İbrahim Karagül
(Yeni Şafak, 27 Haziran 2012)
Vur emri!
Bazıları, Suriye'ye açık savaş ilan edilmesini istedi. Bazıları 'Türk uçağının orada ne işi var' dedi. Günlerdir o kadar yorum, o kadar analiz, o kadar sansasyon izledik ki, söylenmedik söz, yapılmadık tahmin, atılmadık slogan kalmadı.
Bir tahminde de biz bulunduk... Türkiye'nin dikkatli, temkinli, uzun vadeli tutumuna işaret ederek; Türk savaş uçağına yönelik saldırının Türkiye-Suriye geriliminde nitelik değişimine yol açtığını, bundan sonra 'örtülü, kararlı, yıpratıcı' bir mücadele yöntemi izleneceğine vurgu yaptık.
Türkiye'nin krizi ele alma biçimi, Suriye'nin krize yaklaşım biçimi böyle bir gözlemi öne çıkarıyordu. Uluslararası hukuki ve siyasi mücadelenin sertleştirilmesi dışında Türkiye'nin muhalefete desteğini yoğunlaştıracağını, kapsamını genişleteceğini söyledik...
Başbakan Tayyip Erdoğan dün, çok sert bir konuşma yaptı. Suriye yönetimine, bölge ülkelerine, dünyaya açık, net sözler söyledi. Özellikle İran'a örtülü göndermelerde bulundu. Türkiye'nin Suriye meselesine bakışının ana hatlarını bir kez daha çizdi.
Konuşmanın ekseni, ani tepkiden ziyade, 'örtülü, kararlı, sarsıcı' ve uzun vadeli yıpratıcı süreci haber veriyordu. Münferit tavır yerine çokuluslu bir müdahale arayışına işaret ediyordu. Ancak nihayetinde, yalnız da kalsa, Türkiye'nin pozisyonunu değiştirmeyeceğine, bu mücadeleyi sürdüreceğine vurgu yapılıyordu.
Erdoğan'ın, hukuki ve siyasi yaptırımın dışında, askeri yönteme ilişkin bir cümlesi, aslında bundan sonra olacakları ortaya koydu: 'Türkiye sınırına yapılacak her ihlale karşılık verilecek.'
Bu cümle, yeni bir durum oluşturuyor ve askeri seçeneği öne çıkarıyor, çatışmaya kapı aralıyor. Süreç böyle devam ederse, hele ki bir sınır ihlaline müdahale söz konusu olursa, siyasi süreç devre dışı kalacak, tüm yollar silahlı çatışmaya çıkacak demektir. İşte böyle bir dönemde 'nasıl bir Ortadoğu' sorusunun cevabını tahmin etmek güç değil.
Başbakan'ın Suriye'ye bakışı, krizi algılaması, bölgeye verdiği mesajlarda insani vurgular merkezi bir önem kazanıyor: 'Türkiye'nin kardeşleriyle kucaklanmasından Türkiye'nin yüz yıllık hasreti sona erdirmesinden rahatsızlık duyanlar var. Bunların terörü desteklediklerini, kukla yönetimleri kışkırttıklarını çok iyi biliyoruz. Büyüyen, güçlenen, etkinliği artan bir Türkiye, bu ülke için bir risk değil bir fırsattır. Güçlü bir Türkiye'den rahatsızlık duyanlar da karşılarında nasıl bir devlet olduğunu iyi anlasınlar ve adımlarını ona göre atsınlar.
Bu coğrafyadaki her oyunu, halklara, masum insanlara kast eden her senaryoyu boşa çıkarmak için Türkiye var gücüyle mücadele edecektir. Bölgede kadastro mühendisliği yapılmasına asla müsaade etmeyecektir.'
Bu duyarlılığın Ortadoğu başkentlerine nasıl yansıdığı elbette çok önemli. Ancak Batı dünyasının da, Ortadoğu başkentlerinin de böyle bir duyarlılığa sahip olmadığını, Suriye krizine bu pencereden bakmadıklarını, Türkiye'nin söylemlerinden yer yer rahatsızlık bile duyabileceklerini söylemek mümkün.
Bu sözlerin İran tarafından algılanması ile Suudi Arabistan tarafından algılanması arasında pek de bir fark yok gibi. Bu ülkelerin hiç biri, Suriye krizini insan merkezli ele almıyor, Türkiye'nin bölge ile kucaklaşma özlemini paylaşmıyor. Elbette bu, Türkiye'nin değil, onların ayıbı. Türkiye'nin Suriye meselesine bakışındaki derin tarihi algı ile bölge başkentlerinin algısı arasında uçurum gerçekten tehlikeli boyutlarda.
Dünkü konuşmadan anladığımız şu: Suriye ile siyasi kriz askeri krize dönüştü. Askeri karakter her geçen gün daha da öne çıkacak. Suriye Türkiye için 'açık ve yakın tehdit' kategorisine girdi. Bu da 'sıcak çatışma' kapısını araladı.
Dün söylediğimiz gibi, 'örtülü savaş' çok daha sert ve yıpratıcı hal alacak. 'Uçak krizi' gibi yeni örnekler yaşanma ihtimali eskisine göre çok daha arttı. Bundan sonraki saldırının örtülü savaşı açık çatışmaya dönüştürme riski hiç olmadığı kadar yüksek.
Önümüzdeki günler ne getirir bilinmez. Umarız 'savaş' seçeneği, ihtimali tamamen ortadan kalkar. Ancak dünkü sözlerden tam tersini anladım. Maalesef, iki ülke çatışmaya doğru sürükleniyor...
Örtülü krizden açık çatışmaya gidiyoruz...