Çevre

Prof. Kurnaz: Dünya bir daha buzul çağına girmeyecek

Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kurnaz...

01 Şubat 2012 02:00
T24 - Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Kurnaz, dün gazetelerde çıkan "Buzul çağı geliyor" haberlerine açıklık getirdi. Kurnaz, "Buzul çağı gelmiyor. Hatta büyük ihtimalle dünya bir daha buzul çağına girmeyecek" dedi.

Mini buzul çağı geliyor



Kurnaz, yesilgazete.org sitesinden Ümit Şahin'e şunları söyledi:

Levent hocam, gerçekten küresel ısınma devri bitti mi? Buzul çağı mı geliyor?

Kısaca, hayır, buzul çağı gelmiyor. Hatta insanların atmosfere salmaya devam ettikleri başta karbondioksit olmak üzere tüm sera gazlarının katkılarıyla bir daha hiç buzul çağı gelmeyebilir dünyaya. Ancak güneş bizim bu sera gazlarının yarattığı iklim değişikliğinden fazla etkilenmememiz için elinden geleni yaparak bize gönderdiği enerjiyi epey azaltmış durumda. Bu da bizim iklim değişikliğinin tüm etkilerini görmemizi engelliyor. Yani güneş son on senede daha önceki ikiyüz senede göndermeye devam ettiği enerjiyi dünyaya göndermiş olsa İstanbul artık kar yüzü göremez olurdu.

Bilim dünyasında iklim değişikliğinin niteliğine dair bir kafa karışıklığı var mı? Yani bilim dünyası bir gün küresel ısınma var deyip, ertesi gün vazgeçip buzul çağının geldiğine mi karar veriyor? Bilim insanlarının arasında küresel ısınma konusundaki uzlaşma veya anlaşmazlık durumu nedir?

İklim alanında çalışan iki grup bilimci var. Büyük çoğunluğu oluşturan birinci grup bildiğimiz usulde çalışmaları için üniversiteden ve devletten destek alan bilimciler, küçük bir azınlık olan ikinci grup ise çalışmaları için özel sektörden destek alan bilimciler.  Destek veren özel sektör kuruluşlarının başında petrol ve kömür şirketleri geliyor. Bağımsız kaynaklardan destek alan bilimsel çalışmaların neredeyse tümü iklim değişikliğinin insan kaynaklı sera gazlarının atmosfere salınmasından meydana geldiğini söylerken, petrol ve kömür şirketleri tarafından desteklenen çalışmaların büyük kısmı iklim değişikliğinin başka sebepleri de olabileceğini göstermeye çalışıyorlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu, her iki grup da iklim değişikliğinin varlığını kabul ediyorlar, ama kaynakları konusunda anlaşmazlığa düşüyorlar. Yani bilim alanında iklim değişikliğinin varlığı konusunda kesin bir uzlaşma var, ama kaynağı açısından çıkarları dolayı farklı konuşmak zorunda olan “bilimciler” nedeniyle kesin bir uzlaşmaya varılamıyor, “%90 ihtimalle insan kaynaklı sera gazlarından” olduğu söylenebiliyor.

Şu anda buzul çağının yaklaştığına dair bilimsel yayınlar yapılıyor mu?

Evet yapılıyor. Buzul çağları dünya tarihinde hep görülmüş olan olgulardır ve insanların işe karışmayacağı bir dünyada uzun süre de görülmeye devam edecektir. Biz şu anda iki buzul çağı arasındaki bir dönemde yaşıyoruz. Bir dahaki buzul çağının ne zaman başlayacağına dair epey bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bu konuda da bilimciler hemfikir değiller. Bir kısım bilimciler bir dahaki buzul çağının başlangıcını 5,000 yıl sonraya, bazıları ise 50,000 yıl sonraya koyuyorlar.

Hürriyet’in böyle bir haberi manşete taşımasının nedeni sizce ne olabilir?

Hürriyet bir gazete ve ne kadar çok satarsa o kadar fazla para kazanacak bir yayın organı. Halk genelde İstanbul’un bu buzlu günlerinde buzul çağının gelişini okumayı daha ilginç bulduğu için öyle bir manşetle çıkmış olduklarını düşünüyorum. Genelde bu tür bilimsel olmayan haberlerin bir yurtdışı kaynağı da oluyor. Bu haberin de yurtdışı kaynağı İngiliz Daily Mail gazetesi. Bizim gazetecilerimizin de pek çoğu aldıkları haberi tamamen araştırmadan kullandıkları için benim açımdan şaşırtıcı değil.

Bu tür haberleri yayan iklim şüphecilerinin, daha doğrusu inkarcıların kampanyalarını nasıl yorumlarsınız? Bu çevrelerin bazı medya kuruluşlarıyla ilişkisi nedir?

Hepimizin temel bir hatamız var. Bizler gazetecilerin neden gazeteci olduklarını unutuyoruz. Gazetecilerin doktorlar gibi bir yemini yok. Onlar bize her şart altında en doğru ve tarafsız haberi vereceklerine söz vermiyorlar. Hatta verdikleri haber konusunda karşılarında zarar görecek bir kişi yoksa ve verdikleri haberin yanlışlığı bakar bakmaz anlaşılmıyorsa “müşterinin” ilgisini ne çekiyorsa, gazeteyi en fazla ne sattırıyorsa, gazeteye en fazla nasıl reklam aldırıyorlarsa öyle yazılar yayınlamakta fazla bir sakınca görmedikleri durumlar olabiliyor. Küresel iklim değişikliğinin kaynağı bizim yaydığımız sera gazları olduğuna göre bizim bu gazları yaymamızdan kar eden herkes aslında iklim değişikliğinin bilinmemesi için elinden geleni yapacaktır. O zaman durup düşünmemiz gerekiyor sera gazlarından kim kar ediyor diye.

Aslında bunu yapacağımıza tersini düşünmek daha kolay, kim zarar eder? O zaman da karşımıza temelde bir tek grup çıkıyor, sigorta endüstrisi. Sigorta endüstrisi dışında reklam veren pek çok firma bir şekilde sera gazı üretimine bağlı olarak çalışıyor. Özellikle petrol ve otomotiv şirketlerinden reklam alan gazetelerin bu reklam verenlerin baskısına dayanması neredeyse imkansız. Mesela “Buzul Çağı Geliyor” haberinin yayınladığı gün Hürriyet’in ana kısmındaki 33 reklamdan 20 tanesi sera gazı salımımızı azaltmamızdan ilk anda zarar görecek firmalardan geliyor. Buna doğal olarak üretimlerinde ve bize getirilmelerinde büyük miktarda sera gazı salınan elektronik firmalarını katmadım. Dolayısıyla reklam gelirlerinin büyük kısmını bu yollardan sağlayan firmaların reklam gelirini getiren firmaların hayatını zorlaştıracak haberler yapmamaları ve hatta onların istediği yönde haberler yapmaları da normaldir. Önemli olan bizim gazetelerin para kazanmak için var olduklarını unutmamamız ve okuduğumuz herşeyi bir mantık kontrolünden geçirmeden inanmamamız.

Peki ama gazetecilik etiği diye bir sey var. Gazetecilerin bağlı olduğu etik kuralllara göre öncelikle gerçegi aramaları ve hiçbir çıkar çevresini korumadan gerçeğin peşinde koşmaları gerekmiyor mu?

Bildiğimce doktorlar diploma alırken yemin ediyorlar, gene bildiğim kadarıyla gazeteciler işe başlarken yemin etmiyorlar. Gazetecilik etiği hepimizin “olsa ne güzel olur, keşke” dediğimiz, ama gerçekte bulmakta çok zorlandığımız bir olgu. Araya maddi kazanç ve hatta işini koruma çabası girince ahlaki değerleri korumak çok zor olabiliyor.

Türkiye’de insanlar acaba bu haberlerden etkilennir mi? Yani küresel ısınmanın olmadığına veya bittiğine dair yapılan bir manşet haberin toplumun konu hakkındaki duyarlığını, hatta hükümet politikalarını etkileme ihtimali var mıdır sizce? Bu tür haberlerden endişe etmeli miyiz?

Her kış kar yağdığında bu haberler çıkacaktır, ama her yaz da ortalık kuraklıktan kavrulmaya başladığında iklim değişikliğine inananların sayısı artacaktır. Bizim devletimizin bu konudaki politikası bellidir. Biz iklim değişikliğinin varlığına inanıyoruz, ama sorumlusunun biz olmadığımızı ve sorumluların çözüm bulması gerektiğini savunarak bizim de elimizden geleni yapacağımızı söylüyoruz. Dolayısıyla devlet zaten bir şey yapmak niyetinde olmadığı için bu haberler devletin tutumunu etkilemez. Burada kararında bir karamsarlığı elde edebilmek. Ne buzul çağı geliyormuş zaten diyerek salabildiğimiz kadar sera gazı salmak, ne de nasılsa dünya ısınacak ve hepimiz öleceğiz diyerek önlem almayı bırakmak doğru çözüm.

Şunu bilelim: dünya her geçen gün ısınıyor. Haberde sözü edilen güneşin soğuması aslında sadece bu ısınmanın etkilerini biraz azaltmaya yarıyor, ortadan kaldırmaya değil. Dünya büyük ihtimalle artık bir daha buzul çağına girmeyecek. Gene kar yağdığı günler olacak, gene nice soğuk günler yaşayacağız, ama adım adım daha sıcak bir dünyaya doğru gidiyoruz. Soğuk bir dünyaya daima çare bulabilirdik, ama daha sıcak ve suyun azaldığı bir dünya tüm insanlar için daha zor yaşanılabilecek bir yer. Bu adım adım gidişi durdurmak için bizim atacağımız her adım küçük de olsa bir yardımdır dünyaya. Medyada çıkan her iki yönde de haberler bizi yolumuzdan çevirmemeli.