Gündem

"Selahattin Demirtaş'ın soyadı, KHK ile 'Tozteneke' yapılmalı!"

"Zaten kendisi Türkiye Barolar Birliği üyesi, avukat"

11 Şubat 2018 15:28

Ahmet Tan*

Dört pazardır yoktum. “İzin kullandığım” belirtildi. İznimi hastanelerde kullandım. Yazarı, yöneticisi, muhasebecisi, aşçısı, aylarca, hatta yıllarca hapishanelerde yatan gazetenin bir ferdinin hastanede yatması elbette haber teşkil etmez. 
Zaten bizim gazetede yazar çizerin, kendi “ahval-i şahsiyesi”nden söz etmesi usulden değildir. Oysa benzetmek gibi olmasın çok satışlı gazetelerin yazarları değil kendilerinden söz etmek, kırılan ayaklarını bile ülke gündemine sokmakta mahirler. 
Bizler ise Cumhurbaşkanı ile yatıyor, AKP lideri ile kalkıyoruz. Niye mi? 
Gerçek bölünmez bir bütündür de ondan. İzninizle Umberto Eco ne diyordu:
“Gerçek bütündür... Kendisinin bizim çıkarlarımız ya da utancımız tarafından eksiltilmesine izin vermez.”

***

Adalet Bakanlığı’nın (yoksa bakanın mı?) özel izniyle Silivri ve Maltepe’ye yaptığım arkadaş ziyareti bronşitimi azdırmakla kalmadı, bir de 8 hafta sürecek bir zatürreye mal oldu. 
Oysa, gün ışığından, pencereden mahrum beton “görüşme hücresi”nde sadece dört saat kalmıştım. Arkadaşımız Emre İper ise kanıtsız tanıksız 9 ay yattı çıktı. Akın Atalay ile Murat Sabuncu 1 yılı çoktan devirdiler. Ahmet Şık zaten, değil zamana, her şeye meydan okuyor. 
Maltepe’deki Enis Berberoğlu için ise savcı bey “müebbetten” söz ediyor! Enis’e birçok şey vız gelip tırıs gidiyor. Hatta bu haftaki “İstinaf duruşması” bile! 
Toplam 4 saat geçirdiğim beton kafeste onlar binlerce 4 saat geçirdiler. Ve maşallah madden de manen de aslan gibiler.

***

Çok satışlı yazarlar gibi sözde “şahsi” ve “gayri siyasi” takılacaktık. Ama dedik ya, gerçek bir bütün. Bu ülkenin her gerçeği de ne yazık ki, dönüp dolanıp iktidarı da aşıyor, muktedire dayanıyor.
Genellikle önce yazı yazılır sonra ona uygun bir başlık atılır. 
Bu defa önce başlığı yazdım. Sonra yazı kendini yazdı. 
Yılbaşını ve doğum günümü geçirdiğim hastane odamın manzarası bana bu başlığı dayattı. Geçen yıl kaçak diye yıkılan 12 katlı yapının yerine 38 katlısı dikilmiş. Yer demir gök beton! 
Gece ateşlenince sayıkladığımı söyleyen hemşirelere, biraz da mahcup “Neler söylüyordum?” diye sordum. “Sevdiğim... Sil... Sili... gibi bir şeyler. Ama tam anlaşılmıyordu!” dediler. 
“Sili...”den “Silivri” akıllarına gelmiş olabilirdi. Belki de, Cumhuriyet’te yazan birinin sayıklayacağı en uygun sözcük diye düşündüler! Ama alakası yok. 
Birden anımsadım. Faruk Bildirici’nin 2000’de yazdığı kitabının adını sayıklamıştım. 
O günkü Hürriyet’in manşeti “Silueti bozan 16/9 kuleleri yasallaştı” idi. “Siluet” Fransızca. Anlamını Türkçe Sözlük (TDK) “karartı” diye açıklıyor. 
Keşke, kararan sadece Sultanahmet Camisi’nin silueti olsaydı. Tüm ülke mazisiyle geleceği ile ampulün saçtığı karanlığa itiliyor. Ama Allah var. TayyipBey kısmen de olsa bunun da önlemini alıyor. Silueti bozuldu diye Çamlıca tepesine, 6 minareli Sultanahmet’ten daha görkemlisini yaptırdı. Ama takdir edelim ki, bu kez itibardan tasarruf etti. Şehir efsanesindeki “Altı yerine altın minareli cami” söylemine kulak asmadı. Sultanahmet’i sollayıp yedi minareye ise cesaret edemedi. Çünkü ortasında Kâbe’nin yer aldığı Haremüşşerif yedi minareliydi. 
Dünkü en kahraman öneriyi ise TBMM Başkanı yaptı: “Adı, Recep Tayyip Camisi olsun”. Olsun, yanında da türbe inşa edildiğine göre! 
Bildirici’nin “siluet” dediği, ülkeye gölgesi düşen 28 ünlü şahsiyetin portresi. Yazıldığı yıllarda henüz karartısı düşmediği için aralarında Tayyip Bey yok. 
Kitabın eksiğini bu yazı ile doldurmak gibi bir niyetim yok. Dokunan yanıyor. 
Naçiz niyetimiz sadece bir öneri. 
Bugün HDP Kongresi var. Kürt olduğu halde soyadı Türk olan Ahmet Türk gibi birçok delege veya üye orada olacak. Varlıkları yetmez gibi soyadları ile can sıkacaklar. 
Oysa Tayyip Bey ne buyurmuştu: 
“Türk ve Türkiye ismini layık olanlar kullanacak!” 
Üstelik yetim Ahmet Türk’ü büyüten üvey annesinin adı da “Türkiye” imiş. Sayın Türk, Mardin Belediye Başkanlığı’na layık görülmediği için görevinden alınmıştı. Peki, Türk soyadına layık mı? Ya Hz. Muhammed’in ilk ismi olan Ahmet’e? 
Kurumların adını değiştirmek yetmez. Kişilere de el atılmalıdır! Mesela bir emekli amiral Türker Ertürk var. Her taşın altından çıkıyor. Tayyip Bey’e harfiyen muhalif. Yani ne adına layık ne de soyadına. O öyle kalacak mı? 
Hapiste de olsa, taş gibi, yüzde 12’lik rakibi Selahattin Demirtaş var. Soyadı ile “çok sağlam, çok dayanıklı” gibisinden sürgit bir algı yönetimi yapıyor. Bir KHK ile soyadı “Tozteneke” yapılmalıdır. Zaten kendisi Türkiye Barolar Birliği üyesi avukat. Böylece hem bir taşla iki kuş vurulmuş olur, hem de ülkemizin silueti daha sevilesi hale gelmiş olur.


* Bu makale, ilk olarak Cumhuriyet'te yayımlanmıştır