KKTC'de bugün yapılan erken genel seçimi önde tamamlayan ana muhalefet Ulusal Birlik Partisi (UBP), Kıbrıs müzakerelerinde, "öngörülen federasyona, ancak adadaki iki bağımsız ve egemen devletin oluşturacağı konfederal bir yapı noktasından başlanıp evrim yoluyla ulaşılabileceği" görüşünde.
UBP'nin seçim bildirgesinde duyurduğu dış politika ve savunma konularındaki görüşlerde, "UBP, Kıbrıs'ta bir anlaşmanın ancak iki halkın, iki devletin temsilcileri arasında yapılacak görüşmeler yolu ile sağlanabileceği görüşündedir ve daha önce olduğu gibi bu yöndeki süreçleri desteklemektedir" deniliyor.
"UBP, KKTC Cumhurbaşkanına Anayasal görevine sadık kalarak Kıbrıs Türk Halkı'nın egemenliğini, eşitliğini, güvenliğini içeren bir anlaşma için ortaya koyacağı tüm çabalarda tam destek verecektir" ifadesine yer verilen bildirgede, özetle şöyle deniyor:
"UBP, 'ben yaparım olur' zihniyetine karşıdır ve Cumhuriyet Meclisinde temsil edilen siyasi partilerin Kıbrıs konusunda ortak bir platformda buluşmasını sağlamak için uğraş verecektir.
UBP, Anavatan Türkiye ile olan tarihi, stratejik, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel bağlarımızı yaşamsal olarak görmektedir ve bunları daha da geliştirecektir.
Kıbrıs konusu 'Ulusal bir Davadır'. UBP, Kıbrıs konusundaki süreçleri Anavatan Türkiye ile birlikte uyum içinde devam ettirecektir.
UBP, barışçı bir partidir ve komşu Rum Devleti ile halkına karşı olumsuz duygular beslememektedir. Partimiz, karşılıklı saygı anlayışına bağlı kalınması ve eşitlik koşulu ile Rum siyasi partileri ile diyalog içerisinde olmayı, aynı şekilde iki Halk arasındaki güvensizliği gidermeye yönelik etkinlikler düzenlenmesini gelecek açısından yararlı görmektedir.
UBP, çağdaş değerlere bağlıdır, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi ve demokrasiye yürekten inanmıştır; KKTC'deki tüm partilerden çok önce Avrupa Birliği'ne (daha önce, Avrupa Ekonomik Topluluğu-AET, Avrupa Topluluğu-AT) uyumlu siyasi ve ekonomik yapılanmayı benimsemiş bir parti olarak Kıbrıs Türk Halkı ve devletinin yerini Avrupa Birliği'nde görmektedir. UBP, Anavatan Türkiye'nin yerinin de Avrupa Birliği olduğuna yürekten inanmaktadır."
"Ada'daki iki devlet, iki halk, iki demokrasi gerçeği teslim edilerek Kıbrıs Türk Halkı'nın Avrupa Parlamentosunda temsil edilmesinden yana olduğu" vurgulanan bildirgede, "Ancak UBP, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altına sokulmamız sonucunu doğuracak hiç bir öneriye sıcak bakmayacaktır' deniliyor. UBP iktidarının, Türk Cumhuriyetleri ile siyasi, ekonomik, kültürel ve sportif bağların güçlendirilmesine büyük ağırlık vereceğinin kaydedildiği bildirgede, İKT ile ilişkilerin de geliştirileceği belirtiliyor.
'KKTC saldırı altında'
"Kıbrıs Türk Halkı'na verilen sözlerin havada kalmasına ve Rum tarafının kendi tahakkümüne dayalı bir çözüm istediğini açıkça ortaya koymasına rağmen mevcut iktidarın görüşme sürecine başlarken içine düştüğü durum, süreç boyunca izlediği tutum ve özellikle 'tek egemenlik' prensibini kabul etmesi Kıbrıs Türk Halkı'nın haklarının savunulması açısından affedilemez hatalardır. KKTC bugün daha önce benzeri görülmemiş bir hukuksal, siyasi ve diplomatik saldırı altındadır.
İzolasyon bütün şiddetiyle sürerken kısıtlamaların kaldırılmasını neredeyse politik vaatlerinin temeli haline getirenler bu konuda da sınıfta kalmışlardır.
Avrupa mahkemelerinde açılan davalarla varlığımız ve egemenliğimiz, toprak ve mülkiyet haklarımız hiçe sayılmakta, iktidarın hataları sonucu adeta sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yama olmaya zorlanmaktayız."
Kıbrıs konusundaki tarafları uzlaştırma çabaları BM çerçevesinden çıkartılıp, ne Anavatan Türkiye'nin ne de KKTC'nin üye olmadığı AB şemsiyesi altına sokulamaz.
İktidarın bu konulardaki suskunluğu halkımızın haklarının korunmasına zarar vermektedir."
Kıbrıs görüşmeleri
Bildirgede, "UBP'nin görüşmelerin belirli esaslar temelinde yapılması ve bir sonuca varılması noktasında üzerine düşeni yapacağı" belirtilerek, bu esaslar şöyle açıklandı:
"Öngörülen federasyona, ancak adadaki iki bağımsız ve egemen devletin oluşturacağı konfederal bir yapı noktasından başlanıp evrim yoluyla ulaşılabilir. Bu yolun izlenmesi çözümün yaşayabilir olması açısından daha güvenli olarak değerlendirilmektedir.
Yeni ortaklığı oluşturacak devletlerde kalacak yetkiler egemen yetkiler olmalıdır.
Herhangi bir anlaşma, iki halk ve iki devletin egemen eşitliği temelinde yapılmalıdır.
'Oluşturucu Eyalet/Devlet- Constituent State' kavramı haklarımızın korunması açısından tatmin edici değildir, Rum tarafının açıklamaları bunun kanıtıdır. 'Founding State - Kurucu Devlet' kavramı üzerinde ısrar edilmelidir. Egemenliğin kaynağının Kurucu Devletler olduğu açıkça belirtilmelidir. Olası bir Anlaşmada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, isim, sıfat ve tüm sembolleri ile öngörülen yapının Kıbrıs Türk kanadını oluşturmalıdır. İki kesimlilik kesinlikle sulandırılmamalıdır. Türkiye'nin etkin ve fiili garantisinin devamı tartışılmazdır.
Toprak konusu ancak bütünlüklü bir çözümün parçası olarak tüm konularda uzlaşma sağlandıktan sonra, en son ele alınıp halledilmesi gereken bir konudur.
Bu konu ele alınırken, Ada'daki gerçekler, iki halk, iki devlet olgusundan yola çıkılmalı iki kesimlilik prensibiyle güvenlik ve yaşayabilirlik kriterleri mutlaka gözetilmelidir. Toprak konusunda sınır düzenlemelerinin ötesine geçilmemelidir.
Mülkiyet konusu salt bir hukuk veya insan hakları meselesi olarak görülemez. Kapsamı ve boyutu nedeniyle bu konunun çözüm yeri uluslararası mahkemeler değil, görüşme masasıdır. Soruna çözüm arayışları bütünlüklü bir anlaşma çerçevesinde sürdürülmeli, bu yapılırken 1975 Nüfus Mübadelesi Anlaşması ve oluşan iki kesimliliğe ters düşülmemelidir. Olası bir anlaşmanın AB mahkemelerinde veya uluslararası hukuk kuruluşlarında dava konusu yapılmaması için, anlaşma AB'nin birincil hukuku olmalıdır.
Olası bir uzlaşma sonrasında referanduma gidilmelidir. İki tarafta eş zamanda yapılacak referandumlarda iki halkın söz konusu uzlaşmaya onay vermesi esastır.
İki taraftan biri veya her ikisinin de 'hayır' demesi halinde ne olacağı referandum öncesinde açık bir şekilde ortaya konulmalı, iki halk oy kullanırken bunu da bilmelidir. Bu arada Kıbrıs Türk Halkı'nın sonu gelmez görüşmelerde kaybedecek zamanı olmadığını da vurgulamakta yarar görmekteyiz. Takvimleme konusunda ısrar edilmeli, ancak BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet görevine aykırı yöntemlerden kaçınılmalıdır. Uzlaşı arayışları sürerken, bizimle yeni bir ortaklığı istemediğini defalarca kanıtlamış olan ve hala çılgınca silahlanmaya devam eden Rum komşularımızla birleşmekten başka çaremiz olmadığı psikolojisinden uzak durulmalıdır. Halkımız Rum'la birleşmeye mahkum değildir."