Gündem

'PKK saldrıdıkça otoriterleşecek miyiz?'

İhsan Dağı: Yeniden, bir kısır döngünün içindeyiz. PKK'nın terör eylemleri devleti sertleştiriyor, toplumu geriyor, siyaseti otoriterleştiriyor

28 Ağustos 2012 18:43

İhsan Dağı
(Zaman, 28 Ağustos 2012)

Terörü kınıyoruz, lanetliyoruz. Bebekleri, çocukları, kadınları katleden bir örgüt insanlık suçu işliyor. Hiçbir 'meşru talep' masum insanların katli üzerinden ne dile getirilebilir ne de elde edilebilir.

Terörü kınıyoruz, lanetliyoruz; ancak bu, terörü bitirmeye yetmiyor. Türkiye genelinde Türk veya Kürt yurttaşların çok büyük çoğunluğunun 'birlik ve beraberlik içinde' teröre karşı tepki gösterdiğini biliyoruz. Ancak bu da terörü bitirmeye yetmiyor.

Haberleri karartmak da tepkileri abartmak da bizi terör belasından kurtarmıyor.

Yeniden, bir kısır döngünün içindeyiz. PKK'nın terör eylemleri devleti sertleştiriyor, toplumu geriyor, siyaseti otoriterleştiriyor. Sonuçta herkes şiddet, gerginlik ve otoriterleşme taşıyan kendi konumunun meşru ve makul olduğu sonucuna vararak bildikleri yolda ilerliyor.

Terörle mücadele şart. Bu, hem hükümetin görevi hem de vatandaşın güvenlik talebinin gereği.

Ancak bu ülkede güvenlik adına özgürlüklerin canına okuyan bir gelenek olduğunu unutmamak gerek. Devleti yönetenlerin çok kolaylıkla meylettikleri bir gelenek bu. Tehdit ve tehlike üzerinden toplumu zapturapt altında tutmak, tehdit ve tehlikelerin kaynaklarını kurutmaktan her zaman daha kolay geldi yönetenlere.

AK Parti hükümeti bundan kaçınmayı başardı uzun süre. Karşıtlarının güvenlikçi ve devletçi çizgisi itti belki onu daha özgürlükçü ve sivil bir pozisyon geliştirmeye. Ancak son dönemde, belki de devletle bütünleşmenin doğurduğu bir devletçi dilin AK Parti'ye nüfuz ettiği görülebiliyor. Tam da böyle bir noktada büyüyen dış politika sorunları ve PKK terörü hükümet için kaygan bir zemin oluşturuyor. Bu zeminde güvenlik kaygılarıyla toplumu düzenleyici ve siyaseti denetleyici otoriter bir çizgiye kaymaları riski mevcut. AK Parti'nin kendinden, kimliğinden, ideolojisinden veya kadrolarından kaynaklanan bir risk değil bu. Ne zaman dış güvenlik tehditleri artsa ve terör tırmanışa geçse 'devletin refleksi' bu yönde olur çünkü.

AK Parti hükümetini köşeye sıkıştırmak için PKK terörünün işe yarayacağını düşünenler yanılıyor. PKK'nın Gaziantep katliamı ve ardından süren saldırılar AK Parti hükümetinin son zamanlardaki 'güvenlikçi yaklaşımını' haklılaştıran bir sonuç yaratmakla kalmıyor, daha da sertleşmenin gerektiği kanaatini güçlendiriyor.

Son dönemde artan PKK saldırılarının amacı nedir, bilmiyorum. İddia ettikleri gibi hükümeti devirmek olduğunu sanmıyorum. Ama sonuç, AK Parti'yi milliyetçi ve devletçi 'Türklerin partisi' haline getirmek olabilir. Böyle bir sonuç Türkiye siyasetinin kimyasını ve dengelerini bozar. AK Parti'yi Kürtleri de temsil eden bir Türkiye partisi olmaktan çıkarır. Böylece BDP bölgedeki en büyük siyasi rakibinden kurtulmuş olur. Dahası bu, Kürtlerin siyasal temsilini tamamen BDP çizgisine bırakmak anlamına gelir. Öte yandan terörle mücadele sürecinde daha 'milliyetçi, devletçi ve Türkçü' bir pozisyona sürüklenen AK Parti'nin demokrat kesimlerle zaten sorunlu olan ilişkileri de zedelenir; onu tipik bir 'sağcı' parti haline getirir.

Sanırım PKK yaşadığı derin 'meşruiyet krizi'ni AK Parti hükümetini otoriterleştirerek aşmak istiyor. Otoriterleşen bir iktidara karşı PKK'nın varlığı ve eylemleri daha açıklanabilir olacaktır.

Elbette her durumda sivilleri, bebekleri, kadınları öldüren bir örgütün haklı bir nedeni olamaz. PKK bir savaş makinesi, Kürtlerin de sırtında bir kambur. Savunulacak bir yanı yok.

Dolayısıyla sorunu çözecek olan PKK değil. Çözüm sorumluluğunu, savaş hukukuna riayeti, liderlik özellikleri sergilemesini PKK'dan bekleyemeyiz. Yapacağımız, onun eylemlerini kınamak, lanetlemek. Liderlik, sorumluluk ve vizyon görmek istediklerimiz meşru siyaset kurumunun içindekiler; yani hükümet ve siyasi partiler.

Türkiye'nin gelecek vizyonunda demokrasi, çoğulculuk ve özgürlük vurgusu silikleştikçe Türkler ve Kürtler ortak bir gelecek tahayyülü üretmekte zorlanır. Büyüklük taslayan, gücüyle övünen, etrafına düzen vermeye kalkışan bir yönetim 'iç inşa' gereğinin üzerini perdeliyor demektir. Bölgesel gücü değil, yurttaşlarının özgürlüğünü ve refahını merkeze alan bir ülke ortak bir gelecek tahayyülü kurabilir. Yoksa PKK saldırdıkça otoriterleşen 'eski Türkiye'ye geri döneriz.