YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, dün akşam NTV'de Can Dündar'ın sorularını yanıtladı.

'Bu Yargıtay'a saldırıdır' diyen Eminağaoğlu, "Şimdiye kadar Yargıtay'da görev yapanlar hakkında Adalet Bakanlığı müfettişleri değil, Yargıtay'dan görevlendirilen muhakkikler soruşturmaları yaparlar ve sonucu bakanlığa gönderirlerdi. Yargıtay bakanlıktan bağımsızdır. Oraya teftişi sokamazsınız. Şimdi Yargıtay'a müfettişler sokuldu" dedi.

Eminağaoğlu'nun açıklamaları şöyle:

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 'YARSAV değil, 'YARSAP' tanımı yapmıştı. Sizce bu intikam operasyonu mu?

Bu, Sayın Bakan'ın özgürlüklere bakışını gösteriyor ve fazla bir şey söyleyememe gerek yok. Avrupa ya da dünyanın diğer ülkelerinde, yargıda örgütlenme yoluna gidip de üst üste iki kez kapatma yasasıyla, iki kez kapatma soruşturmasıyla ve şu anda da başkanının ihracıyla karşılaşan bir kurum yok.

İtalya'da Mussolini döneminde, Almanya'da Hitler sonrasında, Sırbistan'da Milesoviç döneminde olan olaylar bunlar ve demek Türkiye de bunu yaşayacakmış. 'Hukuk devleti' söylemini sahiplenip savunanlar, böyle bir tablo yarattılar.

Ne isteniyor sizin hakkınızda?

Soruşturmanın son derece gizli olduğu ve ihlal etmemem gerektiği söyleniyor. Ama bunu söyleyen Adalet Bakanlığı yargı reformunu, evrenselliği, özgürlükleri dilinden düşürmüyor. Evrensel kurallar diyor ki; 'ben istersem gizlilik söz konusu olmaz.' Adalet Bakanlığı bu evrensel kuralları işine gelirse görüyor gelmezse görmüyor.

Yargıtay ek binasında YARSAV Başkanı olarak açıklamalarda bulundum. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak konuşmadım. Bu Adalet Bakanlığı'nı ilgilendirmez. Eğer müdahale ediyorsa bu, 'ifade ve örgütlenme özgürlüğüne' bir vesayet ve müdahaledir. Çağ dışı bir yaklaşımdır.

Yaptığım açıklamalar Arap ve Avrupa gazetelerinde yer aldı. Avrupa Partementosu Türkiye Raportörü bizimle görüştü ve hukuki konularda görüş alışverinde bulunmamıza karar verdik.

Açıklamamızı İngilizceye çevirerek onlara ilettik. Avrupa Parlemontosu'nda oylanan son 'Türkiye Raporu'nda, insan hakları ihlallerinin arttığı ve bu ihlallerin yapılmaması gerekliliğinin altı çizildi. Bu bizim onlara ilettiğimiz dökümanlardan kaynaklandı. Bu olay Avrupa'ya yansıdığı için biz suçlanıyoruz.

Bu sporuşturmadan ne çıkar?

Türkiye'de hukukun üstünlüğünü tescil edecek bir soruşturma olacak. Bu soruşturmaya gülüyorum. Çünkü hukukun üstünlüğüne inanıyorım.

Bakın ben neyle suçlanıyorum: 'Adalet Müfettişleri'nin telefonları izleme dinleme yetkisi olduğunu dile getirerek kamuoyunda infial yaratmakla.' Suçu olmadan nasıl yargıç ve savcının telefonları için iletişim tespit kararı alınabilir. Bunun gibi örnekler çok fazla.

Neyle suçlanıyorum: Uykusuz, aç, susuz bırakılarak alınan ifadelerin; kötü muamele, hukuki değer taşımadığını söylemişiz. Evet hukuk bunu söylüyor. Bunu dile getirerek, devam eden davalarda yargı organları üzerinde baskı oluşturmuşuz. Bunu söyledim, yine söylerim ve söyleyeceğim. İstanbul'da devam eden malum davada ben madur durumdayım. Beni o davaya sürüklemek isteyen yayınlar hakkında suç duyurusunda bulundum. Bana iftira atıldığı gerekçesiyle o habeleri yapanlar hakkında kamu davaları açıldı.

Neyle suçlanıyorum: Sabih Kanadoğlu'nun evinden, 'akşam 19.40'ta bir gazeteciye evin önünden açıklama yapacak' diye mesaj göndermişim. Evet evindeydim ve mesajı yolladım. Bu benim telefonlarımın izlendiği gösteriyor.

Neyle suçlanıyorum: Hrant Dink olayında, böyle bir yolla, hiç kimse müdahil olamaz demişim. Neden müdahil oluyorlar; 'Türk vatandaşı olduğu ve suçtan zarar gördüğü için.' Böyle bir yolu açarsanız, davaya bakan yargıç da Türk, o da suçtan zarar görüyor ve suçtan zarar gören yargıç o davaya bakamaz; hiçbir yargıç bakamaz. Ben bunu görevim nedeniyle de yazdığım yazıda belitmiştim. Yargıtay da 'doğrudur' demiş. 'Müdahillikler olmaz' demiş. Hrant Dink dosyasını görevim nedeniyle okuyan ve 'suç yok, müdahillik olmaz' diyen bir savcıyım. Bunlarla suçlanıyorum.

 
Adalet Bakanı soruşturma izni verdiği için başlangıç yapıldı. Bu Yargıtay'a saldırıdır. Şimdiye kadar Yargıtay'da görev yapanlar hakkında Adalet Bakanlığı müfettişleri değil, Yargıtay'dan görevlendirilen muhakkikler bu soruşturmaları yaparlar ve sonucu bakanlığa gönderirlerdi. Yargıtay bakanlıktan bağımsızdır. Oraya teftişi sokamazsınız. Şimdi Yargıtay'a müfettişler sokuldu.

Ben savunmamı verdikten sonra, bu müfettiş görüşünü yazacak ve bakan 'evet' derse disiplin yönünden HSYK'ya, yargılanmam yönünden de Yargıtay'daki ilgili daireye gidecek. Ancak tüm eylemler YARSAV Başkanı olarak yaptığım eylemlerdir. Kamusal görevimle ilgili olmadığı için Adalet Bakanlığı'nı ilgilendirmez. Bağımsız yargının ne hale getirildiğinin somut bir örneği ile karşı karşıyayız.

Bu hafta Diyarbakır'dan tüm Türkiye'yi kapsayan, İstanbul'dan tüm Türkiye'yi kapsayan soruşturmalar yürütülüyor. Bu sadece sıkı yönetim savcılıkları tarafından yapılabilir. Ama onlar bile bunu böyle yapmadı. Türkiye'de savcılılar yetki alanlarının dışında işlemler yapmaya başladı. Bu sıkı yönetim savcılığı uygulamasıdır. Adalet Bakanlığı bunun için savcılıkların üzerinden elini çeksin. Ben bağımsız ve etki altında kalmayan yargıya sonuna kadar güveniyorum. Türkiye'de bir şey ortaya atılıyor ve suçsuzluğunuzu ispatlama durumunda kalıyorsunuz. Siz peşinen suçlu ve mahkumsunuz. Yargılamalar ne yazıkki bu hale getirildi.