T24 - Ahmet Türk'ün uğradığı yumruklu saldırının kaçınılmaz olduğunu anlattığı yazısını eleştirdiği için Hürriyet Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil'in sert tepkisiyle karşılaşan Hürriyet'in Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, Özdil'e hitaben yazdığı yazısınında savcılık tarafından suçlanmamasının etik sorununu çözmeyeceğini anlattı. Özdil'e yanıtına gazetesindeki köşesinde değil, kişisel web sitesinde yer veren Bildirici "Keşke Özdil, bu satırların ardından o yumruğu onaylamadığını belirten ve şiddeti eleştiren bir ifade kullansaydı. Bu şekliyle bir onay havası doğuyor maalesef" dedi.
Bildirici yazısında görüşünü şöyle dile getirdi: "Ne ben 'Sayın' diyerek onu büyültürüm, ne de kendisi adımı vermeyip 'ayıplayarak' beni küçültebilir! Hatta özür de dilerim gerekirse. Tek koşulla. Sayın Özdil’in 'O yumruğu onaylamıyorum. Şiddete karşıyım' demesi yeterli, savcılıktan yeni belge almasına da gerek yok. Bu kadar basit aslında bu mesele"
Faruk Bildirici'nin kişisel web sitesinde "Savcıdan belge almak etik sorunu çözmez" başlığıyla yayımladığı (26 Temmuz 2010) yazısı şöyle:
Savcıdan belge almak etik sorunu çözmez
Hürriyet yazarı Sayın Yılmaz Özdil’in bana yanıt vermek için ne bu kadar beklemesine gerek vardı, ne de savcılıktan takipsizlik kararı almasına. Nihayetinde 14 Nisan’da çıkan “Yumruk” başlıklı yazısına ilişkin düşüncemi aktarmıştım. “..Keşke Özdil, bu satırların ardından o yumruğu onaylamadığını belirten ve şiddeti eleştiren bir ifade kullansaydı. Bu şekliyle bir onay havası doğuyor maalesef” demiştim özetle.
Kaldı ki, sadece ben değil okuyan epeyce bir insan da eleştirmişti Sayın Özdil’i. Köşesinden “O yumruğu onaylamıyorum” diye yazıp tartışmayı noktalayabilirdi. Ama o bunu yapmak yerine tam üç ay bekledi. Aldığı iki takipsizlik kararının ardından geçen hafta izin dönüşünde bütün eleştirilere ve bu arada bana da yanıt verdi.
Ben cevap hakkımı kullanmak için kimseyi beklemeyeceğim. Ancak önce bu yanıtı Hürriyet’te Okur Temsilcisi köşesinde vermeyi düşündüm. Sonra arkadaşlarla konuştuk ve bu yanıtı oradan vermemin yanlış olacağında görüş birliği sağladık. O köşede Okur Temsilciliği amacının dışına çıkarak, gazetenin bir yazarı ile kavgaya girişmiş olacaktım. O nedenle Özdil’e hak ettiğine inandığım bu yanıtı o zeminde değil, kişisel web sayfamda vermenin daha uygun olacağına karar verdim.
Birincisi yanıt yazısında kendisine yönelttiğim eleştiriyi aktarırken yazmadığım ifadeleri kullanmış. Ben kendisinin “basın ahlakına uymadığını” yazmamıştım. DYH Yayın İlkeleri’nin “Şiddet ve zorbalığı özendirici veya kışkırtıcı, bireyler, topluluklar ve uluslararasında nefret ve düşmanlığı körükleyici yayın yapmaktan kaçınılır” maddesini hatırlatmakla yetinmiştim.
Sayın Özdil, kendi sözlerini de deforme ederek yansıttı yanıtında. “Yumruk” başlıklı yazısında “Yumruğunu ‘adaletin tokmağı’ yerine koyup Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu” diye yazmıştı. Nedense asıl eleştirildiği bu cümleyi yeni yazısında es geçti.
İkincisi, kendisini aramadan yazısıyla ilgili düşüncemi aktarmamın yanlış olduğunu savundu ve gazeteciliğin “tarafların görüşlerine başvurma” kuralına uymadığımdan dem vurdu. Haber yazılırken tarafların görüşlerine başvurulması gerektiği doğrudur. Ancak bir köşe yazısını değerlendirirken, yazarına “Burada ne kastettiniz? Sizin yazınız kendini anlatamıyor” denir mi? Elbette denmez. Sanırım kendisi de yazılarını yazarken taraflardan görüş almıyordur.
Evet kendisini aramadan yazdım. Yazmadan önce arasaydım bu “yazmak için izin istediğim” şeklinde anlaşılabilirdi. Ya da daha kötüsü kendisinden savunma istediğimi düşünebilirdi.
Nitekim Sayın Özdil, beni ”Neden aramadın?” diye eleştirdiği yazısının bir alt paragrafında da Basın Konseyi’ne “Savunmamı isteyecekse, savcı ister, başkasının haddine değil. Bu nedenle savunma mavunma vermedim” yanıtı verdiğini yazdı. Bu da gösteriyor ki, aramayarak öngörülü davranmışım.
Bir noktayı da okurun bilgisine sunmakta yarar var; önce değil ama o yazım çıktıktan sonra, kendisini aradım. Çünkü aramadığımdan yakındığını, oraya buraya şikayet ettiğini duymuştum. Ama telefonuma çıkmadı.
Üçüncü olarak yönelttiği “adaletin kararını beklemeden yazdığım” eleştirisini hiç anlamadım. Sanıyorum etik konusunu tartışıyoruz, bir hukuk sorununu değil! Her mesleki etik tartışmasında savcılıklara mı başvuracağız?
Gelelim benden ismimi vermeden “Hürriyet’in okur temsilcisi olan arkadaş” diye bahsetmesine ve “Özür beklemiyorum. Bu ayıpla yaşasın” sözlerine. Bu gerçekten yadırgatıcı bir tavır. Bu tarz ifadeler fikri bir tartışmada değil, olsa olsa bir kavgada kullanılabilir. Oysa ben Okur Temsilcisi olarak düşüncelerimi yazıyorum; okurlardan gelen eleştirileri gazetem ve mesleğim için bir artı değere dönüştürmeye çalışıyorum.
Ayrıca ne ben “Sayın” diyerek onu büyültürüm, ne de kendisi adımı vermeyip “ayıplayarak” beni küçültebilir! Hatta özür de dilerim gerekirse. Tek koşulla. Sayın Özdil’in “O yumruğu onaylamıyorum. Şiddete karşıyım” demesi yeterli, savcılıktan yeni belge almasına da gerek yok. Bu kadar basit aslında bu mesele.
Zira bir gazetecinin her koşulda şiddete karşı olması, onay vermemesi bu mesleğin olmazsa olmazlarındandır.