Spor

Saracoğlu’nun kokusu farklıdır

Tuncay Şanlı, Fenerbahçe'den nasıl ayrıldı, İngiltere'de neler yaşadığı, özlemleri ve mutlulukları... Tuncay, Aylık Tempo Dergisi için Feryal Pere'ye konuştu

03 Şubat 2009 02:00
Newcastle’da bir butiğe girdi. Uzun boyuna, ince bedenine çok yakışan sade,
koyu renkli bir elbise seçti. İsviçre’ye uçacaktı az sonra. Şenes Erzik’in elinden, Türk Milli Takımı adına fair-play ödülünü almak üzere. Biz de buralarda, ekranlara düşen görüntülerine, gazetelere basılan fotoğraflarına bakıp, “Ne yakıştı” dedik, “ne kadar ödülümüz varsa, hepsini sen alsan keşke!” Sakaryalı rüzgârın oğlu, çubuklu formanın al yanaklısı, İngiltere Premier Ligi’nin kısa zamanda dikkatleri cezbeden oyuncusu Tuncay Şanlı ile ‘telefonda teke-tek!!!’ bir söyleşi yaptık. 


Tuncay Şanlı Fenerbahçe'den nasıl ayrıldığını, Samandıra'da yaşadıklarını, İngiltere'deki yaşantısını, özlemleri ve mutluluklarını 'sıkı' Fenerbahçeliliğiyle bilinen spor yazarı Feryal Pere'ye, Aylık Tempo Dergisi'nin ilk sayısı için anlattı...

İşte o söyleşi:

10 yaşındasın. Sakarya'da. Bir okul arkadaşın diyor ki: " Rüyamda gördüm. Fotoğrafın çekiliyor. Gazeteciler seninle konuşmak için yarışıyor. Çok ünlü olmuşsun. Ya İtalya ya İngiltere orası!" " Hayırdır inşallah”tan sonra ne derdin ona?

Hayırdır inşallah, derdim ben de. Açıkçası böyle bir soruda tekrar ve tekrar ne kadar şanslı olduğumu hissettim, ama en önemlisi önüme çıkan fırsatı çok iyi değerlendirdim; bundan sonrası hayır olur inşallah ablacım.

Saçlar orda da uçuşuyor mu?

Saçlar hep uçuşuyor; her zamanki gibi; ben sahada uçamayınca saçlarla idare ediyorum (güzel espriydi itiraf et].

Hâlâ Türkiye kanallarını, dizileri izliyor musun? Hangileri?

Evet izliyorum; özellikle maçları takip ediyorum; heyecan sürüyor yani. Arada dizi izliyorum, ama en fazla film izliyorum.

Diline takılan şarkılar artık İngilizce mi, yoksa Mihriban mı? Sen gelmez oldun mu?

Yabancı şarkıları sevmem fazla duygusal bir insan olarak. Arada rap dinliyorum. Ama Mihriban, Sen Gelmez Oldun gibisi var mı ablacım.

Middlesbrough ile sözleşmeni imzaladın. Evine geldin. Nasıl bir hayat başladı?

Yeni bir hayat ve her şey sıfırdan başladı diyebilirim. Sanki futbola yeni başlamışım gibi oldu. Çünkü bundan sonra sorumluluğumun daha fazla olduğunu biliyordum. Farklı bir ülke, yeni insanlar, yeni bir hayat kolay değildi. Ben zoru her zaman sevmişimdir, yeni heyecanlar beni her zaman hırslandırmıştır. Kolayı yapmak adı üstünde kolaydır zaten. Ama ‘zoru yaptığınızda olay olur’ diye bir söz var ya. O, benim için anlamlı.

En sevdiğin İngiliz yemeği?

Türk yemeği gibisi var mı ablacım? Ama yemek benim için sorun olmuyor. Evimdeki Türk yardımcım zaten iyi aşçı. Tesislerde ne istersem yapabiliyorlar, ıslama köfte hariç tabii!!

Islama köfteyi memlekete sen tanıttın, gece yarısı aklına düştüğü oluyor mu?

Evet, arada geliyor aklıma şu an konuşurken bile içim gitti!

Yeni takımında çok sevildiğini tahmin ediyorum, hatta biliyorum. Arkadaşlık buradakine benziyor mu, güzel mi?

Sevilmek çok güzel bir duygu. Sevgiyi kazanmak çok zordur. Karşılıksız sevilmek daha da önemli. Burada da çok iyi arkadaşlıklar kurdum. Hayatta da sevgiyi kazanmak insanın kendi elindedir. Siz ne kadar samimi ve insanlara sevgiyle yaklaşırsanız, insanlar da size aynı şekilde yaklaşır. Ben de samimi olduğum için burada da arkadaşlıklarım iyi durumda. Zaten İngilizcem şaka yapacak kadar ilerledi!

Kırk yılda bir izlediğimiz efsane kulüpler, oyuncular arasındasın, çok fiyakalı bir ligde. Orada favori oyuncuların, çekindiklerin kimler?

Avrupa’nın en iyi liginde oynamak güzel, çok önemli oyuncular var ama benim her zaman favorim Zidane’ dır.

En güzel maçın? Biliyorsun, burada TV karşısında bizi zıplattığın şahane gollerin oldu, senin için en kıymetlisi hangisi?

Geçen seneki Arsenal maçı çok güzel maçlardan biriydi.

Maç günleri orada gün nasıl başlıyor, nasıl sürüyor?

Maç evdeyse (deplasman değilse) uyanıyorum, kahvaltı yapıyorum. Maçtan 1,5 saat önce stadyuma gidiyorum. Maçta puan kaybedilse de burada kimse gerilmiyor, neyse bir dahaki sefere, diyorlar. Hatta bara, puba gidebiliyorlar arkadaşlarım. Ama ben üzülüyorum. Doktoramı Türkiye’de yaptığım için!

Puan kayıplarında eve kapanıyorum.

Kafanda yeniden oynadığın, keşke şöyle vursaydım, şuna pası verseydim dediğin an?
Geriye bakıp sadece ders alırım, keşke deyip yola devam etmem. Hayatım hep öyle oldu. Bundan sonra da keşke yok. ‘Olan oldu yapacak bir şey yok’ felsefem burada!

Bizim kadar, sen de özlüyor musun?

İnsan ailesini özlemez mi?

Saracoğlu’nun çimi gibi kokuyor mu oralar?

Her çiçeğin kokusu farklıdır. Saracoğlu’nun kokusu da farklıdır ve unutulmaz. Güzel yaşanan şeyler insanın içinde kalır. Oranın kokusu da içimde.

Samandıra’nın prensiydin. Koca tesis senin gibiydi.

Samandıra’nın dili olsa da konuşsa, anlatsa; inan kitap olur ama oradaki çalışanlar, ustası, temizlikçisi, çaycısı, güvenliktekiler, malzemeciler, masörler, bütün hepsi benim abim, kardeşim gibiydi. Onların hakkını unutamam. Sizin aracılığınızla onları da anmak istedim. Hepsine selamlar, zaten hepsiyle görüşüyorum.

Roberto Carlos'a kaptan olacaktım yahu dedin mi hiç? Doğru söyle ama!

Keşke yok. Şu an Fenerbahçe taraftarı nasıl maç izlerken içi içine sığmıyorsa ben de öyleyim. Heyecanlanıyorum ve çok büyük taraftarım.

Fenerbahçeli Tuncay’sın ne yapsan, ileride neler olur?

Tabii ki büyük takımla anılmak önemli ve güzel, her futbolcu daha iyi ve büyük takımda oynamak ister. Buna şöyle cevap vereyim ablacım, hayırlısı olur inşallah!