Sözcü yazarı Soner Yalçın, 24 Haziran seçimlerinin ardından CHP’de başlayan Muharrem İnce-Kemal Kılıçdaroğlu gerilimine dair bir yazı kaleme aldı.
CHP’deki asıl sorunun liderlik değil, ‘halkla ilişkiler ve dil’ olduğu değerlendirmesinde bulunan Yalçın, “CHP, halkı/seçmeni ‘müşteri’ olarak görmektedir. Bu sebeple, daha ‘sağcılaşıp’ seçmen oyunu alma gibi yüzeysel/basit ‘siyasi matematik hesapları’ yapmaktadır” dedi. Yalçın, “Partiyi geliştirmek ile partiyi muhafazakarlaştırmak/durağanlaştırmak arasında dağlar kadar fark vardır” diye ekledi.
"CHP'ye yeni genel başkan değil. Partinin programını, kültürünü, değerlerini koruyacak yeni 'yapı' lazım" diyen Yalçın, "Beni genel başkanın kim olacağından çok, geleceği planlayacak parti çizgisi ilgilendiriyor" yorumunda bulundu.
Yalçın'ın "Beyaz CHP" başlığıyla Sözcü gazetesinin bugünkü (18 Temmuz 2018) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Önce kafa karışıklığını giderelim…
CHP…
Laik, demokrat, vatanperver'dir.
Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine-Atatürk devrimlerine bağlıdır.
Bağımsızlıkçı'dır.
Güçler ayrılığı ilkesini benimsemiştir.
Temel özgürlüklerin savunucusudur.
Küreselleşmeye mesafelidir; sosyal devletten yanadır; halkçıdır.
Parti programı/teori ve tarihsel pratiği bu kadar net olmasına rağmen maalesef kafası karışıktır! Bu yönetim zafiyetine yol açmaktadır.
Bu sebeple…
Araştırma, planlama, değerlendirme, örgütlenme gibi temel çalışmalara gereken önemi vermemektedir. (Örneğin, “mevcut gidişattan memnun olmasa bile” seçmenin kötü mevcudu, bilinmeyen iyiye neden tercih ettiğini analiz edememektedir.)
Salt tepeden inme “siyasi mühendislik” çalışmalarıyla başarılı olacağını düşünmektedir.
Bu sebeple…
CHP'nin “halkla ilişkiler”/”dil” sorunu vardır. Halkı/seçmeni “müşteri” olarak görmektedir.
Bu sebeple…
Daha “sağcılaşıp” seçmen oyunu alma gibi yüzeysel/basit “siyasi matematik hesapları” yapmaktadır. (“Tevekkül Halk Partisi!”)
Aslında…
Halkla ilişkileri bile göstermeliktir; panel ve konser düzenlemenin ötesine geçmemektedir.
Sosyal medyada mesaj göndermeyi, aynı görüşte olan insanların bir araya geldiği çeşitli salon toplantıları-miting yapmayı halkı kazanmak için yeterli görmektedir. Oysa çok daha fazlasına gereksinim olduğu açıktır.
Çağımızda iletişim çalışması bir ilişki çalışmasıdır. İki üç sözle olmaz bu.
Partiyi geliştirmek ile partiyi muhafazakarlaştırmak/durağanlaştırmak arasında dağlar kadar fark vardır.
Ancak meselem…
Sürekli artık kangrenleşen “CHP yarasını kaşımak” değil; ısrarla çözüm yolları aramaktır. Yoksa, diğeri çok kolay…
Yozlaşmanın ürünü
Parti, yardımlaşmadır özünde.
Yardımlaşma, tüm ahlak öğretilerinin temelidir.
İnsanlar tarih boyunca dernekler, vakıflar, partiler ve benzerleri aracılığıyla örgütlenerek, yardımlaşma etkinliklerinde bulundu.
Yardımlaşma için gönüllülük esastır.
Gönüllü, başkalarına yardım etmek için bir çıkar beklemeden, kendi hür iradesi ve isteğiyle emek ve zaman harcayan kişidir.
Gönüllülerin oluşturduğu partinin ana hedefi, adil, özgür ve paylaşımın hakça yapıldığı eşitlikçi toplum kurmaktır.
Fakat…
Neoliberalizmin -ikinci kez- tarih “pazarına” çıkması; ve Sovyetler Birliği'nin yenilmesi yardımlaşma ve gönüllülük esasını yıktı.
Küreselleşmeyle “yardımlaşma” yerini “kazan-kazan” anlayışına bıraktı. “Kimse kimseye karşılıksız bir şey vermez; itibarıyla yapılan iyiliğin size de bir şey kazandırması gerekir” görüşü hakim oldu insanlara…
“Merhamet”, “paylaşım”, “dayanışma” gibi kutsal-iyiliksever sözler-etkinlikler unutturuldu.
“İnsan öğesi” iğdiş edildi. Kavramların içi boşaltıldı…
Yoksulluk-işsizlik kimin umurundaydı artık?
“Gelecek” demek daha çok tüketim demekti.
Bu amaçla toplumsal dokular tahrip edildi…
Değerler değersizleştirildi…
Bireycilik kutsandı…
Kültürel yozlaşmalar “moda” yapıldı…
“Her koyun kendi bacağından asılır” dönemi başladı!
Kendi çıkarlarını önceleyen ve günü kurtaran politikacılar-politikalar “pazara” sürüldü.
Her şey gibi siyaset de ticarileşti; para kazanmanın aracı yapıldı.
Büyük şairimiz Özdemir Asaf'ın dizeleriyle açıklarsak, “bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.”
CHP “beyaz” idi; ve -İSKİ rüşveti gibi- kirliliği hemen fark edildi!
Kılıçdaroğlu mu, İnce mi?
CHP'ye yeni genel başkan değil.
Partinin programını, kültürünü, değerlerini koruyacak yeni “yapı” lazım.
Bu, salt genel başkanı değiştirerek gerçekleşmez.
Öncelikle CHP kafa karışıklığından kurtulmalıdır.
Soru basit:
İdeolojik-siyasi olarak Kılıçdaroğlu neyi yapamadı da Muharrem İnce onu yapacak?
Kılıçdaroğlu ile İnce arasında politik ne fark var, bilmiyorum. Sadece belagat/güzel konuşma üzerinden “iyi” ya da “kötü” değerlendirmesi yapılıyor!
Bu tartışmanın içeriği bile insanı karamsar yapıyor; küreselleşmenin kitleleri ne derece etkilediği ortaya çıkıyor!
Dünyada en çok satış yapan “Gerilla PR” bir halkla ilişkiler kitabıdır; ve yazarı ABD'li Michael Levine'dir. (Michael Jackson'dan Bill Clinton'a kadar çok kişiye danışmanlık yaptı.)
Diyor ki:
“Yaşam temposunun çok artması, aşırı bilgi yüklenmesi ve üzerindeki zaman baskısından dolayı insan her şeyi birbirine karıştırıyor!”
Televizyon, radyo, gazete, dergi ve elektronik ortamdaki bilgiler beynimizi zehirleyen dev bir veri topu!
Sağlıklı düşünmemize zaman tanımıyorlar. İnsanın -metalaşan-duygularına yenik düşüp sürü'ye kapılmasına ortam hazırlıyorlar!
Frank Furedi, “Nereye Gitti Bu Entelektüeller” kitabında, neredeyse kutsanan bu durumu “bayağılaşma” diye açıklıyor.
Oysa… Einstein'ın dediği gibi, “gerçeğin arayışında olmak, ona sahip olmaktan daha değerli!”
Küreselleşme ideolojisiyle “tüketici” yapılanlar; dün televizyon performansına bakarak Kılıçdaroğlu'nu genel başkanlığa taşıdı, bugün miting konuşmalarından etkilenerek İnce'yi aynı koltuğa oturtmak istiyor!
Beni genel başkanın kim olacağından çok, geleceği planlayacak parti çizgisi ilgilendiriyor. Çünkü:
Teori yoksa pratik günü kurtarma telaşına düşer!
Vizyon/misyon olmadan ne taktik olur, ne eylem olur, ne de zafer kazanılır!