Ekonomi

Resesyon yok, kriz var

Euro Bölgesi’nden iyi haberler geliyor. Ancak resesyon tehlikesinin savuşturulması ve sermaye piyasasına dönüş uzmanlara göre krizin atlatıldığı anlamına gelmiyor.

14 Nisan 2014 22:02


İki yıllık bir aradan sonra Euro Bölgesi'ndeki 18 ülkenin ortalama büyüme hızı yüzde bire çıkacak. İrlanda ve İspanya'nın Euro İstikrar Fonu'na ihtiyacının kalmaması da sevindirici bir gelişme. Münih'teki İfo Ekonomik Araştırma Enstitüsü'nün başkanı Profesör Hans-Werner Sinn bazı politikacıların öne sürdüğünün aksine Euro krizinin atlatılmadığını, istikrar fonundan çıkışların yeni kurtarma programlarına borçlu olunduğunu ve bunun en bariz örneğini de Avrupa Merkez Bankası'nın(AMB)tahvil alım programının teşkil ettiğini söylüyor.

Kriz ülkelerinin tahvillerini alan yatırımcının devlet iflasından önce tahvilleri onlardan almayı taahhüt eden AMB tarafından korunduğunu belirten Sinn bankalar birliğinin de alacaklının risk garantisi işlevini yerine getirdiğini, ifade ediyor.

Profesör Sinn, Güney Avrupa'nın krizinin iki ayağından birinin finans, diğerinin ise reel ekonomi krizi olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Özel yatırımcıyı garantilerle teskin edip finans krizini frenlediler. Ama bu reel ekonomi krizini çözmeye yetmez. İşsizliğin arttığı Yunan imalat sanayi kriz öncesine kıyasla yüzde 30 oranında geriledi.”

Krizin start aldığı Yunanistan'da işsizlik oranı yüzde 27'yi buluyor. 24 yaşın altındaki her iki Yunan'dan biri işsiz. Yunanistan'ın borç stoku krizden önce yurtiçi hasılasının yüzde 180'ini buluyordu. Şimdi de aynı düzeyde seyrediyor. Yüz milyar euroluk borç tıraşı sayesinde iflastan kurtulan Yunanistan'ın yakında yeniden borç affı isteyeceğini söyleyen uzmanlar çoğunlukta.

Sıra İtalya'da mı?

Avrupa'nın üçüncü büyük ekonomisini barındıran İtalya'nın borç stoku da yüzde 130'a yükseldi. Krizden önce de Avrupa'nın ekonomisi en az büyüyen ülkesi olan İtalya'da birim ücret maliyetinin artması rekabet gücünü kırıyor. İstihdam piyasası reformlarının ihmal edilmesi de İtalya'ya zaman kaybettiriyor.

Fransız şirketleri de kötü dönemlerde işçi çıkarmakta zorlandığı için işler açıldığında ek eleman almaktan çekiniyor. Düşük emeklilik yaşı ve yüksek asgari ücret nedeniyle de Fransız şirketleri Almanlarla rekabet edemiyor. Alman Marshall Fonu Avrupa Programı Direktörü Daniela Schwarzer, Fransız mallarının dünya piyasasındaki payı küçülürken, yurtiçi talebin de azaldığına dikkat çekiyor.

Fransız ekonomisinin iç tüketimden beslendiğini belirten Schwarzer yüksek işsizlik ve gelecek endişesinin Fransızlara daha az para harcattığını, sözlerine ekliyor.

Fransa'nın kamu borç yükü hızla yurtiçi hasılasının yüzde yüzüne yaklaşıyor.

Krizle mücadele Euro'ya 'yaradı'

Profesör Sinn hemen bütün diğer paralar karşısında değer kazanan Euro'nun kriz ülkelerinin ihracat yapmasını zorlaştırdığına ve bunun da batık ülkeleri kurtarma politikasının sonucu olduğuna işaret ediyor.

“Kurtarma mekanizmasının yapısı sadece yatırımcıyı Almanya'dan İspanya'ya yöneltmekle kalmadı ama aynı zamanda Avrupa'yı Çin sermayesi için de cazip kıldı" diyen Profesör Hans-Werner Sinn Euro'nun revalüe olmasını kriz ülkelerini kurtarma programına borçlu olunduğu, görüşünü savunuyor.

Ekonomist Sinn, finans piyasalarının istikrara kavuşturulmasıyla reel ekonomiye istikrar kazandırılması arasında çelişki olduğunu ve mali denge arayışının reel ekonomiye zarar verdiğini sözlerine ekliyor.