Gündem

Oya Baydar: AKP bu sorunları çözemez

Baydar, siyasal yarılmanın hiç bu kadar derin ve şiddetli olamdığını söyledi.

29 Ocak 2011 02:00
T24 - T24 yazarı Oya Baydar, bugünün Türkiye'sinde mozaiklerin önemli parçalarının zedelendiğini ve siyasal yarılmanın hiç bu kadar derin ve şiddetli olamdığını söyledi. Türkiye'nin sorunlarının daha fazla özgürlük ve demokrasiyle çözüleceğini dile getiren Baydar, "sınıfsal dayanakları, ideolojik kültürel sınırları" nedeniyle AKP'nin sorunları çözemeyeceğine vurgu yaptı.

Baydar'ın, demokratikhaber.net'ten Ekin Gün'ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:


"Devrim ve sosyalizm peşindeydik"


Lise yıllarında yazdığınız ilk romandan sonra yazmaya ara verdiniz ve siyasetle uğraşmaya başladınız... O dönemlerde sizi siyasete iten yaşadığınız en belirgin olay ne olmuştu?

Öncelikle “siyasetle uğraşmak” sözüne itiraz ediyorum. Genel anlamda siyasetle uğraşmaktan hep nefret ettim. Sadece ben değil, benim kuşağımın çoğunluğu devrim ve sosyalizm peşindeydik. Sizin siyaset dediğiniz alana devrim ve sosyalizm mücadelesi için çıktık. Kendimizi, dünyayı ve ülkeyi kurtarmakla yükümlü sayıyorduk. Gençtik ve umutluyduk. Dönemin Türkiye ve dünya koşullarında, türkülerimizde de söylediğimiz gibi, “İşçiden işçiden yana, soldan sosyalizmden yana esiyordu yel”. Biz de o yelden alıyorduk gücümüzü ve umudumuzu.

Edebiyata dönüşünüzde, siyasetten duyduğunuz hayal kırıklığı mı etken oldu?

Edebiyata dönüşüm, ütopyanın olmasa bile onun uygulamasının başarısızlığından ve çöküşünden sonra, yeniden bir muhasebe yapmak, sorgulamak ihtiyacıyla oldu. Hayal kırıklığı değil, çünkü böyle bir bunalıma doğru gidildiğini seziyordum, görüyordum. Ama olanlar ağır gelmişti tabii.


"Mozaiği yok etmek için uğraşıyorlar"


Yazarlığınızın yanı sıra, sosyologsunuz da… Türkiye'nin toplum yapısına baktığınız zaman, mozaiklerin birleştiği noktada neleri görüyorsunuz?

Bugünün Türkiyesi’ne bakınca mozaiklerin önemli parçalarının düştüğünü, kırıldığını, zedelendiğini görüyorum. Daha da vahimi, toplumsal, kültürel, ideolojik, siyasal yarılma hiç bu kadar derin ve şiddetli olmamıştı. Kürt-Türk; muhafazakâr-seküler, Sünni-Alevi, milliyetçi-enternasyonalist, vesayetçi-özgürlükçü demokrat ve daha bir dolu ikincil yarılma var. Çeşitliliği ve çoğulculuğu, yani sizin deyiminizle mozayiği bütün renkleriyle onararak korumak yerine parçalayıp soldurmak, yok etmek için uğraşılıyor.

Sosyalizmle sosyolojinin bağını nasıl tanımlarsınız?

Sosyalizmle sosyolojinin bağına gelince, ikisinin de “sos”lu olmasından, “toplum” kökeninden gelmesinden fazla bir bağı yoktur bence. Sosyoloji çoğu zaman sosyalizme karşı bir disiplin olarak şekillenmiştir. Ama tabii bize toplumu daha iyi anlama ve çözümleme olanağı da verir, eğer bu olanağı kullanmak istersek.


"TİP kırk yıl öncesinin dünyasına ve koşullarına uygundu"


12 Mart 1971’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi olarak tutuklandınız. O zaman üyesi bulunduğunuz TİP'in programına yansıyan sol anlayış bugün Türkiye'de nasıl olmalı?

12 Mart’ta TİP’e muhalefet eden bir TİP’liydim ama o davadan değil Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) davasından tutuklanmıştım. O zamanlar TİP’in çizgisini belirleyen sol anlayış, daha kitlesel ve halkçı bir anlayıştı, aynı zamanda da antiemperyalizm ağırlıklıydı. Bu yönüyle de milli kurtuluşçuluğa ve bugünkü ulusalcılığa açılan bir yanı da vardı. Bence kırk yıl öncesinin dünyasına ve koşullarına uygundu. Bugün gelinen noktada, Türkiye’de “sol” nitelemesi öylesine muğlâklaştı, anlamından öylesine kaydırıldı ki, kavramın büyüsü ve saygınlığı yüzünden herkesin üzerine giymeye çalıştığı bir urbaya döndü. Sağımıza sarımsak, solumuza soğan takmamız gerekiyor bence. Marksist- sosyalist sol, hele de 21. yüzyıl başında milliyetçi olamaz, militarist ve vesayetçi olamaz, hangi amaçla olursa olsun darbeciliği, devletçiliği savunamaz. Ulusalcı sol denen şeyin tercümesi nasyonal sosyalisttir ki ne olduğunu hepimiz biliyoruz.


"Marksizm ve sol bütün mağdurların kurtululunu içerir"


Onlarca yıldan sonra sol ideolojinin değişmesi gerektiğine, özellikle mağduriyetler eksenine kayması gerektiğine inanıyor musunuz?

İdeolojinin değişmesi değil; Marksizmin köklerine dönülmesi ve bunca yılın deneyimlerinden yararlanarak da aşırı siyasallaştırılmış, vicdandan ve insandan koparılmış indirgemeci uygulamalarının sorgulanması gerekiyor bence. Vurgunun mağduriyetler eksenine kaymasına gelince, aslında Marksizm ve sol bütün mağdurların kurtuluşunu içerir. Yaptığımız hata bence emek-sermaye çelişkisini ve sınıf çatışmasını tek çelişki gibi kavramak, toplumdaki diğer çelişkileri yok saymak ya da ertelemekti. Devrim olur, kadın sorunu da, Kürt sorunu da, çevre sorunu da, militarizm, savaş sorunları da çözülür anlayışı yani. İndirgemecilik dediğim bu işte. Ve bu indirgemecilik bizi ütopyamızdan ve Marksizmin insani özünden uzaklaştırdı. Yeni özgürlükçü solun, 21. yüzyılın devriminin; kapitalizmin yarattığı bütün mağduriyetleri ve bunun da ötesinde kadın sorunu gibi kadim mağduriyetleri aynı önemde gündemine alması ve çözmeye çalışması gerek.


"Çözümün ortak paydası, daha fazla özgürlük ve demokarsi"



Başlık olarak inceleyecek olursak Türkiye’de Alevi sorunu, başörtüsü, Kürt, Ermeni sorunları gibi çözüm bekleyen konular var. Sebeplerinden yola çıkarsak, hepsinin ortak çözümünü sizce ne olabilir?

Saydığınız bütün bu sorunların çözümünün ortak paydası, daha fazla özgürlük ve demokrasi. Yaşam kültürü, inancı, ideolojisi, etnik kimliği yüzünden kimsenin mağdur edilmemesi; yurttaşların sadece insan olma ve bu topraklar üzerinde yaşama özellikleriyle tanımlanmaları. Mesela, bugünlerde çok tartışılan yeni anayasanın ideolojik, etnik ve inanç açısından kör olması. Devletin bireyin efendisi değil, hizmetinde olduğunun içe sindirilmesi.


"Daha ileri hedefler koyabilen bir muhalefet gerekmekte"


Bu sorunların çözümünü, mevcut siyasal iktidarın çözeceğine inanıyor musunuz? Muhalefet eksikliği sorunların çözümünü sizce nasıl etkiliyor?

AKP bu sorunları çözemez; sınıfsal dayanakları, ideolojik kültürel sınırları çözümün önünde engeldir. Ancak “kendisi için demokrasi” adımları atarken, vesayetçilikle ve statükocu devlet ideolojisiyle hesaplaşmada bir noktaya kadar geldiğini de görmemiz gerekir. Bu nokta onun sınırlarına dayandığı noktadır ve aşılması gerekmektedir. Bu sınırları aşıp daha ileriye gidilebilmesi için daha ileri hedefler koyabilen bir muhalefet gerekmektedir ki, bunun eksikliğini çekiyoruz.