Ali Bilge
Gazeteci
Ortadoğu bölgesinin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1) Devletsiz halkların yaşadığı bir bölgedir. Kürtler ve Filistinliler devletsiz halklardır.
2) Bölge sayısız etnik, dini ve mezhepsel azınlığın yer aldığı bir nüfusa sahiptir. Azınlıkların çoğu, ülkelerin yönetimlerinde temsil edilmemektedir.
3) Ortadoğu, nüfusu az halkların iktidarda olduğu, ya da nüfusu çok, ancak iktidarda olmayan çoğunlukların yaşadığı bir bölgedir.
Birinci Dünya savaşı öncesinde, Ortadoğu'da yaşayan halklar, içinde yer aldıkları devletin, -örneğin Osmanlı İmparatorluğu ve İran'ın
uyruklarıydı. Savaş sonrası kurulan yeni modern devletler farklı tasarımlar içinde kuruldular. Türkiye'de olduğu gibi, ulus devletler inşa edildi.
Yeni tasarımda halkların çoğu, Emperyal unsurlar tarafından tanımlanan yeni devletlerin azınlıkları ya da kimlikleri tanınmayan ikincil unsurları, nihayetinde iç düşmanları oldular. 1. Dünya Savaşı öncesi, içinde yer aldıkları devletin uyruğu iken, yeni dönemde azınlık ya da içinde yer aldıkları devletlerin tanınmayan varlıkları oldular.
Devletsiz bir halk: Kürtler
Kürtler; İran, Irak, Suriye ve Türkiye'de geniş bir alanda, dört ayrı ülkede, on yıllarca kimlikleri tanınmayan, benimsenmeyen, tali unsurlar olarak bulundular. Asimile veya yok edilme ile karşı karşıya kaldılar.
Kürtler, bu coğrafyada Fransa büyüklüğünde geniş bir alana yayılmış şekilde yaşıyorlar. Bu geniş alanda 20-25 milyon Kürt yaşadığı varsayılıyor. 14-15 milyonu Türkiye'de olmak üzere, kalan nüfus İran, Irak ve Suriye'de bulunmaktadır.
İlk dünya savaşının başlangıcından bu yana, bir yüzyıla yakın bir süre geçmiştir. Ortadoğu'da yaşanan son ayaklanmalar, yeni bir durumun arifesinde olduğumuz gelişmeleri ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu'da pek çok ülkede süren siyasi düzenler değişme sürecine girmiştir.
1. Dünya Savaşı'ndan sonraki en önemli denge-düzenleme dönemi ile karşı karşıyayız. Ortadoğu'da, denge-düzenleme esas olarak iki alanda kendini göstermektedir.
Birincisi; var olan ulus devletlerin otoriter yönetimlerini değiştirmek, aynı zamanda bu ülkelerde yaşayan dini ve etnik kimliklerin temsil edildiği (Mısır, Tunus, Libya, Suriye) ileri demokrasiye geçmektir.
İkincisi; devletsiz halkların nasıl bir yönetimle devam edeceğidir. Bu yazıda devletsiz halklardan Kürtleri inceleyeceğiz.
Yüzyıla eşit süre içinde Kürtler, laik ve dini milliyetçi dört ülke yönetimi altında ezildiler, mücadele etmek zorunda kaldılar.
Laik milliyetçi Kemalist Türkiye, laik milliyetçi Baasçı Esat , laik milliyetçi Saddam ve dini milliyetçi İran yönetimleriyle savaşmak durumunda kaldılar. Kürtler, bu süreç boyunca, bölgede ayrı ve birleşik bir devlet kurmayı da başaramadılar.
Peki, bugün durum nedir? Dört ülkede yaşayan Kürtlerin yaşadıkları ülke içindeki durumlarına bakalım.
1) Bugün artık, Irak'ta bölgesel özerkliği olan bir devlet bulunmaktadır. Irak'ta, sorunlu da olsa egemen bir merkezi devlet var, sancılı ilişkilere sahip olmalarına karşın, Kürtler bu devletin önemli bir parçası oldular. Irak Kürtlerinin ciddi bir petrol geliri bulunmakta ve gelecekte bu gelirin daha da artacağı anlaşılıyor.
2) Suriye bir iç savaş yaşıyor. İç savaşta, Kürtler önceki durumlarından farklı olarak merkezi devlet tarafından tanınıyorlar. İç savaş öncesi Kürtlerin çoğuna vatandaşlık haklarının dahi verilmediğini belirtmekle yetinelim. Suriye'nin yakın gelecekte ne şekilde evirileceğine bağlı bir durum olması nedeniyle Suriye Kürtlerinin geleceğine ilişkin bugünden net bir tanımlama yapmak pek mümkün değil. Suriye Kürtlerinin petrol hususunda Irak'ta yaşayan kardeşleri kadar şanslı olmadıklarını belirtmeliyiz.
3) İran'da ise neredeyse tüm dünya ile kavgalı egemen bir devlet var. Egemen dinci devlet, Kürtleriyle -bugün biraz daha düşük- çatışmalı bir ilişki yaşamaktadır. İran Kürtlerinin petrol imkânları açısından Suriyeli soydaşlarına benzediğini ifade edelim.
4) En büyük Kürt nüfusa sahip Türkiye'de ise, 30 yıllık çatışmalı bir dönemden sonra, pamuk ipliğine bağlı gibi görünüm veren, bir barış-çözüm süreci işlemektedir. Kürtler ülkede parlamentoda temsil edilmektedirler. İktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel yaşam içinde -eski dönemlerle karşılaştırılması mümkün olmayan- etkin bir şekilde varlıklarını sürdürmektedirler. Petrol faktörü olmamasına rağmen, Türkiye Kürtlerinin iktisadi varlıkları ve zenginlikleri açısından diğer bölgelerde yaşayan Kürtlere göre en güçlü konumda olduklarının altını çizelim.
Kürtlerin kaderlerini tayin hakkı
Dört ülkede yaşayan Kürtlerin arasında, hali hazırda tek özerk yönetimin Irak'ta olduğunu, aynı zamanda Irak özerk yönetimin dört Kürt bölgesi içinde, -dünyanın en önemli rezervleri olduğunu da belirterek- petrole sahip tek Kürt bölgesi olduğunun altını çizelim.
Kürtlerin dört ülkedeki durumları böyle iken Kürtler, bir ulus devlet, bir anavatan yaratabilirler mi? Kendi kaderlerini tayin hakkını kullanabilirler mi? Tayin hakkı nasıl tecelli edebilir?
1) Öncelikle, kendi kaderlerini tayin hakkı, bölgede yaşayan tüm Kürtlerindir. Tarihsel olarak bu hakkı, bir bütün halde kullanma imkânına sahiptirler.
2) Kürtler; kendi kaderlerini tayin etme haklarını, yaşadıkları her ülkede ayrı ve farklı tasarımlar uygulamak suretiyle kullanabilirler.
Kürtlerin, önümüzdeki dönemde, bulundukları coğrafyada bütünsel bir şekilde, kendi kaderlerini tayin etmeleri, bir anayurt kurma projesi içinde olmalarını beklemek gerçekçi görünmekte midir?
Kanaatimizce, Kürtler arasında anayurt kurmayı, bağımsız ve birleşik bir Kürdistan olmayı, şimdilik ya da kalıcı olarak masadan kaldıran bir yaklaşımı benimseyenlerin daha ağır bastığını söylemek mümkündür.
Önümüzdeki dönemde, içinde bulundukları ülkelerdeki durumlarını güçlendirmek suretiyle, gelecek tasarımı içinde olacaklarını beklemek için yeterli işaretler bulunmaktadır. Bunun en önemli örneği, Türkiye'nin Kürt sorununa yönelik barış ve çözüm adımlarıdır.
Yeni hassasiyetler
Değişen koşullar, bölgedeki yaşayan Kürtlerin bulundukları ülke devletleri ile yaşadıkları mücadele alanları dışında yeni hassasiyetler eklemiştir.
Hassasiyetlerin başında, Irak'ta kurulan Bölgesel Kürt idaresinin durumu ve geleceğidir. Irak Özerk Kürt İdaresi'nin, son 10 yılda aldığı mesafe ortadır. Merkezi bütçen gelirleri olan, kurumsallaşma sürecine girmiş bir idare söz konusudur.
Gelecekte, özerk bölgenin merkezi Irak devleti ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceği, bölgesel Kürt politikaları açısından önemli belirleyici unsurdur.
Ayrıca, Irak Özerk Kürt Yönetimi'nin Türkiye ile olan ilişkilerini göz önüne almadan bölgeyi anlamak ve Kürt siyasası geliştirmek eksik olacaktır.
Diğer bir hassasiyette; Kürtlerin ve Türklerin bölgede gelişen ve gelecekte nasıl şekilleneceği belli olmayan mezhepsel bir ayrışmada yaşayacakları sorunlardır. Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğu aynı mezhebin unsurları olduklarını, Kürtlerin Sünni blok içinde yer aldığının altını çizmek gereklidir.
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, bölgede yaşayan Kürtler için yeni fırsatlar çıkardığı kadar, yeni riskleri de doğurmuştur. Petrol zengini tek özerk bölgenin, istikrarı ve güvenliğinin nasıl sağlanacağı çok önemlidir. Mezhepsel gerilimlerin ve iç savaş yaşayan Suriye'nin, Batı dünyasından izole bir İran’ın nasıl şekilleneceği, hem özerk Kürtleri, hem de bulundukları ülkelerde mücadele içinde olan Kürtleri ilgilendiren bir konudur.
Türkiye, enerji ham maddesinden yoksun bir ülkedir. Cari açığı, neredeyse enerji ithalatı kadardır. Musul-Kerkük petrolleri için yapılan mücadeleyi anlamak için Lozan belgelerine bakmak yeterlidir.
Son dönemlerde yaşanan gelişmeler, bölgede yaşayan özerk veya özerk olmayan Kürtler ve yıllarca kendi Kürtlerine çektirmediği kalmayan Türkiye için yeni iktisadi fırsatları doğurmuştur.
FT gazetesinin 13 Mart 2013 tarihli nüshasında şöyle bir ifade kullanılmıştı: "Irak'ta ABD savaşı, İran barışı, Türkiye ihaleleri kazandı." Bugün, Irak Özerk Kürt bölgesinde faaliyet gösteren iki yabancı şirketten biri, Türkiye mahreçli firmalardır. Tüm Irak'ta, Türk şirketlerinin malları satılmaktadır. Irak, Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ülkelerin başında gelmektedir.
Irak Kürt Özerk Yönetimi'nin sahip oldukları imkânlar, bölgenin en büyük, fakat enerji kaynakları yetersiz ülkesi Türkiye'ye, enerji alanında yeni işbirliği olanakları sunmaktadır. Bölgedeki yeni gelişmeler ve belirsizlikler, Kürtlere fırsatlar sunduğu kadar riskleri de beraberinde getirmektedir. Yakalanan fırsatları korumak ve doğan riskleri önlemek içinde kadim düşmanlar birbirine yakınlaşmaktadır.
Türkiye, inişli çıkışlı da olsa kendi Kürtleri ile barış-çözüm yoluna girmektedir. Geçmişte kaale almadığı Kuzey Irak'la yöneticileri ile ortak enerji anlaşmaları imzalamaktadır. Nihayet, Suriye Kürtleri ile masaya oturmaktadır
Türkiye'nin, hem Irak'ın bütünüyle, hem Kürt bölgesiyle ileri düzeyde iktisadi ilişkilere sahip olması, ucuz enerji kaynaklarına yakın olma avantajı, ekonomik nüfuz alanın genişletme isteği , mezhepsel yakınlık gibi faktörler, barış ve yumuşamayı beraberinde getirmektedir.
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, Kürtler ve Türkler için ortaya çıkan iktisadi imkânlar barış ve çözüm için elverişli bir durum yaratmıştır. Ancak, doğan iktisadi imkânlar ve mezhepsel güvenlik-ittifak nedeniyle çözüm üretmek önemli, fakat yeterli değildir. Kürtlerin tüm haklarının verilmesi, demokrasinin sınırlarını genişletilmesi gereklidir. Kürtlere, Türklere ve bölgede bulunan tüm halkların asıl ihtiyacı olan ileri demokrasidir.