Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, devlet kurulurken, tek tipleştirici bir devlet kurulmak istendiğini belirterek, "Bizde ise ulus devlet, bir ‘devlet ulus’ olarak oluştu. Yani, devlet kendisini yönetecek bir ulus oluşturmak istedi. Tek parti döneminde bu tek tipçi anlayış her kesim için travmalar yarattı" dedi.
Agos Gazetesi’nden Rober Koptaş'a röportaj veren Bakan Çelik, geçen ay azınlıklara yaptığı “dönün” çağrısı ile ilgili olarak detaylı açıklamalarda bulundu. Bakan Çelik, “Unutmayın ki, sizin yaşadığınız acıların yakın zamanlarda benzerini yaşamış bir kadro yönetiyor Türkiye’yi. Bu kadronun bunu söylüyor olması başlı başına bir güvencedir zaten." dedi.
Çelik, ayrıca "Türk kültürü sadece Türk etnisitesine ait bir kültür olarak ortaya çıkmadı, çoğulculuğu kuşatan bir kültür olarak ortaya çıktı. Türkler, Türk milleti kavramını hiçbir zaman etnik veya ırkçı anlayışla kullanmadılar. Aksine, toplumu tek tipleştirmeye çalışan oligarşik oluşumlar bunu ırkçılığa veya etnik radikalizme dönüştürdüler" dedi.
Karşılığı olmayan Türkçülük
“Devlet kurulurken, ulus devlet mantığı içinde, tek tipleştirici bir devlet kurulmak istendi. Bu yapı içinde de hiçbir ihtilaflı alan kalmasın istendi. Türklerin bile hafızalarında karşılığı olmayan bir Türkçülük ve milliyetçilik üretildi. Ve bunun somut siyasi uygulamaları oldu. Batı’da ulus devlet modernleşmenin sonucunda, muazzam bir sosyolojik değişim sonucunda oluştu. Bizde ise ulus devlet, bir ‘devlet ulus’ olarak oluştu. Yani, devlet kendisine yönetecek bir ulus oluşturmak istedi. Tek parti döneminde bu tek tipçi anlayış her kesim için travmalar yarattı.
Eski Türkiye mantelitesi marjinalleşti
Çağrı yaptıklarımıza şunu dedik: ‘Unutmayın ki, sizin yaşadığınız acıların yakın zamanlarda benzerini yaşamış bir kadro yönetiyor Türkiye’yi. Birtakım darbe teşebbüsleri eğer başarıya ulaşsaydı, bugün pek çoğumuz belki hayatta olmayacaktık. Bu kadronun bunu söylüyor olması başlı başına bir güvencedir zaten.’ Bugün eski Türkiye mentalitesi büyük ölçüde marjinalleşmiş durumda ve bu bize eski zenginliğimizi üretme şansı veriyor. Bunları, biz Türklerin zihniyet dünyasında olmayan sentetik bir Türkçülük adına devletin içinde birtakım kesimler yaptı. Ki bunu yapanlar, Türklüğe ve Anadolu’ya aidiyeti de sorunlu kimselerdi. Bunun sebebi de, devlet içindeki bir çeteleşmeyi, bir iktidar oluşumunu sürekli kılmaktı. Üretilen travmayla devlet içindeki çeteleşme birbirini besledi.
Türkler, Türk milleti kavramını hiçbir zaman etnik veya ırkçı anlayışla kullanmadılar
Türkiye’de, bu tip bir özgürlükçü tavır, başka partilerden, özellikle sosyal demokrat partilerden beklenirken, bizde muhafazakârlardan geliyor. Çünkü Anadolu’daki tarihsel akış, daima kozmopolitti. Türklerde, Göktürkler hariç hiçbir devlette etnik isim kullanılmadı. Türk kültürü sadece Türk etnisitesine ait bir kültür olarak ortaya çıkmadı, çoğulculuğu kuşatan bir kültür olarak ortaya çıktı. Türkler, Türk milleti kavramını hiçbir zaman etnik veya ırkçı anlayışla kullanmadılar. Aksine, toplumu tek tipleştirmeye çalışan oligarşik oluşumlar bunu ırkçılığa veya etnik radikalizme dönüştürdüler.
Türklük adına ırkçılık üretildi
Geçmişte, Türklerin tarihi Ermenilerden, Ermenilerin tarihi Türklerden bağımsız yazılamazken, Türklük adına ırkçılık üretenler, Türk kimliğinin çoğulcu yapısını ortadan kaldırarak, kimliği reaksiyoner bir kimlik haline getirmeye çalıştılar. Bunun içerisine de, Ermeni kimliğini ve diğer bazı kimlikleri öteki kimlik olarak koydular. Buna reaksiyon olarak da Anti-Türk bazı kimlikler doğdu. Burada, halklar arasında bir kavga yoktu; siyasi elitlerin kendi aralarındaki kavgalarının aşağıdaki izdüşümüydü.”